DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eylemi 50’inci gününde. Av. Cemile Turhallı Balsak, Güven’in “ben tahliye edilsem dışarda da grevimi sürdüreceğim” dediği için bırakılmadığını söyledi.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin sonlandırılması talebiyle tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 8 Kasım’da başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi 50’nci gününe girdi. Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen davanın 4’üncü duruşmasında, bir kez daha tahliye çıkmadı.
Diyarbakır 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Haziran’da görülen duruşmada delillerin toplandığı gerekçesiyle tahliye kararı vermiş ancak üst mahkemeye yapılan itiraz sonucu tahliye kararı kaldırılarak, Güven tahliye edilmeden hakkında yeniden tutuklama kararı verildi. Güven’in avukatları, Yargıtay’ın CHP’li vekil Enis Berberoğlu hakkında verdiği tahliye kararına istinaden yapılan tahliye talebi de aynı mahkeme tarafından reddedildi. Davanın dördüncü duruşmasında daha önce Güven hakkında tahliye kararı veren mahkeme başkanının değişti. Mahkeme başkanını değişmesinin yanı sıra Güven’in dördüncü duruşmasının daha önce Güven’in de aralarında bulunduğu 154 Kürt siyasetçinin yargılandığı “KCK Ana Davası”nın görüldüğü duruşma salonuna alınması da dikkat çekti.
‘Salon, tedadüf değil’
Güven’in avukatlarından Cemile Turhallı Balsak, Mezopotamya Ajansı’na yaptığı konuşmada Güven’in 4’üncü dava duruşmasının “KCK Ana Davası”nın görüldüğü salonda görülmesinin “tesadüf” olmadığını belirterek, “Spor salonları ve büyük duruşma salonları ya darbe ürünü yargılamaların mekanı ya da belli bir toplumsal muhalefeti yargılama amacıyla kurulurlar. Bu salon başlangıçta gelen avukat sayısı ve izleyici kitlesini karşılamak için temin edilse de bu gerçeği değiştirmez” dedi.
‘Talebin toplumsallaşılmasından korkuluyor’
Güven hakkında tutukluluk halinin devamı yönünde verilen kararı değerlendiren Balsak, “Leyla Güven şahsı yargılansa da bugün yargılama süjesi aslında o salondaki herkes, yani toplumsal muhalefet ve toplumsal bileşenlerdir. Hatta hakim ve savcılar da dahil. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Demirtaş kararında, yargı kendini mahkum etti. Tutukluluğa devam kararı verilmesi aslında Leyla Güven’in artık talebinin topluma mal olmasından kaynaklanmaktadır. O talep de mutlak tecridin mutlak olarak kaldırılması talebidir. Leyla Güven ‘Ben tahliye de edilsem dışarda da grevimi sürdüreceğim’ dediği için bırakılmadı. Bu talebin daha da toplumsallaşmasından dolayı bir kaygı var. Bu yüzden tutuklama tedbiri aslında gerçek anlamda bir tedbir olarak şu an için tutuluyor” diye konuştu.
‘Sağlık durumu kötüye gidiyor’
50 gündür açlık grevi eylemini sürdüren Leyla Güven’in “Hipofiz Adenomu” rahatsızlığı bulunuyor. Güven’in bu rahatsızlığı için ilaçlarının bulunduğu ve bu ilaçların “tok karınla” kullanılması gerekiyor. Güven’in ilaçlarını kullanması durumunda sağlık sorununun hayati risk taşımadığı ancak açlık grevinde olduğundan dolayı ilaçlarını kullanamamasından hayati risk taşıyor. Ayrıca Güven’in ilaçlarını kullanamamasından kaynaklı görme kaybı gibi risklerle de karşı karşıya. Güven, tedaviyi kabul etmediği için sağlık sorununun hangi aşamada olduğu da bilinmiyor. Güven’in önceki sağlık sorunlarının yanı sıra 50 gündür açlık grevi eylemini sürdürmesi, gün geçtikçe hayati riskini olumsuz etkiliyor.
‘Hayatını barışa adadı’
Annesinin 50 gündür sürdürdüğü açlık grevi eylemine dikkat çeken kızı Sabiha Temizkan ise, “Annem hayatını barışa adadı” diyerek, endişeli olduğunu söyledi. Annesinin yaşamı boyunca sürdürdüğü mücadeleye hayran kaldığını ifade eden Temizkan, şöyle devam etti: “Böyle bir kadının kızı olmak çok güzel bir duygu. Evet, iktidar annemin eylemi ve talebi konusunda sessiz ama annem talebinin karşılanacağından emin olduğunu söylüyor. Çünkü talebinin haklı ve meşru olduğunu, İmralı’daki tecridin hukuksuz olduğunu belirtiyor. Anayasal hak olan bu talebin yerine getirilmesi gerektiğini vurguluyor. Ben de annemin bu süreci hasar görmeden atlatması için onun sesini duyurmaya çalışıyorum. Bu süreçte hislerimi tarif etmekte zorlanıyorum ama ne zaman umutsuzluğa kapılsam annemin ‘Her şey güzel olacak, unutma!’ telkinini hatırlıyorum ve bu bana da güç veriyor.”