Türkiye 2018’e ekonomik krizle girdi. İktidar krizin bütün belirtileri ortaya çıkmadan Cumhurbaşkanlığı sistemi seçimini erkene aldı. Seçimlerden tartışmalı bir sonuçla çıkan iktidar, zamları ve döviz krizini bastıramadı. Dolar ve euro, TL karşısında tarihi bir yükseliş yaşadı. Öte yandan yer yer süren işçi grevleri ve direnişler, 3. Havalimanı işçilerinin direnişi ile zirveye çıktı. Avrupa’yı sarsan Sarı Yelekliler bizde ‘sarı ceketliler’ olarak sahne almıştı ancak kimse farkında değildi
Türkiye’de en umut verici gelişme yılın son çeyreğinde meydana geldi. 3. Havalimanı işçileri kötü çalışma koşullarını protesto etmek için direnişe geçtiler. Yönetim bu inşaatı bir kapalı kutu haline getirmişti. İçerde olanları kimse bilinmiyordu. İş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçiler onlarla hatta yüzlerle ifade ediliyordu. Eylem kimsenin beklemediği bir anda başladı ve binlerce işçi direnişe geçti. Kimse onlara bir ad takmadı. Ancak daha sonra anlaşıldı ki onlar sarı iş ceketleri ile, Fransa’daki Sarı Yelekliler’in öncülleriydiler.
Eylemci işçiler taleplerini şöyle sıralıyorlardı. “Eyleme katılan işçiler işten atılmayacak; servis sorunu çözülecek; yatakhane, lavabo, banyo temizlikleri düzenli olarak yapılacak, tahtakurusu sorunu çözülecek; işçilere dönük aşağılayıcı muamele engellenecek; maaşların tamamı hesaba yatırılacak, elden maaş ödemesi yapılmayacak…”
İnşaat yürüten şirket İGA Havalimanı İşletmesi A.Ş büyük yandaş firmaların oluşturduğu bir üst koordinasyondu ve proje “Türkiye’nin mega projeleri” arasında gösteriliyordu. Propaganda değeri göz önünde bulundurularak 29 Ekim’de açılması planlanıyordu.
Binler eylemde
DİSK’e bağlı Dev Yapı İş, eyleme doğrudan ya da dolaylı katılan işçilerin sayısının 10 bine yakın olduğunu açıkladı. Eylem sırasında 405 işçi gözaltına alındı ve bu kişilerin 24’ü kamu malına zarar vermek, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek, polise mukavemet etmek ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali sebebiyle tutuklandı. Tutuklu işçiler için Türkiye çapında bir dayanışma başladı ve bir süre sonra bütün işçiler serbest kaldı. Dev Yapı İş Genel Başkanı ve gazetemizin yazarlarında Özgür Karabulut bu dayanışma sayesinde tahliye edildiklerini belirterek, berat için dayanışmanın sürmesine istedi.
Köle kampı gibi bir şantiye
Sendika temsilcileri, çalışma koşulları nedeniyle şantiyede işçi sirkülasyonunun çok fazla olmasının örgütlenmeyi zorlaştırdığını ancak buna rağmen toplu şekilde yapılan eylemin “insanlık dışı” olarak nitelendirdikleri koşullara bir tepki olduğunu açıkladı.
İnşaat İş’ten BBC’ye konuşan Murat Can da işçilerin yaptığı eylemin, “insanlık dışı koşullara karşı çığlık atmak” olduğunu söyledi. Can, “2 bin kişilik koğuşların olduğu yere 400 kişilik yemek getiriyorlar. Böylesi bir ses çıkartmanın bir yıl öncesinde olmamasının nedeni, işçilerin örgütlü bir biçimde bir arada duramamalarından kaynaklanıyor” diyordu. İşçilerin daha önce de yemekhane, yatakhane ve sıcak su sorunları için eylem yaptığını söyleyen Can, işçilerin işin tamamlanmasını sabote ettikleri yönündeki iddiaların ise gerçeği yansıtmadığını belirtiyordu.
İşçiler gözaltına alınıp tutuklanırken, bir yanda da şirket işçilerin taleplerinin bir kısmını yerine getiriyordu. İGA yönetimi, açıklamasında işçilerin konakladığı alanlarda tahtakurusu sorunu olduğunu doğruladı ve tespit edildiği zaman haftada üç gün ilaçlama yapıldığını söyledi. Açıklamada, “Bu ilaçlama sayısını da haftanın her günü olacak şekilde yeniden düzenledik” denildi. Ayrıca “Servis bekleme alanlarının üstünü kapatmak için çalışma başlatıldı, servislerin optimizasyonu sağlandı, hareket saatlerinde düzenlemelere gidildi, yemek kalitelerindeki testler zenginleştirildi, temizliğe ilişkin hemen aksiyon alındı” olarak sıraladı.
Bu eylem ve gerçekleşme biçimi her şeyin böyle gitmeyeceğini gösterdi. İşçiler sendikalı olmasalar bile alanları doldurup haklarına sahip çıktılar. Ülkenin karanlık atmosferini bir an bile olsa dağıttılar. Bizim Sarı Yelekliler yılın son günlerinde, gelecek yıla umut taşıdılar.
Yılın son grevi
İZBAN ve Demiryol-İş sendikası arasındaki görüşmeler çıkmaza girince iş yerinde grev kararı alındı. İZBAN grevi 2018’de başlıyan son grev oldu. Grevin 18. gününde İZBAN bürokratları yüzde 19 olan ortalama teklifini yüzde 26’ya çıkardı. Zam oranı ise yüzde 21 ile yüzde 32 arasında değişti. 2010 girişli işçiler en düşük teklifi alırken 2017-2018 girişli işçiler en yüksek teklifi aldı. Büyükşehir 85 gün olan ikramiyeyi ilk yıl 90, ikinci yıl için ise 95 gün yaptı. İşçilerin, vardiya ve sürüş tazminatları talebi ise yine kabul görmedi. İkinci yıl için verilen asgari ücret zammı artı enflasyon teklifi ise geri çekildi.
Markette direniş
Real Market’te 10 yıldır çalışan ve iflas ardından işten çıkarılan işçiler eyleme başladı. Bu işçilerden Ahmet Bağcı, eylemde olma gerekçelerinin kıdem ve ihbar tazminatlarının verilmemesi olduğunu söyledi. Real Hipermarketleri’nin Beğendik Şirketi’ne satılması ve hileli iflas etmesi ardından yaklaşık 500-600 işçinin mağdur edildiğini belirten Bağcı, “18 aydır bu eylemde olma amacımız bu hak gaspına dur demek içindir” dedi. Ahmet Bağcı bu süre zarfında 10 yıl boyunca aidat ödediği Tez- Kop-İş Sendikası’ndan hiçbir destek görmediğini de sözlerine ekledi.
Tariş gelenektir
TARİŞ fabrikasında yaklaşık 5 buçuk yıldır çalışan Mahmut Mora ise 52. gününü geride bırakan Tariş İşçi eylemine ilişkin şunları söyledi: “Hükümetin işçilere yönelik tutumu sağlıklı değil. İşçilerin anayasada var olan hakları korunmuyor.” İşçilerin kendilerine yönelik saldırılara karşı birlik içerisinde mücadele etmesi gerektiğinin altını çizen Mora şöyle devam ediyor: “Tarih bize gösterdi ki hiçbir işçi tek başına hakkını elde edemiyor. Onun için örgütlü bir mücadele ile sonuca varabiliriz. Biz bu mücadeleye gönül verdik ve sonuna kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”
255 günlük direniş
2018 yılına damgasını vuran işçi eylemlerinden biride Tekgıda-İş Sendikası’na üye oldukları için işten çıkartılan 14 Cargill işçisinin eylemi oldu. Gemlik-İznik yolu üzerindeki fabrika önünde 255 gündür direnişini sürdüren işçilerde “mücadeleye devam” diyor. Tekgıda-İş Sendikası Örgütlenme Sorumlusu Suat Karlıkaya, “2019 yılı işçi ve emekçiler olmak üzere herkes için çok zor olacak. Ve yine hedef seçilecek kesim işçi ve emekçiler olacak. Biz sonuna kadar mücadeleyi sürdürmek durumundayız. Bu mücadele birkaç insanın mücadelesi değil, işçi sınıfına yol olabilecek bir mücadele. Faturası emekçiye kesilmek istenen bu krize karşı, işçiler, 2019 yılında da dayanışma içerisinde mücadeleye devam diyecek. Devam etmek zorundayız. Çocuklarımıza güzel bir ülke bırakmak için, bedeli ne ise bunu ödeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Ve TOKİ
Ankara’nın Mamak ilçesindeki TOKİ 2. Etap konut inşaatı şantiyesinde iki yıldır maaş alamadıkları için eylem yapan ve eylem yaptıkları alanın polis tarafından basılarak çadırlarına ve yataklarına el konulan TOKİ eylemcilerinin eylemleri ise 22 Kasım gününden bu yana devam ediyor. Eylemci Doğukan Özkaya, “Emek verdiğimiz alan şu anda bize yasaklanmış durumda. Paramız verilmediği için direnirken, bir de polisler bizim çadırları yıktılar. Yine eylem yaptığımız için Kabahatler Kanunu’na muhalefet ettiğimiz gerekçesi ile para cezası kesiyorlar. Her eylem yaptığımızda bizi gözaltına alıyorlar. Ama değil 10 defa 100 defa bizi gözaltına alsalar bile mücadeleye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Ekonomide konkordato zamanları
2018’de ekonomik gidişatı tek bir kelime ile tarif etmek mümkün. Bu kelimede KRİZ’dir. Üretimde kriz, tüketimde kriz, dövizde kriz, işsizlikte kriz, kredi ödemelerinde kriz. Kısaca kriz…kriz…kriz
Ekonomi yıla krizle başladı. Çünkü bir önceki yıldan kriz devir almıştı.
2018’in ilk günlerinde dönemin ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in gazetecilere yaptığı açıklama 2016 sonrasında her üç ayda bir ekonomi yönetiminden duymaya alıştığımız “en kötüsü geride kaldı” açıklaması idi. “Ekonomide en kötüsünün geride kaldığını, yılın ilk çeyreğinde gereken adımları attıktan ve istihdam ile büyümeyi artırmayı hedefledikten sonra söylemiştim. Beklediğimiz iyi sonuçları da aldık.” Ancak eski bakanın söyledikleri gerçeği yansıtmıyordu. Gerçeği yansıtmadığı kısa sürede anlaşıldı. Şimşek’in kendisi bile kısa bir süre sonra uyarılar yapmaya başladı.
Kriz içinde seçim
Mehmet Şimşek’in uyarıları Erdoğan’ı kızdırsa bile, basının önünde bakanını fırçalasa bile, krizin gereğini yapmaktan geri durmadı. 2018’in en kritik hamlesi olan seçimlerin erkene alınması da bu uyarılar sonrasında gerçekleşti. Kriz yüzünden seçim erkene alındı. Seçim sonuçlarını etkilemek için döviz kurları baskılandı, kendini dayatan zamlar yapılamadı. En çok yapılan ise dönemin ekonomi bakanı Mehmet Şimşek’i Londra’ya göndererek para bulmasını istemekti.
Döviz krizi
Döviz krizi 24 Haziran seçimlerinden hemen sonra başladı. Seçimlerin bitmesi ile birlikte biraz gevşetilen baskılar anide krizin patlamasına yol açtı. Türk lirası karşısında rekor kırmaya devam eden dolar ve eurodaki sert iniş ve çıkışlar halen sürüyor. ABD ile Türkiye arasında çıkan papaz Andrew Brunson krizi ve bunu takip eden ekonomik yaptırımların etkisiyle bu 7,2 kadar yükseldi. Euro ise 7,50 lirayı buldu.
Bunun ardından bir hafta boyunca, TL dünya çapında en çok değer kaybeden paralardan biri oldu. Yılbaşından itibaren yaşanan yüzde 20 değersizleşmenin yüzde 5,2’si tek başına 23 Mayıs’ta yaşandı. Bunun ardından TCMB, sadece 20 dakika süren bir olağanüstü toplantı ile fiili politika faizini 3 puan artırdı.
Ancak döviz krizinin patlak verdiği ağustos ayından itibaren ekonomi yönetiminin aldığı önlemlere bakıldığında, birbiri ile çelişen sayısız genelgeye ya da düzenlemeye rastlıyoruz. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak birkaç kere, “En kötüsü geride kaldı” dedi. Bakan bunu söyledikten sonra üçüncü çeyreğin büyüme rakamı 1,6 olarak geldi. Ekonomistler artık durgunluk değil, küçülmeden söz ediyorlar.
İnşaat için deniz bitti
Fransız bankası Colvol Bank’ın verilerine göre Türkiye’de 2,5 milyon konut stoku bulmaktadır. TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de yılda ortalama 500 bin yeni konut satılıyor. Hiç yeni konut yapılmasa bile dört-beş yıllık konut stoku bulunmaktadır. Arz artmış, talep azalmıştır. Bu tabi hiç itirazsız bir krize işaret ediyor. Arz talebi kat kat geçmiş durumda. Ev kredilerinin faizlerinde gidilen indirimleri bile talepte beklenen miktarda canlanmayı yaratamamıştır.
İnşaat sektörünün sıkıntıları bundan ibaret değil. Son bir yıl içinde konut fiyatları yüzde 10 artarken, inşaat girdilerindeki artış yaklaşık olarak yüzde 25 civarındadır. Bu Türkiye için kolay atlatılacak bir kriz değil. Türkiye’de 2,5 milyona yakın insan inşaat sektöründe çalışıyor. İnşaat şirketlerinin peş peşe iflası demek bu kadar insanın bir bölümünün işsizler ordusuna katılması demektir. İnşaat balonunun patlaması demek bütün bunların dışında dağıtılacak rantın azalması, hatta tükenmesi anlamına gelir. Bu da AKP’nin en önemli hikâyesinin bittiğini söyler bize. İnşaat sektörü ile birlikte yükselen AKP, inşaat sektörünün baş aşağı gitmesi ile inişe geçmeye başlamıştır. 24 Haziran seçimlerinde 8 puan oy kaybı boşuna yaşanmadı.
Ekonomi servisi İflas kapıya dayandı
Krizle birlikte firmalar iflastan kurtulmak için konkordatoyu keşfettiler. Konkordato isteyen firmalar borçlarını uzun vadeye yayarak iflastan kurtulma hesapları yaptı. Ancak kısa zamanda sayı o kadar arttı ki hükümet tedbir almak zorunda kaldı. Yapılan yasal değişiklikle konkordato zorlaştırıldı. Bu tedbir bir yanı ile de bir elemeye imkân tanıdı. Artık istenilen firma kurtarılacak, istenmeyen iflasa sürüklenecek. Böyle giderse bir süre sonra siyasi iktidarda konkordato için baş vuracak, belki de iflas edecek, kim bilir.