Roma filmi bizi bir yolculuğa çıkarıyor. Mexico City’nin Roma Mahallesi’nden Meksika’nın 1970’lerine uzanan bir yolculuk bu. Türkiye’nin bugününü ve yarınını da görebilirsiniz.
İhsan Polat/İstanbul
Meksikalı usta yönetmen Alfonso Cuarón’un yönettiği ve 2018’in en iyi filmleri arasında gösterilen Roma filmi üzerine çok yazılıp çizildi. Gazetemizde de M. Ender Öndeş filmle ilgili çok güzel bir yazı kaleme aldı. Gazetemizde Cuma günü yayınlanan bu yazıyı okumadıysanız web sayfamızdan mutlaka okumalısınız. Bu yazıda filme başka bir açıdan bakmaya çalışacağız. Roma’yı izlediğimde kafamda iki film canlandı. Ne tesadüftür ki, bu iki filmin hikayesi Meksika’da bir mahalle olan Roma’da değil de, bildiğimiz İtalya’nın başkenti Roma’da geçiyor. Birincisi dünya klasikleri arasına giren Vittorio De Sica’nın yönettiği Bisiklet Hırsızları(Ladri di biciclette)… İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında İtalya’da geçen hikayede yoksul bir adamın bisiklet almak için büyük çabasını ve sonrasında bisikleti çalındıktan sonra Roma’nın yoksulluğu ile yüzleşmesine tanıklık ederiz. Yönetmen gözümüze gözümüze sokmaz bu yoksulluğu ve sınıfsal uçurumu. Kentin bir yanı daha zenginken, diğer tarafında büyük bir yoksulluk yaşanır. Yönetmen bu iki dünya arasında bizi zaman zaman yolculuğa çıkarır. O döneme tanık yapar. Roma filminin hatırlattığı bir diğer film ise 1977 yapımı Ettore Scola’nın yönettiği Özel Bir Gün (Una Giornata Particolare)filmi. Sophia Loren ve Marcello Mastroianni’nin başrolünde oynadığı ve 1938’de Hitler’in Roma’yı ziyaret ettiği günü anlatan filmde, yönetmen bize ne Hitler’i, ne Mussolini’yi ne de karşılamaya giden yüzbinleri gösterir. Anonslar, kalabalıkların gürültüleri hep geri plandadır. Ön planda ise törene gitmeyen Antonietta (Sophia Loren)ile o gün tanıştığı komşusu Gabriele’in (Marcello Mastroianni) sıra dışı hikayesi vardır. Antonietta, cinsel yönelimi ve antifaşist olması yüzünden işsiz kalan komşusunu tanıdıkça ülke gerçeği ile yüzleşir. Film bize adım adım faşizmin nasıl yükseldiğini,İkinci Dünya Savaşı2na doğru nasıl gidildiğini yine gözümüze sokmadan verir.
Silahlar, katliamlar
Roma da bu iki filmde olduğu gibi bir ülke gerçeğini anlatmaktadır. Mexico City’de geçen hikayede orta sınıf bir ailenin yanında hizmetçi olarak çalışan Cleo’nun gözünde, ülkenin nasıl bir geleceğe doğru gittiğine tanıklık ederiz. Yönetmen filmde bize bunu sadece üç sahnede vermiştir ve Meksika’nın bugününden baktığımızda bize yeteri kadar veri sunmaktadır. Bunlardan birincisinde Cleo’nun yanında çalıştığı aile, çocukları ve arkadaşlarıyla ormana pikniğe gider. Ancak piknikte öne çıkan, silahlarla atış talimi yapılmasıdır. Sınıfsal durumları ve eğitimlerine bakınca eğreti duran bu durum, ülkede silaha duyulan sevgiyi göstermektedir. Bir diğer sahnede ise Cleo’nun “gizemli sevgilisi”nin masum gibi görünen ve kalabalık bir grupla boş bir arazide “dövüş sanatı” üzerine eğitim aldığı sahnedir. Aslında burada askerlerce verilen bu eğitimin çok da masum olmadığını filmin önemli sahnelerinden bir diğerinde anlıyoruz. 1971 öğrenci katliamına nasıl gidildiğini, çetelerin devlet tarafından nasıl desteklendiğini ve eğitildiğine tanıklık ediyoruz.
Meksika’nın bugünü
Bu üç sahneden çıkıp, Meksika’nın bugününe bakmak gerekiyor. Meksika’da bugün çetelerin savaşında her 15 dakikada bir kişi ölmektedir. 2017’de 30 bin kişinin çeteler tarafından öldürüldüğü biliniyor. Bu çeteler Meksika’ya gökten zembille inmedi. Ülkenin o orta sınıfını da etkisi altına alan “silah sevgisi” ve devlet eliyle öğrenci ve solcu avına çıkarılmak üzere eğitilen paramiliter gruplar, bugün ülkeyi tam bir savaş alanına çevirmektedir. Ülke o gün ekilen bu “kötü tohumlar”ın ortaya çıkardığı “kötü meyve”den zehirlenmektedir ve buna bir türlü çare de bulunamamaktadır. Yönetmen bizi Meksika’nın geçmişine yolculuğa çıkarırken, son sahnede kamerasını gökyüzüne yönelterek, bugünü düşünmemizi istiyor belki de.
Aslında bu bizim hikayemiz
Tüm bunlar ışığında günümüz Türkiye’sine bakmak gerekiyor. Türkiye’de de yıllardır “karanlık gruplar” devlet tarafından desteklendi, korundu, kimi zaman eğitildi. JİTEM gerçeğine böyle bakmak gerekiyor. Ayrıca son günlerde kimi kentlerde “eğitim kampları” kurulduğu iddiası sık sık dillendiriliyor. Daha 24 Haziran seçimleri öncesinde İçişleri Bakanlığı da yapmış olan Meral Akşener, Tokat ve Konya’da çeteler için eğitim kampları kurulduğu bilgisinin kendisine ulaştığını açıklamıştı. Savcılık iddia ile ilgili soruşturma açtıktan sonra “böyle kampların varlığına dair herhangi bir bilginin bulunmadığı” gerekçesiyle jet hızıyla soruşturma dosyasını kapatmıştı. Roma’yı mutlaka izleyin. Sadece 1970-71 Meksika’sına değil, bugünün Meksika’sını ve Türkiye’sini de bulacaksınız filmde.