İmralı’da 5 yıl önce PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşen Ahmet Türk, uygulanan tecrit politikasının dünyanın hiçbir yerinde görülmediğini belirterek, “CPT gibi bir örgütün, dünyanın, Avrupa’nın böylesi bir tecride suskun kalması, demokrasinin ne kadar geriye gittiğini gösteriyor” dedi.
Türkiye cezaevlerinde PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağır tecridin son bulması, özgürleştirilmesi ve anadilde savunma hakkı talebiyle 12 Eylül 2012’de başlayan ve 5 Kasım’da 10 bin tutuklunun katılımı ile tarihi bir sürece evirilen açlık grevlerinin sonucunda ilk olarak kardeşi Mehmet Öcalan ile 17 Kasım’da görüşme sağlanmıştı. Ardından resmi olmasa da Öcalan ile bir takım görüşmelerin gerçekleştiği İmralı’da 3 Ocak 2013’te ilk defa dönemin Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Ahmet Türk ve dönemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Öcalan ile resmi bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmenin ardından ise farklı kişilerden oluşan heyetlerin İmralı ziyaretleri ile 21 Mart 2013 Newroz’unda Öcalan’ın mektubu ile Türkiye’de “Demokratik Çözüm Süreci” başlamıştı. İki yılı aşkın bir süre devam eden süreç, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri öncesi HDP’ye dönük bombalı saldırıların ve 11 Ağustos 2015’te AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bundan sonra çözüm süreci buzdolabına kaldırılmıştır” sözleri ile sona erdirildi. PKK Lideri Öcalan ile 5 Nisan 2015’te aralarında HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın da olduğu heyetin görüşmesinin ardından uzun süre haber alınamadı. Öcalan ile son görüşme ise 11 Eylül 2016’da kardeşi Mehmet Öcalan’ın yaptığı kısa görüşme olurken, Öcalan hala ağır tecrit koşulları altında tutuluyor.
PKK Lideri Öcalan ile 3 Ocak 2013’te gerçekleştirilen görüşmede yer alan Ahmet Türk, görüşmeyi ve sonrasında yaşanan süreç ile bugün uygulanan tecrit politikasının amacını ve sonuçlarını Mezopotamya Ajansı’ndan Ahmet Kanbal’a değerlendirdi.
‘Barış sürecinin ilk adımıydı’
Öcalan ile 3 Ocak 2015’te yaptıkları görüşme öncesi zaman zaman devletin birçok kurumunun görüşmeler yaptığının bilgisini aldıklarını dile getiren Türk, görüşmeye dair, “Sayın Başkanın partinin devreye girmesi, sivil insanların bu konuda devreye girmesini, verecekleri mesajın hem Türkiye kamuoyuna yansıması hem de her kesime ulaşması konusunda bu görüşmelerin artık açık yapılması talebi olmuştu. O dönem ilk ben, Ayla Akat ile beraber Sayın Öcalan’ı İmralı’da ziyaret etmiştik. Bu barış sürecinin ilk adımıydı. Başlangıcıydı. Açıkçası söylemek gerekirse görüşmeler ile ilgili çok bilgi sahibi değildik. Sayın Öcalan o dönemde görüşmeler yapıyordu. Ve biz oraya gittiğimizde karşılıklı bir ortamda oturup sohbete başladık” diye konuştu.
‘Topluma yansıtma zamanı’
Görüşmenin detaylarına ilişkin, “Biz kendisine; ‘Devletten aldığımız herhangi bir bilgi yok. Sizlerle görüşmeler yaptığını biliyoruz. Bu konuda sizlere aktaracağımız fazla bir şey yok’ demiştik” diyen Türk, Öcalan’ın yaklaşımını “Kendisi de dönerek güldü. Dedi; ‘Evet ben görüşmeler yapıyorum. Sizin de bu konuda fazla bilgi sahibi olmadığınızı biliyorum. Ama zaman zaman görüşmelerim oldu. Ve bunu artık topluma yansıtma, Kürt kamuoyuna yansıtma, Türkiye halkına yansıtma gibi bir dönemin içine girdik. Bu süreci artık diyalogla, oturarak, konuşarak çözme konusunda bir fırsattır. Bu fırsatın değerlendirilmesi konusunda elimden geldiğince çaba göstermeye çalıyorum.’ Bu şekilde bir görüşmemiz olmuştu” sözleri ile aktardı.
‘Demokratik bir gelecek için çabalıyoruz’
Yaptıkları görüşmeyi olduğu şekilde kamuoyu ile paylaştıklarını dile getiren Türk, Öcalan’ın sürece yaklaşımını ise, “Sayın Öcalan şunu ifade etti: ‘Yıllardan beri bir mücadele veriyoruz. Uzun süreden beri de bu sürecin barışçıl bir sürece evrilmesi, demokratik yöntemlerle bu sorunun çözülmesi için çaba veriyorum. Hatta 1993 ateşkes sürecinde de bir kararlılığı ortaya koyduk. O dönemde de bu sürecin barışa evrilmesi için çabalarımız olduğunu biliyorsunuz. Bugün de o noktadayım. Yeni döneme uygun kendimizi hazırlamamız lazım. Kürtler bu konuda büyük bir mücadele verdi. Biz bu konuda yeterince sesimizi dünyaya duyurduk. Ama her dönemin kendisine has koşulları var. Bu koşulların değerlendirilmesi için böyle bir girişimde bulunuyoruz. Biz asla Kürtlerin hak ve özgürlük talebinden ödün vermeden ama Türkiye halkları ile demokratik bir gelecekte buluşmak için çabalarımızı artırıyoruz. Bu konuda eminiz ve samimiyiz’ şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştu” sözleri ile ifade etti.
‘İstediğini alamadı, masayı devirdi’
Devamında giden farklı heyetlerin görüşmeleri ile “Kürtlerin talebi nedir? Demokrasi için, barış için ne istiyor?” sorularının net bir şekilde cevap bulduğunu kaydeden Türk, sürecin sona erdirilmesine ilişkin şunları söyledi: “7 Haziran seçimlerinde alınan sonuç hükümeti rahatsız etti. Yani bu süreçten kendisinin yararlanacağını umut ederken, Kürtlerin oylarını artırması biraz bu sürecin bozulmasına neden oldu. Bence en büyük neden buydu. Ben Kürtler açısından Sayın Öcalan tarafından bir güvensizliği ortaya koyacak bir durumun olmadığına inanıyorum. Bu tamamen devletin yapmış olduğu hesaptı. Ve istedikleri gibi bir siyasi sonuç ortaya çıkmayınca bu masanın devrildiğini düşünüyorum. Devletin mutlaka A, B, C planları var. Biz hangi planı devreye sokmak istediğini çok net olarak bilemeyiz. Ama görebildiğim kadarıyla; hem Türkiye’nin içinde bulunduğu durum hem de Kürt meselesinin artık Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinin güçlü bir şekilde ortaya çıkması ve bu süreçte atılacak adımların Kürtlerin lehine dönüşeceği gibi bir korku olmasından dolayı bu sürece son verildi. Burada baskı, sindirme politikasının yani ikinci planın devreye sokulmasına karar verildiğini görüyoruz. Çünkü iki şey var; ya demokratik yöntemlerle çözersiniz halkların talebini esas alan bir çözümü gösterirsiniz; veyahut sindirmeye çalışırsınız. Tabi biz barış sürecini olabildikçe destekledik. Bu sürecin demokratik bir sürece evrilmesi için herkes çaba gösterdi. Bu konuda hiçbir şey yok. Bugün bile Kürtler barışçıl bir sürecin gelişmesi konusunda ısrarlarını dile getiriyor.”
‘Görülmemiş bir tecrit’
PKK Lideri Öcalan üzerinde uygulanan tecrit uygulamalarının hukuksuzluk olduğunu da dile getiren Türk, “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir tecrit görülmemiş” diyerek şöyle devam etti: “3 yıldan fazla bir süredir ailesi ile bile bir görüşme yaptırılmıyor. Ne bu Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına uygundur ne uluslararası yasalara, ne Avrupa değerlerine uygundur. Hele hele bugün CPT gibi bir örgütün bu tecride suskun kalması, dünyanın suskun kalması, Avrupa’nın suskun kalması, aslında demokrasinin ne kadar günümüz dünyasında geriye gittiğini gösteriyor. Yine uluslararası ilişkilerde demokratik değerlerin bir yerde geriye alınması, uluslararası ilişkiler ve menfaatlerin öne çıkmış olması aslında günümüz dünya değerlerini ne kadar yıprattığını görüyoruz. Yani bütün bunlar yeni bir döneme girdiğimizi, uluslararası ilişkilerin ve menfaatlerin, insan haklarından, yaşama hakkından, demokrasilerden üstün tutulduğunu veyahut önüne geçtiğini görüyoruz. Tabi ki; burada her insanın her demokratın, her demokrasiye inanan insanın, hem tecride hem de bu hukuksuzluğa karşı ciddi bir refleks göstermesi gerektiğine inanıyorum.”
‘Bu baskıcı siyaset sona erecek’
“Cezaevlerindeki açlık grevlerinin, Avrupa’daki birçok sivil toplum örgütü ve kuruluşunun yürütülen bu tecrit politikasını kırmaya yönelik seslerini bütün dünyaya duyurmaya çalıştığı bir dönemi yaşıyoruz” diyerek, sözlerine devam eden Türk, “Ben bu baskıcı siyasetin mutlaka bir gün sona ereceğini düşünüyorum. Ama tabi bunun bir iki gün içinde değişmesini beklemek de hayalcilik olur. Çünkü Ortadoğu’da gelişmeler var. Kürtlerin Ortadoğu’daki kazanımlarını yok etmeye çalışan bir dönemin içindeyiz. Bütün bunları göz önünde tuttuğumuz zaman bu sürecin kırılması konusunda çok ciddi bir refleksin, bir örgütlemenin ve uluslararası boyutu ile diplomasi ile bunu bütün dünyaya haykırmanın burada refleks gösterecek bir noktaya getirecek bir çabaya ihtiyaç var. Ama biraz önce söylediğim gibi Ortadoğu kaynayan bir kazan gibi. Gelişmelerin nasıl olacağını hangi yöne evirileceğini tahmin etmek de zordur. Yani bugün Ortadoğu’da bütün aktörler, uluslararası güçler ve bütün aktörler Ortadoğu’da bir güç olmaya çalışıyor. Bu güç dengeleri nasıl değişecek. Bu güç dengeleri arasındaki ihtilaflar ve ittifaklar nereye varacak. Bu ihtilaflar ve ittifaklar nereye kadar sürecek. Bu farklı bir noktaya evirilir mi? bunu beklemek lazım. Ama tabi ki Kürtlere düşen bütün bunun bilinci ile hareket edecek bir refleksi, bir demokratik duruşu göstermektir” dedi.
‘Hukuksuzluğu uzun süre devam ettiremezler’
Sayın Öcalan’ın bu gelişmelerdeki etkisinin ne olacağı konusunda “Dünyanın bu hukuksuzluğu uzun süre devam ettiremeyeceğini düşünüyorum” diyen Türk, “Bir tarafta tecridin kırılması var. Bir tarafta ise bataklığa dönüşen Ortadoğu. Böyle bir dönemde bu tecridi, bu hukuksuzluğu kolay kolay aşmak olmuyor. Bütün dünyayı etkileyecek bir duruş gerekiyor. Ortadoğu’da barışçıl sürecin gelişmesini istemeyen güçler bu tecridin devamından yana bir tavır koyacaktır. Ama barışçıl bir sürece ihtiyaç duyulduğu zaman bu barışçıl sürece Sayın Öcalan’ın katkılarının olacağını düşünenler bu sürecin farklı bir sürece evirilmesi konusunda bence harekete geçebilirler.”
‘Tecrit olmasaydı’
Öcalan’a dönük tecrit politikasının sürdürülmesinin veya sonlandırılmasının Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya etkilerini değerlendiren Türk, “Meseleye iki yönlü bakmak lazım. Eğer akılla mantıkla meseleye bakılsaydı, Öcalan’la görüşmelerin halkların lehine olacağının görüleceğine inanıyorum. Sadece Kürtlerin değil Türkiye halklarının lehine. Bu kaostan Türkiye’nin kurtulması konusunda bir şans olarak görülürdü. Ama farklı bakış, milliyetçi-ırkçı bakış bunun tam tersini gündeme getiriyor. Bu nedenle Sayın Öcalan’ın; bugün tecrit olmasaydı, barışçıl bir sürece, Ortadoğu’daki bir gelişmeler konusunda daha mantıklı, halkları kucaklaştırabilecek, halkları birbirine düşman ettirmeyecek politikaları esas alacağına inanıyorum” diye konuştu.