Son birkaç günlük gelişmeler Ortadoğu’da siyasi denklemin değiştiğini göstermektedir. Bölgede dengeler değiştikçe denklem de değişmekte ve yine buna uygun dengeler oluşmaktadır. Bu dönüşümler bir tekrarın değil, hızlı gelişmelerin sonucunda gerçekleşmektedir. Gelişmelerin seyri dikkate alındığında Ortadoğu’nun hızlı bir değişimden geçtiği ve bunun sonucunda her yönüyle yeni bir dizayn sürecini yaşadığı anlaşılmaktadır. ABD’nin Suriye’den askerlerini çekme kararı ve yol açtığı tartışmalar, zindanlarda gelişen direnişler, Rojava ve Suriye’de başladığı anlaşılan yeni süreç bu durumun somutlaşmış ifadesidir. Elbette bölgede bu denli bir değişimin yoğunca yaşanıyor olmasının daha köklü siyasal ve toplumsal nedenleri vardır.
Kapitalizm çıkışından günümüze bırakalım herhangi bir soruna çözüm bulmayı, devraldığı sorunlu dünyayı çok daha sorunlu bir duruma getirdi ve şu an Ortadoğu’da kapitalizmin bu yığılan ve ufku olmayan sorunlu sisteminin ortaya çıkardığı savaş yaşanmaktadır. Eğer böyle olmasaydı, sadece bir gücün diğer bir güce üstünlük sağlama mücadelesi olsaydı Ortadoğu’da çatışmalı durum bu denli uzamaz ve sonuca bağlanırdı. Halkların ve ezilen kesimlerin mücadelesi açısından da bu şekildedir. Biraz da bunun sonucunda olacak ki PKK Lideri Abdullah Öcalan daha 90’lı yılların başında yeni mücadele tarzları ve siyasal arayışlara girdi. Bu arayış daha köklü dönüşümlere kapı araladı ve bu da beraberinde bilinen değişimlerle sonuçlanan geniş bir yenileşmeyi getirdi. Bu durum tarihin belki de en ağır sömürge koşullarını yaşayan ve bundan çıkışın mücadelesini veren Kürt halkı açısından çok önemli sonuçları oldu. Bu sayede Kürt halkının mücadelesi stratejik bir konum kazandı. Böyle olmasaydı, stratejik ittifak içerisinde olan, bölgesel ve küresel etkileri olan güçlerin birbirlerine karşı geliştirdikleri karşı hamleler, siyasetler düzleminde ayakta kalmanın mümkünatı olmayacaktı.
Yeni bir yıla girmekteyiz. Yeni yıla yeni bir siyasal denklemle girileceği anlaşılmaktadır. 2019 yılının doğru mücadele çizgisinin esas alınması durumunda gelişmelere imkân tanıyacağını belirtmek mümkün. Sömürgeci egemen güçlerin arzu ve iddia ettikleri bir geriye gidişin olması çok zayıf bir ihtimaldir. Çok stratejik hatalar yapılırsa belki bu olabilir. Ama bu düzeyde bir stratejik hata içerisine girmek için hiçbir neden yoktur. Gelinen aşamada bu düzeyde hata yapmanın siyasal ve pratik boşlukları gittikçe dolduruluyor gibi. Toplumsal mücadele alanında doğru mücadele çizgisini esas almada sıkıntılı bir süreç yaşandığını belirtmek mümkündür. Bu sıkıntının yaşanmasının temelinde faşizme karşı mücadelede direniş temelinde değil de bir önceki dönemden kalma yöntemlerde ısrar etmek vardı. Ancak Leyla Güven ve yoldaşlarının zindanlarda başlattıkları direniş toplumsal mücadele alanının bu açığını kapatmasına imkân tanımış durumdadır. Artık demokratik siyaset alanı için yeni bir mücadele süreci başladı. Zaten demokratik mücadele alanının tek gündemi artık başlatılan bu direnişe katılma ve bu şekilde direnişi büyütme olmalıdır. Bunun dışındaki diğer tüm gündemlerin toplum nazarında bir karşılığının olmayacağı bilinmelidir.
Kürtler ve mücadele birliği yaptığı diğer tüm kesimler açısından yeni bir sürece girilmiştir. Elbette mücadele koşulları daha da zorlaşabilir. AKP-MHP faşizminin ömrünü uzatmak için saldırılarını her alanda daha da geliştirdiği görüldü. Bu durumun önümüzdeki süreçte de devam edeceği anlaşılıyor. Faşizmin bu saldırganlığı zayıflığının sonucudur. Türk ulus-devlet yapılanması tamamen tekçi bir zihniyetle inşa edildi. Tekçi paradigma tüm bünyesini dondurmuş vaziyettedir. Bundan ötürü hiçbir değişim sürecine girememektedir. Adeta donup kalmıştır. Oysa dünya ölçeğinde köklü tartışma ve değişimler gerçekleşmektedir.
Dünya siyasal, toplumsal bir dönüşümden geçmekte. İnsanın tüm maddi ve manevi yaratımlarının insan açısından anlamının, yarar ve zararlarının, ne şekil bir işlevselliğe tabi kılındığının tartışıldığı ve evrensel bazı sonuçlara ulaşıldığı bir dönem yaşanmaktadır. Teknik devrimler beraberinde olumlu ve olumsuz sonuçlar getirdi. Zayıflatılmış toplumsal bir doğayla insanın mesafe alamayacağı daha da somutluk kazandı. İnsanın toplumsal doğasının ileride daha derinlikli tartışılacağı anlaşılmaktadır. Bir önceki dönemde toplumsal kurtuluş modellerinin bazı yetersizliklerinden kaynaklı oluşan boşluğun sonucunda türeyen post-modern fikir ve yaşantıların bir model ve tarz olmayacağına dönük inancın daha da pekiştiği ve toplumsal doğa üzerindeki tartışmaların artarak devam etiği bir dönemi yaşadık. Bu tartışmaların çağın toplumsal sorunlarına çözüm getirecek bir model bulununcaya dek süreceği anlaşılmaktadır. Toplumsal ve siyasal yeniden yapılanmaların buna uygun olacağını belirtmek yanlış olmayacaktır. Çağımızın bilgi teknik-iletişim düzeyi eski tarihlerde olduğu şekliyle ara süreçlerin gelişmesine pek imkân tanımamaktadır. Çağın yeni parametreleri bu şekildeyken eski dönemin düzen ve statülerine dayalı bir tutum içerisinde olmanın fazla bir geleceği olmayacağı açıktır. Değişim kaçınılmazdır.