Halil Kardeşler
ABD’nin çekilme kararının yankıları sürerken, dün Saddam’a Kuveyt için ‘yaparsın, edersin’ diyenler, bugün Erdoğan’a Kuzey ve Doğu Suriye için aynı sözleri söylüyor. Saddam’ın sonu, Irak’ın hali ortada. Metin Akpınar’ın soruşturmalık olan sözlerini de bu çerçeveden okumakta yarar var
ABD Başkanı Donald Trump, geçen hafta attığı tweet ile “Eve dönme vakti geldi” diyerek, Suriye’den çekileceklerini açıkladı. Trump’ın bu “ani” çıkışı herkesi şaşırttı. “Çekilme” kararından sonra ABD’den peş peşe istifalar geldi. Şok etkisi yaratan bu kararı herkes bulunduğu yerden değerlendirmeye çalıştı. Karşı çıkanlar oldu, destekleyenler oldu. İşi “emperyalizm destekçileri ve karşıtları” noktasına getirenler oldu; gelmesi de gitmesi de bela diyenler de… Analistler hep der; “ABD’de liderler değişir ama Ortadoğu politikası değişmez.” Hakikaten de tarihten bu yana böyle olagelmiş. Bu köklü anlayış, Trump’ın bir tweetine kurban edilir mi veya Trump’ın eliyle atılan adım bu kökten ne kadar bağımsız? Daima geçer akçe olan “ABD hiçbir adımı boşu boşuna atmaz”…
İngiltere ve İsrail tepkisi
ABD’nin “çekilme” kararına dozu yüksek tepki İngiltere ve İsrail’den geldi. İki hatırlatma: 1-Kürtlerin öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) IŞİD’in başkenti olarak bilinen Rakka’yı kurtarmasından hemen sonra,“Rakka’nın kirli sırları: BBC, IŞİD militanlarının tahliyesi için yapılan gizli anlaşmayı ortaya çıkardı” haberi servis edildi (14 Kasım 2017). 2- Suriye iç savaşında hiç görünmeyen İngiltere, Rakka’dan sonra bir anda çıkıverdi. İngiltere Başbakanı Theresa May’ın “Kürt terörü” sözünü not etmek lazım (16 Mayıs 2018). Yabana atılır bir söz değil; tarihte ilk kez bir ülkenin başbakanı Kürtler için böyle bir söz kullanıyor. May’ı kim takip ediyor? “Terörist Kürtleri de iyi biliriz” diyen Erdoğan (12 Aralık 2018). Bir hatırlatma da İsrail için. Federe Kürdistan Bölgesi’nin referandumuna “zamanlama” tartışmalarına rağmen en açık destek İsrail’den geldi. Tabloyu açmaya gerek yok; Kürtlerin yüz yıllık yalnızlığına bir “ders” daha eklenmiş oldu, tarihten ders çıkarmasını bilmeyenlere… Bayram değil seyran değil; İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “diktatör” dalaşının zamanlaması manidar. Malzeme olarak da “Kürtlerin kullanılması” tesadüf değil.
Değişmeyen iki politika
Ne ABD’nin “çekilme” kararı, ne İngiltere’nin tepkisi, ne de İsrail’in çıkışı birbirinden bağımsız değil. “Danışıklı dövüş” bu ilişki ağının huyunda suyunda var. Ortadoğu’da 1944’ten bu yana ABD, “Tavşana kaç tazıya tut”, evveliyatı olan İngiltere ise 400 yıldır “İti ite kıldırtma” politikası güdüyor. İki ülke de bu konularda Ortadoğu coğrafyasında oldukça deneyim sahibiler. “Kürtleri ve Türkleri zayıflatma istemi” hiçbir zaman sönümlenmedi, hep diri tutuldu. Nice örnekler verilebilir; 1925’te Şeyh Sait, 1938’de Seyit Rıza, 1990’larda Kürt köylerinin yakılması ve faili meçhul cinayetler… O zaman 1990’lı yılların başında Doğan Güreş Londra’ya gitti. Dönünce “Bize yeşil ışık yaktılar” dedi ve arkasından Kürt tasfiyesi başladı. Sonuç ortada: 3 bin köy yakıldı, 17 bin 500 faili meçhul. 1921 Kahire Konferansı’ndan sonra da İngiltere, Türkiye’ye “yeşil ışık” yakmıştı. Bunun da sonuçları benzerdi. İngiltere’nin Kürtlere olan “büyük öfkesi” de Osmanlı’nın “ölümü”, Türkiye’nin “doğumuna” denk geliyor. “Arabistanlı Lawrence” olarak da tanınan arkeolog, asker ve diplomat Thomas Edward Lawrence’ın Arap planı tutmuştu, ancak İngiliz istihbarat subayı Edward William Charles Noel’in Kürt planı ise -Kürtler, Mustafa Kemal’i desteklediği için- tutmadı. Kürtlere karşı bildiğimiz politika o günden bugüne süre geldi. Bu politikaya 1940’lardan sonra da ABD’de dâhil oldu.
Makûs talih
Ortadoğu’da günümüzde dengeler değişse de, Kürt eski Kürt olmazsa da ne İngiltere ne ABD bu politikalarından vazgeçmiş değil. 2012’den 2015 kadar süren İmralı’daki çözüm masasında da tüm çabalar, bu oyunları boşa çıkarmak, demokratik bir çözümle barışı sağlamaya yönelikti. Türkiye-Rojava birlikteliği demek, Ortadoğu çözümü ve barışı demekti. Ancak iktidar, bu fırsatı tepti, makûs talihi yenemedi. Siyaset eski tas eski hamama bağladı. Gladio imalatından çıkanlarla nikâh tazelendi; ülkenin hali ortada…
Fırat’ın doğusu
Dün Kürt karşıtlarına “yaparsınız, edersiniz” diyenler, bugün de aynı sözleri fısıldamaya başladılar. Sosyal medyayı bir hayli aktif kullanan Trump, “Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye’de kalan IŞİD unsurlarını kökünü kazıyacağı konusunda beni bilgilendirdi. Ve o bunu yapabilecek biri” diye yazdı, Erdoğan etiketledi. Aynı Trump, “IŞİD’i yendik” diyerek, “çekilme” kararını duyurmuştu. Yenilen ve sonu getirdiği belirtilen “IŞİD’in kökünü kazımak”… Bu sözlerden sonra IŞİD’in hiç olmadığı Erdoğan’ın sıklıkla işaret ettiği Fırat’ın doğusu sınır hattına Türkiye askeri sevkiyat yaptı, yapıyor. İktidar ortağı Devlet Bahçeli, hiç zaman kaybetmeden nerenin kökünün kazınacağına işaret etti: “Milli beka için Fırat’ın doğusuna tam saha operasyon hayat memat meselesi. Hazırlıklar tamam olduktan sonra Fırat’ın doğusuna kuvvetle girilmeli, yer gök titremelidir.”
Dün Saddam’a
Fırat’ın doğusuna operasyon olur mu? Tüm göstergeler “olur”u gösteriyor. Ama zafer olur mu? Bilinmez. Bunun için yakın tarihe gitmek yeterli olur. Körfez Savaşı sonuçları ortada. Uluslararası egemen güçler, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’e, Kuveyt’e girmeleri için “Sen güçlüsün, yapabilirsin” diyorlardı. Her türlü silahı ve desteği verdiler. Saddam’ın sonu, Irak’ın hali ortada…
Bugün Erdoğan’a
Kuzey ve Doğu Suriye için şimdi de Erdoğan’a benzer sözler söylüyorlar. Erdoğan’ın açıklamalara bakıldığında o da kendini öyle görüyor ve güçlü sanıyor. Ama öyle göründüğü gibi değil. Fırat’ın doğusunun kolay yutulacak bir lokma olmadığı IŞİD’e karşı yürütülen savaşta belleklere kazındı. Emperyalizmin terazisinden hiç şaşmayanların bugün dilde “emperyalist karşıtı” kesiledursun, ABD ve İngiltere kendi politikasını yürütmek için topaç gibi çevirmeye devam edecek. Ne Barzani ailesini kullanmak ne de Talabani ailesini yanlarına çekmek de “ağrıyı” kesmez, azıtır.
Metin Akpınar’ın sözleri
Sanatçı Metin Akpınar’ın çok konuşulan, Erdoğan’ı öfkelendiren, soruşturmalık olan sözleriyle noktalayalım: “Bireylerin özgür iradesiyle geleceklerini tayin edebildikleri bir rejim demokrasidir. Bizim polarizasyondan bu kargaşadan kurtulabilmemizin tek çaresi de demokrasi diye düşünüyorum. Oraya ulaşabilirsek ne ala kavga dövüş olmaz biz bu işin içinden çıkarız. Ulaşamazsak her faşizmin olduğu gibi, karşılaştığı gibi belki liderini ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki adı geçen başka liderlerin yaşadığı gibi kötü sonlar yaşayabilir ama bize yazık olur, biz harap oluruz.”