Tarihi 8 bin yıl öncesine kadar giden Sur ilçesinde yapılan kazılarda ortaya çıkan Roma dönemine ait olduğu ileri sürülen sütunların yeni inşa edilen yapıların temelinde kullanıldığı iddia edildi.
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 104 gün süren çatışmalar sırasında enkaza dönen 6 mahalledeki sokağa çıkma yasağı ve yıkım yağmaya dönüştü. Çatışmaların ardından başlayan yıkımda 8 bin yıllık geçmişe sahip ilçede, birçok tescilli yapı yıkımdan kurtulamadı. Mülk sahiplerinin dahi girmesinin yasaklı olduğu mahallelerde, inşaatların temel kazılarıyla açığa çıkan tarihi sütunların gelişi güzel çevre atılması, Sur’un tarihine karşı koruma kaygısı olmadan işlerin yürütüldüğünü gözler önüne serdi. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledildiği sokağın devamı olan Yenikapı Sokak’ta inşa edilecek dükkanlar için yapılan 2 metrelik kazıda sütun ve sütun başlıkları ortaya çıktı. Sütun ve sütun başlıklarının yeni inşa edilen yapıların temelinde kullanıldığı ileri sürülüyor.
Roma döneminde agoraydı
Roma döneminde Agora (Çarşı) olduğu bilinen sokakta çıkan tarihi taşların, Roma dönemine ait mimari eserler olduğu arkeologlar tarafından tahmin ediliyor. Ağır iş makineleriyle temel kazıları sonrasında açığa çıkan sütun ve sütun başlıkları, herhangi bir koruma olmaksızın, herhangi bir bilimsel kazı yapılmadan çevreye atılıyor. Şu ana kadar yapılan kazılarda, ne tür tarihi eserlerin bulunduğu konusunda bilgi bulunmazken, arkeologlara göre, ebat, boyut ve taş türü olarak dört ayaklı minarenin ayaklarının benzeri olan taşlar, Suriçi gibi binlerce yıllık geçmişiyle aralıksız yerleşime sahip alanların iş makineleriyle değil elle ve uzmanlar gözetiminde her türlü belgeleme çalışmaları yapılarak kazıların yürütülmesi gerekiyor.
Kepçe operatörünün insafına bırakıldı
Kentsel Sit alanı olarak tescili bulunan, 595 adet tek yapı ölçeğinde tescilli tarihi yapıya sahip ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan Suriçi’nin mahalleleri, ulusal ve uluslararası mevzuata göre korunması gerekiyor, ancak ağır iş makineleriyle yıkılıyor. 8 bin yıldır yaşamın aralıksız sürdürüldüğü alanlar, düz bir araziye dönüştürüldü. Herhangi bir bilimsel altyapıya sahip olmadan ve bilimsel tekniklerden uzak yapılan kazılar, 2863 sayılı yasa gereğince kaçak kazı statüsüne giriyor. Bu ve bunun gibi kazıların müze denetiminde yapılması, çıkan bütün tabakaların belgelenmesi ve belgelendikten sonra koruma kurulu kararları ile kaldırılması gerekirken, kazılarda ortaya çıkan tarihi eserler ihaleyi alan şirketin ve kepçe operatörlerinin insafına bırakıldı.
‘İnsanın içi sızlıyor’
Konuya ilişkin konuşan TMMOB Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı Şerefhan Aydın, 2015 yılında bu güne kadar yetkili kurum ve kuruluşların tüm eleştiri ve önerilere kulakların tıkayarak çalışmaları yürüttüğünü söyledi. Aydın, “Yürütülen bu çalışmalarla, şehrin tüm tarihi kentsel dokusunun ve bütünlüğünün yok edildiği, kültürel, yaşamsal sürekliliğin kesintiye uğratıldığı, toplumsal hafızanın silindiği bu kentte, son tanıklığımız için söylenecek söz bulmak çok zor. İnsanın içi sızlıyor bu görüntüler karşısında. Sadece tarihi yapı kalıntıları değil maalesef insanın vücut parçaları da çıkacak. İlk gördüğümde ‘yazık, sahipsizliktir bu durumu yaratan’ dedim. Onlarca medeniyet koruyabildi bugüne değin bu tarihi ama bizler, 21. yüzyılın zalimleri ve güç geçiremeyen, koruyamayan günahkarlı olarak anılacağız. Kendi değeri olarak görmediğindendir bu pervasızlık ya da koruma bilinci yoktur diyemeyiz. Asıl sorun sahiplik duygusunun olmamasıdır. Hasankeyf, Dakyanus gibi… Bunu Ankara’da, İzmir’de, Konya ‘da yapar mı!”
Kaynak: MA / Lezgin Akdeniz