Tarihin sonu geldi diyorlardı. Berlin duvarı, ister sevin ister sevmeyin, hatta karşı çıkın ama ne yaparsanız yapın üstümüze, henüz yıkıldığı günlerdi. Neoliberalizmin sacayakları serbest pazarlar, AB-NAFTA-ALCA sadece, devletleri ve onların irili, ufaklı başkanları tarafından değil, -yaygın bir hegemonyanın meltemi altında- insanlar tarafından da coşkuyla karşılanıyordu.
Serbest pazarın Kuzey Amerika adı NAFTA, içine Meksika’yı da kattığında, tarihin sonuna gelmiş dünya için artık ne bir isyan bekleniyordu ne de bunu yapabilecek bir mecal görünüyordu ortalıkta. Durum sermaye için o kadar süt limandı ki dünya sermayesinin erken uyarı sistemi CİA da uymuştu bu rehavete.
İşte bu topyekün, herşey bitti halindeyken herkes, ABD’nin yan bahçesinde Zapatistalar, önemli bir çoğunluğu, tahta tüfeklerle, Chipas eyaletinin başkenti San Cristobal de las Casas’ı işgal etti.
Yüzleri kar maskeli -’Adları ve Yüzleri olmayanlar’- Zapatistaların bu isyanı, sadece noeliberal hegemonyanın fiyakasını bozan ilk isyan olmadı. Zapatistalar aynı zamanda, ezberleri yıkan cüretli başka şeyler söylüyorlardı. İktidar kadar muhalefetin de balkonlarında oturanlarını şaşırttı bu. Bir yandan sermayenin erken alarm sistemi CİA’nin başkanı uykuda olduğu için istifa ederken, öte yandan, bu tür isyanlar artık tarihe karıştı diyen muhalefet balkonu, isyanın zaten esas isyan olmadığını, geçici bir şey olacağını ve kesinlikle uzun sürme şansının olmadığını ve zaten tahta tüfekleri olduğunu, bir kaç ödünle herkesin evlerine, yani kapitalizmin yürüyen merdivenlerine, geri döneceğini söylüyorlardı.
İktidarlara aldırmayın, onlar kendi işini yapıyor ve zaten kendi meşreplerinin görünen çıkıntılarından başka bir şey değiller. Fakat muhalefetin balkonlarında olanların göremedikleri, Zapatistaların gerçek gücünün küçümsedikleri tahta ve sınırlı sayıda su verilmiş çelik tüfeklerinden değil, havada uçuşan sarsıcı sözlerinden geldiğiydi. Zapatista komünlerindeyken gördüğüm bir dergideki, Sub Kumandan Marcos karikatürü geliyor hep aklıma. Bir melek gibi çizilmişti Marcos, kafasının üstünde hale vardı ve kanatları gazete kağıdındandı. Yani gerçekten Zapatistaları uçuran, sarsıcı büyülü sözlerinden başka nedir ki ?
Bu yüzden ‘Sözümüz silahımızdır’ Zapatista şiarı 25. yılını yaşıyor.
Gene geçen haftalarda bitirdiğim gibi son ek bir cümle ile bitirirsem, bu anlattıklarım bir şey çağrıştırıyor mu size?