Bir sokak gösterisi, bir sivil itaatsizlik, bir işyeri veya fabrika grevi değil. Adı üzerinde: cezaevlerinde ve dışarıdaki destekleyicileri tarafından yapılan bir açlık grevi. Herhangi bir tutum, davranış, uygulama veya olayı benimsemediğini göstermek ya da bazı isteklerini yetkili kişi veya makamlara kabul ettirmek için su, tuz ve şeker dışında vücudun ihtiyaç duyduğu besin maddelerini almayarak aç kalma esasına dayanan bir protesto yöntemi. Başka bir deyişle “yemek yememe” şeklinde yapılan ve herhangi bir şiddet içermeyen pasif bir direniş biçimidir.
Dünya Doktorlar Birliği’nin 1991 Malta Bildirgesi’nde açlık grevi, “Zihinsel olarak ehliyetli ve kendi iradesiyle açlık grevine karar vermiş kimsenin belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddetmesi” olarak tanımlanmıştır. Asıl amacı, devlet ve hükümet yetkilileri ile toplumun vicdanına seslenerek bazı somut taleplere dikkat çekilmesini içeren açlık grevleri, aynı zamanda hak arama mücadelesinin bir biçimidir. Bu nedenle siyasal iktidarın grevcilerin talepleri için gerekli insani ve siyasi duyarlılığı göstermesi gereklidir.
Katılımcıların cezaevi koşullarının iyileştirilmesi veya politik tutumlarını kamuoyuna duyurmak için geliştirdikleri bir direniş yöntemi olan açlık grevleri, “yemek yememe” ve “aç kalma” esasına dayandığından hayati tehlike içeriyor. Açlık grevlerinde grevin hedeflenen amaçlarının gerçekleştirebilmesi için, grevin zamanlamasının siyasal konjonktüre uygun olması, grevi destekleyenlerin varlığı ve grevin toplumun vicdanında yer etmesi gibi öncüller önem kazanıyor.
Dünyanın birçok yerinde hak arama mücadelesinde etkili bir direniş biçimi olan açlık grevi, siyasi hak arama mücadelesi olarak ilk defa Çarlık Rusya’sında, Sibirya’ya sürgüne gönderilen tutuklular tarafından başlatılmıştır. Dünya çapında duyulması ve giderek birçok ülkeye yayılması ise İngiltere’de, 1909 yılında oy kullanma hakkı isteyen kadınların açlık grevi eylemleri ile olmuştur. Sonraki yıllarda dünyanın birçok ülkesinde yaygınlaşan açlık grevleri, Hindistan’da Gandi’den İrlanda’da IRA yöneticilerine kadar sürmüştür.
Türkiye, dünyada süreli veya süresiz, dönüşümlü veya dönüşümsüz olarak kitlesel katılımlı en fazla açlık grevlerinin yapıldığı ülkedir. Türkiye’de açlık grevleri 1930’lu yıllarda başlamış, hak arama mücadelesinin gelişim seyrine göre günümüze kadar artarak sürmüştür. 12 Eylül döneminde ise cezaevlerinde hak arama mücadelesinin en önemli eylem biçimi olmuş ve ölüm oruçlarında 144 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirmiş, yüzlercesinde bir daha iyileşemeyecek kadar ağır bedensel hasarlar kalmıştır.
Açlık grevleri, cezaevi koşullarının düzeltilmesinden, toplumsal ve siyasal sorunlara karşı gösterilen duyarlılıklara kadar, demokratik hak ve özgürlüklerin korunması için başvurulan yöntemlerden biridir. Konuya açlık grevinin amacı açısından yaklaşan hukukçular, bu tür eylemleri Anayasa’nın 26. maddesinde güvenceye alınmış olan “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin” içerisinde düşünülmesi gerektiğini vurguluyor. Hukukçulara göre açlık grevi, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim dışındaki bir yolla, yani yemek yemeyerek ve bedenlerini ortaya koyarak tek başlarına veya toplu şekilde açıklamaya ve yaymaya çalışmaktır.
Grevcilerin talepleri ise, mevcut yasalar içerisinde çözümlenebilecek ve hükümetin tasarrufunda olan insan hak ve özgürlerini içermektedir.
Bir ülkede temel hak ve özgürlüklerin kapsamı ve hak arama özgürlüğünü arama yöntemleri, aynı zamanda insan haklarının ulaştığı düzeyi göstermektedir. Hak arama yollarına başvurulan sayı ise hak ve özgürlüklerin ne kadar fazla ihlal edildiğinin göstergesidir. Ulusal, sınıfsal cinsel, etnik, kültürel ve inançsal farklılıkların meşruiyetinin kabul edilmemesi, hak arama mücadelesinin önemini artırmaktadır.
Dünyanın her yerinde siyasi tutuklu ve hükümlülerin ağır koşullar içinde yaşadıkları polis, mahkeme ve cezaevi süreçlerinde hukuki yolların bittiği yerde, açlık grevi eylemlerine başvurmaları meşru bir hak olarak görülmektedir. Çünkü temel hak ve özgürlükler, siyasal iktidarın meşruluk kaynağıdır. Bunun pratikte hayata geçirilmesi demokratik hak ve özgürlüklerin herkes tarafından kullanılabilir olmasıdır. Bunu sağlamanın biricik yolu ise, hak aramanın kolaylaştırılması ve hak arama yöntemlerinin meşrulaştırılmasıdır.