HDP’nin Kars’ta seçimi kaybetmesinin “çok küçük bir ihtimal” olduğunu söyleyen HDP Grup Başkanvekili ve Kars Belediyesi Eşbaşkan Adayı Ayhan Bilgen, kendi partileri etrafında bir ittifakın kaçınılmaz olduğunu belirtti.
HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, Kars Belediye Eşbaşkanı adaylığı ve yerel seçimlere dair Mezopotamya Ajansı’ndan Diren Yurtsever – Selman Güzelyüz’ün sorularını yanıtladı.
Partiniz yerel seçimlere nasıl bir önem atfediyor?
Elbette ki yerel seçimlerin önemi geçmişten çok daha farklı bir anlam ifade ediyor. Sonuç itibariyle artık Ankara’daki yeni sistemin ifade ettiği en önemli oyun kontrolsüzlük ve denetimsizlik konusunda bir fren sisteminin kalmamış olması. Denge ve denetleme sistemi güçler ayrılığı üzerine kuruludur. Türkiye’de ne yargı bağımsızlığı açısından ne yasamanın yürütmeyi denetlemesi açısından artık güçler ayrılığına dair bir şey söylemek imkansız. Modern demokrasilerde geriye iki dinamik kalıyor. Bunlardan birisi medya ve sivil toplumun sistemi, hükümetleri ve yürütmeyi denetlemesidir ki Türkiye’de son dönemde bırakın muhalif medyayı, merkez medya içerisinde bile kimsenin tahammülünün kalmadığı, akademisyenlerin ‘artık bu ülkede bir şey söylenemiyor’ deyip ülkeyi terk edip, yurt dışı üniversitelerinde çalışmak zorunda kaldığını beyan ettiği, hükümete yakın gazetelerin bile baskıyla ilanlarının durdurulduğu, hükümete azıcık eleştiri yaptığında gücü ve kapasitesinin son derece sınırlı hale geldiği ortada.
Dolayısıyla son bir şey kalıyor o da yerel yönetimlerin, yerel iradenin, yerel demokrasinin; başkanı, tek adamı, parti devletini denetleyebilmesi, frenleyebilmesi. Dolayısıyla bu koşullarda bir yerel seçime gidiyor olacağız. Şüphesiz başkanlık sisteminin tümüyle keyfi bir otoriter rejimle tescillenmesi ya da tam tersi yeniden sandık yoluyla demokratik yollarla bir değişimin mümkün olup olmayacağının yol ayrımıdır 31 Mart seçimleri.
Kürt siyasal hareketinin ve sosyalist partilerin daha önce yerel yönetimleri alamadığı Kars’ta HDP’’nin şansı nedir? İddianız hangi boyutta?
Her şeyin bir ilki vardır. “HDP’nin şansı var mı” ifadesi hafif kalıyor. Biz Kars’ta kaybetmenin küçük ihtimal olduğunu düşünüyoruz. Bütün engellemelere rağmen, çok yoğun bir yönelim, çok yoğun bir baskıya rağmen bu koşullarda alamazsak, bizim için bir başarısızlık olarak tarif edilecektir. Şuanda Kars’ın neredeyse 3 dönem yöneticileri, tüm eşbaşkanları cezaevinde. Bundan iki dönem önceki yöneticilerimiz tutuklandılar. En son geçtiğimiz aylarda mevcut yöneticilerimiz tutuklandı. Son günlerde bundan daha önceki yöneticilerimiz tahliye olmaya başladılar ama Kars halkı bu gerçeği okuyacaktır, yani kendisine layık olan bir yönetimi oluşturma konusunda kararlılığını, cesaretini gösterecektir.
Kars’ı nasıl tanımlıyorsunuz? Sizin için ve partiniz için Kars ne ifade ediyor?
Şüphesiz uzun süreden beri özellikle 12 Eylül politikalarının soncunda Kars’ta çok özel uygulamalar oldu. Çok ağır cezalandırmalar oldu. Büyük göç hareketleri oldu. Neredeyse Türkiye’de nüfusu sürekli düşen bir şehirden bahsediyoruz. Doğumlara rağmen başka yerlerden Kars’a yönelik hareketliliğe rağmen, şehrin nüfusu düzenli biçimde düşüyor. Bu bile hem ekonomik, hem sosyal, hem de siyasi politikalarla Kars’a özeli bir tutumun, tavrın olduğunu ortaya koyuyor. Yoksulluğa, işsizliğe mahkum etmek, şehre neredeyse hiçbir hizmet vermemek elbette ortaya şu tabloyu çıkarıyor. İstanbul’un neredeyse ikinci üçüncü büyük nüfusu Karslılardan oluşuyor. Bursa, Adana, İzmir, Ankara, Kocaeli’nde Türkiye’nin birçok yerinde Kars’ın nüfusu kadar Karslı yaşıyor. Bu da aslında Türkiye siyasetinde son derece etkili olmayı ama ne yazık ki Kars için bir şey yapamama sonucunu ortaya çıkarıyor. Şüphesiz Kars’ın geçmişinde 12 Eylül öncesinde son derece sembol isimler önemli toplumsal mücadeleler, Türkiye sol-sosyalist hareketinin neredeyse en kritik çalışmalarını yürüten çabalar semboller var. Ama 12 Eylül politikalarının galiba ironik tablosu, hem 12 Eylül Kenan Evren referandumuna en yüksek oyun Kars’tan çıkmış olması, Kars’a verilen özel önemi gösteriyor. Hangi koşullarda o seçimin yapıldığını hepimiz biliyoruz. Hem de toplumun nasıl tedirgin edildiğini, kaygılı hale getirildiğini gösteriyor.
Kars’ın kendi içerisinde birçok etnik ve dini kimliği barındırması, HDP’nin “ortak vatan”, “yeni yaşam” mücadelesi için nasıl bir zemin yaratıyor?
Kars’ın sosyolojisi HDP için ayrıca bir özel önem arz ediyor. Elbette ki Kürdistan’da birçok şehirde daha homojen bir nüfus yapısı varken, Kars’ta uzun yıllar süren savaşlar, Kars’ın el değiştirmesi, Kars’ın kendine özgü daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce muhtariyetlik, özerklik ve bir Cumhuriyet deneyimi kısa süreli de olsa yaşamış olması, Kars’ta geçmişte çok ciddi Ermeni, Rum, Malakan, Alevi, Kürt, Terekeme, Azeri nüfusu bütün bu sosyoloji aslında birlikte yaşama projesi açısından, Kars’a daha ayrı bir anlam daha ayrı bir önem veriyor.
Kars’ın kendi kendini yönetme deneyimi çok ilginç bir tarihi gerçekliğe dayanıyor. Sovyet Şurası 1910-15 döneminde uygulanmış ve Sarıkamış’ta 1910’lu yıllarda 1 Mayıs’larda binlerin katıldığı demiryolu işçileri mitingleri yapılmış. Böyle bir potansiyele sahip bir şehirden bahsediyoruz. 1950’lerde 60’larda sinemaların, tiyatroların, kütüphanelerin olduğu bir şehirden bahsediyoruz. Alt yapı, arka plan, geçmişteki toplumsal mücadeleler Kars’ı bir model haline getirmiş. Bir prototip. Kars’ta ortaya koyabileceğimiz bir başarı sadece kazanmak değil, kazandıktan sonra yapılacaklar itibariyle Türkiye’nin batısındaki şehirlerde, artık HDP projesinin ciddi bir alternatif olarak görülmesini sağlayacaktır, buna zemin hazırlayacaktır.
Peki oy potansiyeli açışından önemi nedir?
Bu koşullarda da bizim 2014 yerel seçimlerinden bugüne geldiğimiz noktaya baktığımızda Kars ayrıca bir anlam ifade ediyor. 2014 seçimlerinde dördüncü partiyiz, yani birinci parti olan MHP, küçük bir farkla belediyeyi kazanıyor. Hemen arkasından AKP geliyor, sonra CHP, dördüncü parti biziz Kars’ta. Bizim Kars’ta oyumuz yüzde 19’larda ama birinci parti de yüzde 25-28 aralığında bir oyla kazanıyor. Yani 4 parti birbirine yakın ama MHP kazanıyor. 24 Haziran seçimlerinde şehir merkezinde ise AKP ile bizim aramızda sadece 500 oy farkı var. Yani AKP, 12 bin 300 civarında, HDP’nin oyu ise 11 bin 700 civarında. Dolayısıyla seçmende Kars’ta şu algı oluştu: Biz belediyeyi ya şimdi alırız ya da bir daha zor alırız.
İddianızın oldukça yüksek olduğunu söylemek mümkün o zaman…
AKP, MHP, İYİ Parti adaylarını ilan etti. CHP henüz açıklamadı. Seçmenin iki kutuplu bir tercihe yöneleceğini şimdiden hemen hemen herkes biliyor. Ya biz kazanacağız değişimin önü açılacak, şehir hak ettiği hizmeti görecek; ya da şehirde mafyanın, çeteleşmenin, sokak ortasında infazların, insanların malına mülküne el koymanın, gaspın devamına bir biçimde izin verilecek. Karslıların meşhur bir fıkrası var. Siyasetçi gidip Karslılara ‘Bir isteğiniz var mı’ diye sormuş. Karslılar da ‘yok Allah Rusların gözünü kör etsin. Yaptılar, gittiler bir daha gelip bakmadılar, yollar ne halde diye’ şeklinde cevap vermişler. Yani böylesi bir duruma bir şehri mahkum etmenin hesabını sandıkta da sormak, şehrin hak ettiği hizmeti verebilecek imkanı oluşturmak lazım. Kars’ın turizm potansiyeli özellikle inanç turizmi açısından coğrafya, doğa turizmi açısından çok büyük bir potansiyeli var ama ne yazık ki Kars, şuanda hayvancılık dışında hiçbir gelir kaynağına ciddi anlamda sahip değil.
AKP-MHP, Kars’ta seçim ittifakı yapacak mı?
Karsta ister AKP-MHP ittifak yapsın ki -MHP böyle iddia ediyor ve AKP’nin kendileri lehine jest yapması gerektiğini söylüyor- ister ikisi ayrı ayrı girsin. Sonuç itibariyle her şart altında bizim kazanma imkanımız gün geçtikçe sokakta kendisini daha çok hissettiriyor. Burada diğer cephede yani daha çok demokrasi, değişim arayışları olanlar açısından ise aslında ittifak çoktan kurulmuş durumda. Elbette ki partilerin tutumu da bu arayışları kolaylaştırıcı olacaktır ama yerelde Karslıların gündeminde tek şey var; mevcut durumu değiştirin ve bir araya gelin. Eğer siz doğru bir denklem kurarsanız, rüzgar ne yandan eserse essin sonuçta sizin yelkeninize bir biçimde güç katacaktır. Dolayısıyla Kars’ın sokaklarında en çok konuşulan şey muhalefetin mutlaka birlikte hareket etmesi gerektiği yönünde.
Peki bu nasıl olacak?
Burada da doğal olarak ikinci parti HDP olduğu için bu buluşmanın, bu ittifakın HDP etrafında gerçekleşmesi kaçınılmaz. Başlangıçta “CHP seçmeni HDP’ye oy vermez” gibi bir kampanya yürüdü. Tamamen önyargı ve ezber bir yaklaşımdı bu. Bunun böyle olmadığını çok güçlü bir şekilde çok yakında göreceğiz. CHP seçmeni de hatta bize şuana kadar çok az oy veren Azeri seçmeninin de, AKP seçmenin de çok ciddi bir oy vereceğini biliyoruz. Bizim adaylığımızın ilanından sonra da CHP’nin iddialı bir aday çıkartma ihtimali seçmen nezdinde CHP’yi zora sokar. Bir CHP, HDP yarışı aslında birbirimize zarar vermekten başka bir sonuç doğurmaz. Bizim geri adım atma şansımız yok. Sonuçta bir biçimde kazanmaya odaklanmış bir toplum var bir değişim talebi var. Bu hem CHP seçmeninde hem de bizim seçmenimizde çok güçlü bir şekilde varken, ben tahmin ediyorum ki bu denklemi bozacak bir organizasyonun kimse parçası olmak istemez. Bunun vebali kimse üslenmek istemez.
Biz orada ikinci partiysek elbette ki seçimde de başa oynayacağız. HDP’yi cüzzamlı bir parti, öcü gibi göstermeye “HDP ile kazanılmaz kazanılırsa direk kayyum atanır” diyerek HDP’yi kriminalize etmeye kimsenin hakkı yok. 24 Haziran seçimlerinde bizim oyumuz AKP’ye yakın 12 bin civarında. CHP’nin oyu 9 bin civarında daha sonra İYİ Parti ve MHP var sırayla. Şimdi bu denklemde bizim kenara çekilip “HDP ile olmaz HDP ile kazanamayız” gibi bir propagandaya teslim olmamızı kimse beklemesin. HDP çatısı altında siyaset yapmak isteyen HDP’ye buyurur, HDP çatısı altında siyaset yapmayı göze alamayanlar için de HDP’nin yapabileceği sadece dayanışma ve birlikte, ortak hareket etme çağrısını yinelemektir.
Kars’ın yerel yönetimlerle ilgili temel sorunları nelerdir? Sizin bu konuda çalışma ve projeleriniz var mı?
Gölge etme başka ihsan istemez durumuyla karşı karşıyayız. Ne yazık ki Kars’a ayrılan mali kaynağın büyük kısmı şuanda icralık. Önümüzdeki dönemlerde muhtemelen büyük borç batağında bir belediye devir alma ihtimali ortaya çıkacak. Burada bu borçların ne kadarı gerçek borç, ne kadarı suistimalden kaynaklı biz bunları tespit etmeye çalışıyoruz. Hem meclis üyelerimiz üzerinden hem doğrudan çalışanlarla. Örneğin; şuanda aynı yolu 5 kere ihale etmiş, 5 farklı firmaya ödeme talimatı çıkarmış bir belediyeden bahsediyoruz. Ağırlama giderleri neredeyse bütçenin büyük bir kısmını oluşturan bir belediyeden bahsediyoruz. Dolayısıyla hiç hizmet görmemiş desek abartı olmayacak bir şehirde, doğal olarak toplumda da son derece kanaatkar son derece azami bir beklenti düzeyi oluşuyor. Şehrin yollarının yapılmasını istiyor insanlar. Bu belediyecilik de minimanilize edilmiş bir taleptir. Belediyecilikte yol, su, elektrik gibi propagandaları yapmak bile utançtır, ayıptır. Alt yapı sorunlarını, çevreyi parkları, sosyal kültürel politikaları konuşmak yerine dönüp en asgari hizmetleri konuşmak zorunda kalıyorsak bu aslında şehrin içine düştüğü durumdur.
Proje konusunda arkadaşlarımız çalışıyorlar. İlerleyen günlerde bunları daha somut açıklayacağız ama şehrin gelir kaynağı bakımından hayvancılığa dayalı olması dolayısıyla hayvansal ürünlerin hem ambalajlanması hem pazarlanması konusunda büyük bir potansiyeli var. Bu kadar güçlük bir demografi ve coğrafi avantajla hiç olmazsa tarımsal ürünlerin hak ettiği karşılığı alması, Kars’a ait markaların uluslararası düzeyde tanınırlığını sağlamak lazım.
İkinci önemli nokta da, Ani Harabeleri başta olmak üzere şehrin ciddi hem Ortodoks hem Katolik inancı açısından kiliseleri var. Geçmişte Rum nüfusu yaşıyordu. 1950’lilere kadar şehirde Malakanlar vardı. Böyle bir tarihsel arka planın bir zenginliğe dönüşmesi lazım. Sadece kiliselerin altını oyup altın aramak değil, onları ayakta tutup restore edip neredeyse her köyde bulunan bu tarihi hem de çok kritik öneme sahip yerlerin görünür olmasını sağlamak ve şehrin turizm kapasitesini arttırmak galiba en düşük maliyetli ve bütün şehir esnafına yansıyacak hızlı bir kalkınmayı hızlı bir zenginleşmeyi sağlayacak bir tablodur. Buna uygun bir ulaşım ve uygun bir hizmeti sunduğunuzda, sadece bir iki alan bile yolların düzgün yapılması, yaşanılabilir bir tablonun ortaya çıkarılması, tarım, hayvancılık ve inanç kültür turizmine odaklanmak bile çok kısa sürede kendi kaynaklarıyla ayakta durabilecek, kendi geleceğine dair kararını kendi belirleyecek bir şehir profilini ortaya çıkaracaktır.
İktidar için Ankara ve İstanbul’un belirleyici olduğu aşikar. AKP-MHP’nin bu iki metropolde şansının olduğunu düşünüyor musunuz?
31 Mart yaklaştıkça algıların, beklentilerin farklılaşması, umutların, değişim arzularının daha farklı bir noktaya gelmesi gerçekliğini görmemiz gerekiyor. İlk aday açıklamalarında genellikle eleştiri, tepki, tatminsizlik daha üst düzeyde olabilir. Ama zaman gittikçe insanları kerhen de olsa bir şeyler yapmaya zorlar. Ben özellikle bu seçimin kaderini partiler arasında kurulmuş yanlış ittifaklar, zorunlu ittifaklarla, kerhen yapılmış ittifaklarla, halk arasındaki makasın parti tabanları arasında makasın belirleyeceğini düşünüyorum. AKP-MHP ittifakının zorlama boyutu MHP tabanında da AKP tabanında da karşılık bulmayacak. Seçim yaklaştıkça adayların profillerini elbette dikkate alarak, şehirlerin profilini dikkate alarak batı şehirlerinde de şöyle bir tablonun ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. AKP ve MHP merkezde nasıl anlaşmış olurlarsa olsunlar parti tabanları farklı refleksler takınabilir. Adayın profiline bakıp kendisinin belediyeden beklediği işleri o adayla yapıp yapmayacağını gözeterek parti farklarını aşan bir geçişkenliğin bu şehirlerde çok keskin biçimde yaşanacağını düşünüyorum.
Bunu Kürt illeri için söylemek mümkün mü?
Kürt illeri için bunu söylemek mümkün değil, çünkü oralardaki motivasyon başka. Kayyum, iradenin tanınmaması, genel Kürt sorunu, demokrasi, barış yaklaşımları şüphesiz oradaki seçmenin en önemli belirleyenidir. İnsanlar zaman zaman “ama kayyum da iyi hizmet yaptı” gibi cümleleri çok ciddiye almazlar. Çünkü onuru kırılmış, seçtikleri tanınmamış bir toplum için “daha çok asfalt döküyor” lafının ne kadar karşılık bulup bulmayacağını 31 Mart’ta göreceğiz. Fakat batıdaki şehirler için denklem, motivasyon unsurları, dinamikleri başka. Dolayısıyla 31 Mart gecesi partilerin ittifak yapan partilerin iktidarın iki blokunun birbirlerine verecekleri mesajlar son derece farklı olabilir. 16 Nisan göndermesini hep yapıyorum. 16 Nisan akşamı da iki partinin oyunu topladığınızda AKP-MHP oyunun örneğin yüzde 75-80 olduğu şehirlerde yüzde 50 küsürlerde çıktığında iki taraf da birbirini suçladı. MHP dedi ki “bizim kitlemiz evet verdi ama AKP vermemiş”, AKP’liler de “Hayır MHP’liler vermemiş” dedi. Bu anlamda toplumun bazen partilerin önünde kendi denklemini kurup , kendi çözümünü üretebildiğini düşünüyorum.
Muhalefet açısından büyük bir başarının ortaya çıkması sadece iktidarın başarısızlığına, sadece iktidar ortağı partilerin tabanlarının basiretine havale edilmemesi gereken bir şeydir. Şimdiye kadar adayı açıklanmamış iller, ilçeler ya da belediye başkan adaylarının büyükşehirlerde Ankara, İstanbul’da söylemleri, performansları, nasıl bir belediyecilik yapacaklarına dair ortaya koyacakları tablonun herkesi kuşatacak nitelikte olması gerekir. Yoksa iktidarın ürettiği korkulara, milliyetçi bir takım hezeyanlara muhalefetin adayları da teslim olursa, boyun eğerse özellikle bizim seçmenimizin sandığa gitmemesi bile seçim sonucunu Ankara’da, İstanbul’da belirlemeye yeter. Bırakın AKP-MHP adayını desteklemesinden söz etmiyoruz. Dolayısıyla bizim seçmenimizin sandığa gitmesini sağlayacak bir söylemin, kuşatıcı, kapsayıcı siyasetin inşası onlar içinde bir sorumluluk. Kendi geçmişleri, aidiyetleri korkuları önyargıları karşılarındaki toplumsal gerçeklik, hedefledikleri seçmen kitlesi özellikle MHP’den, AKP’den oy alma arayışları bizim tarafımızdan görülebilecek, anlayışla karşılanabilecek bir durum ama bu bizim seçmenimizin yok sayılmasına, horlanmasına, adeta varlığını bile inkar eden bir söylem kurulmasın da izin vermemeli.
HDP’nin İstanbul’daki tutumu da merak konusu…
Biz toplantılarımızı yapmaya, tartışmaya devam ediyoruz. Diğer partilerin bu kadar erken ve hızlı seçim atmosferine girmiş olması, biraz da AKP’nin kurduğu bir denklem. Yoksulluğu, işsizliği, enflasyonu, krizi tartıştırmamak ve unutturmak için seçim kampanyasını bir seremoniye çevirmiş durumda. Erkenden heyecan oluşsun, erkenden insanlar sokaklarda belediye başkanları kim olacak gündemiyle meşgul olsunlar istiyor. Dolayısıyla ülke sorunları yerine, seçim gündemi öne çıksın tercihidir bu kadar erken başlaması. Şuan itibariyle 3 aydan fazla süre var. Şubat ayının neredeyse sonuna doğru adaylar kesinleşmiş olacak ve yaklaşık 30-35 günlük resmi bir kampanya süresi olacak. Şimdi o tarih gelene kadar ne kadar denge değişir, kimi adaylar çekilir, kimi adaylar ilk defa gündeme getirilir. Kimi ittifaklar bozulur, kimi yeni ittifaklar kurulur bunu bugünden ön görmek çok kolay değil. Batı illerinde bizim stratejimiz var. Değişimin önünü açmak ve demokratik değişime bir şans ve imkan sağlamak şeklinde bir tercihimiz var. Ama bu tercihi bizimde hayata geçirebilmemiz konusunda dostlarımız, müttefiklerimiz, bileşenlerimiz bizim için ne düşünüyorsa yani; aday çıkarmamız daha doğru olacaksa daha büyük katkı sağlayacaksa aday çıkartmak, aday çıkartmamak daha anlamlı olacaksa aday çıkartamamak, ya da nasıl bir profilde bir aday çıkartmak daha anlamlı olacaksa bu öneriler dikkate alınacak.
Tabi ki seçimden sonraki süreci de dikkate alacağız. Sadece seçimi değil ama muhtemel bir yeni erken genel seçimde takınacağımız tavrı da dikkate alarak bir tercih yapmaya mecbur ediyor. Dolayısıyla biz şunu çok net biçimde söylüyoruz: Önümüzdeki dönemde seçmenimizin, toplumun, tabanın, dostlarımızın bizden beklediğinden başka bir davranışı kimse göremeyecek. Ne bekleniyorsa, bizden ne isteniyorsa, bize neyi layık görüyorlarsa, HDP ne yaparsa Türkiye demokrasisine daha büyük bir katkı yapar ve geleceğe dair de HDP’yi nerede görmek istiyorsa, biz de o doğrultuda pozisyon alacağız.
Aday çıkarma konusunda son derece zengin seçeneğe sahibiz. Biz Türkiye’nin her yerinde meclis üyeliklerini belediye başkanlıkları kadar önemsiyoruz. Hatta daha çok önemsiyoruz. Bizim için meclis sistemi başkanlık sisteminden ilkesel olarak da daha önemlidir. Karar alma süreçlerinin demokratikleşmesi açısından batıdaki şehirlerin tamamında çok özel istisnalar olmadığı takdirde en güçlü biçimde belediye meclislerini kazanmaya odaklanacağız. Meclislerden başarılı çıkmak, güçlü çıkmak başkan kim olursa olsun onu yönlendirmek karar süreçlerine katılmak açsından bize tarihi bir imkan sunuyor. Bizim İstanbul’da bugün aldığımız oyun, meclis üyeliğindeki karşılığı çok ciddi. Mevcut oyumuzla bile mutlaka meclis üyeliği kazanıyoruz çok sayıda. İşi sadece bir isme odaklamak değil, güçlü bir meclis kampanyasıyla çıkmak, başkanlık konusunda da her seçeneğe, her alternatife ilan edilmiş adayları izlemek, görmek, partilerin performansını, toplumun verdiği refleksleri görmek gerekiyor.
AKP-MHP arasında seçim öncesi kimi tartışmaları partiniz “rant paylaşımı” olarak değerlendirmişti. AKP-MHP arasında çözülmeyen konular olduğunu düşünüyor musunuz?
2014 seçimlerinde ki denklem başka bir denklemdi. 2014 seçimlerinde kimi şehirlerde CHP ile MHP ittifak yaptı. Ben Adana’yı biliyorum. En azından Seyhan’da MHP’liler CHP adayına verdiler. Büyükşehir’de de CHP’liler MHP’li adaylara verdiler. Şimdi 2014 koşullarında değiliz. Dolayısıyla bu denklemde ortaya çıkacak sonucu öngörebilmemiz gerekiyor. Şöyle bir öngörünün elbetteki bütün esneklik payına rağmen olabileceğini düşünüyorum: Bir kere MHP’nin AKP’den talep ettiği belediye sayısı 2014’teki kazandığı tablo üzerinden konuşuluyor. MHP “Bu belediyeler bizde yine bizde kalması lazım” diyor. AKP tabanı da “MHP’nin şuan ki oyu bu noktada değil. Niye biz bu kadar belediyeyi MHP’ye verelim” diyor. O gün başka bir ittifakla kazanmışlardı gayri resmi olarak. Şimdi burada AKP ve MHP seçmeninin kendisinden olmayan bir adayın belirlendiği şehirlerde vereceği tepki son derece farklı olabilir. Her iki parti tabanı için de bunu söylemek mümkün. 31 Mart akşamında herkes kendisini muzaffer ilan edebilir ama herkes bir biçimde seçmenden ciddi bir uyarı mesajı almış olabilir. Bu tabloda Türkiye siyasetinin geleceğini belirleyecektir. Önümüzdeki aylarda aday listelerinin kesinleşmesine kadar, Türkiye siyaseti nereye gider, Suriye’de ne olur, merkezdeki ittifak ne kadar kırılır, ne kadar dağılır, ne kadar yeniden pekişir bu karşılıklı hamlelere bağlı. Ama ben bunun yüzde 100 başarılı bir ittifak olacağına asla inanmıyorum.
Neden?
Çünkü toplum gerçekliği başka, parti tabanı başka bir şeydir. Partilerin üst organlarındaki bulaşmalar, arayışlar bazen başka türlü seyreder. Ben önümüzdeki bütün seçeneklerin seyredebileceğini düşünüyorum. Yani bir taraftan yeni jestler yapılabilir, yeni aday çekme hamleleri gelebilir, AKP, MHP lehine veya MHP, AKP lehine kimi şehirlerde adayını çekebilir. Her yerde iki kutuplu seçim kampanyasına gidilebilir. Bu Kürt illeri için de, batıdaki şehirler için de böyle bir atmosfer potansiyeli taşıyor. Bu iki uçlu seçimde seçmen tabanının pozisyon alışı her zaman parti merkezlerinin aldığı pozisyonla aynı olmayabilir. AKP-MHP 31 Mart’a kadar hem birbirlerine mahkumlar hem de itişerek, çekişerek 31 Mart akşamı ortaya çıkacak muhtemel kötü tabloyu birbirlerine fatura etmenin de hazırlığı içerisinde hareket edeceklerdir.
Yani 31 Mart’tan sonra AKP-MHP ittifakı sarsılacak mı diyorsunuz?
Bunun kesinlikle olabileceğini düşünebiliyorum. Burada da son söz, son karar toplumun, halkın. Eğer Türkiye, darbe ya da başka olağanüstü durumlara sebebiyet vermemek, başka koşulların ortaya çıkmamasına, daha az bedelle değişimin önünü açmak istiyorsa, bunun en önemli yolu sandıktan çok güçlü bir şekilde değişim iradesini çıkarmaktır. Sandıktan çıkacak çok güçlü bir irade hem kayyum atanan Kürt illerinde hem batıda değişim halk iradesi ve demokrasi yönünde bir tercih ortaya çıktığında siyasetin buna göre yeniden şekillenmemesi diye bir şey söz konusu olamaz. Mutlaka bir değişim hattı yeniden açılacaktır. Bu seçimi ve sandığı abartma değil, bu toplumsal muhalefeti umutlandırma, toplumsal hareketlerin de daha özgüvenle, cesaretle bir demokrasi mücadelesi vermesinin koşullarını konuşmaktır.