Trump’ın ‘Kuzey Suriye’den çekileceğiz’ sözleri dünya genelinde hayretle karşılandı. ABD’yi bu ani karara iten neydi? Neyin karşılığında Kuzey Suriye’den çekilme kararı vermişti?
Daha birkaç ay önce Rusya ve Suriye rejiminin Tahrir El Şam’ın yoğunlukta olduğu İdlib’e operasyon düzenlemek istediği dönemde Türk devleti bir anda adeta insanlık hamisi kesilmiş, sivil katliamlar olacağı gerekçesiyle tüm dünyayı ayaklandırmıştı. ABD, Fransa ve İngiltere hemen AKP’nin tutumuna cevap vermiş, hepsi bir anda insanlık hamisi kesilmişti. Terör örgütü kabul ettikleri Tahrir El Şam ve El Kaide bağlantılı örgütlere karşı. Peki daha düne kadar DAİŞ ile mücadele etti diye saraylarında karşıladıkları Kürtlere karşı Türk devletinin şimdi başlatmak istediği askeri operasyonun ne kadar sivilin ölümüne neden olacağı bilinmiyor mu? DAİŞ ile savaşta partnerken, şimdi neden DAİŞ ile işbirliği belgeli, görüntülü AKP hükümeti ile kol kola giriliyor? Yeni plan ne, kim kime neyin karşılığında ne verdi?..
ABD’nin Kuzey Suriye’de Kürtler ile işbirliği yapmasının AKP hükümetini çıldırttığı ve Türk devletini NATO’dan ve ABD’den uzaklaşma pahasına Rusya ile yakınlaştığı bilinen bir gerçek. Trump yönetimi de Türkiye’nin ABD’den uzaklaşmasını göze alamadığı için uzun zamandır Türkiye siyasetinde bir bocalama içindeydi. Son bir hamle ve kararla Türk devleti Patroit füzelerini almayı kabul ederek, NATO şemsiye altında kalmayı ve ABD ile işbirliğini sürdürmeyi taahhüt etti. Ama ABD’nin Kuzey Suriye’den çekilmesi durumunda Trump’ın çokça sözünü ettiği İran ile mücadele ne olacak?
Kafaları karıştıran bir soru da Türk devleti ile ABD arasındaki yakınlaşmaya Rusya ve Suriye rejiminin neden alkış çaldığıdır.
Türk devletinin planının Rusya ve Suriye rejimi ayağında şu var; Kuzey Suriye’ye girmesine onay vermeleri ya da sessiz kalmalarına karşılık silahlı güçlerini ve kendine bağlı önemli sayıdaki silahlı grupları buralardan çekme ve bu bölgeleri Suriye rejimine devretme. Zaten Türk devleti Afrin başta olmak üzere diğer yerlerde de Kürtlerdense Suriye rejiminin hakim olmasına çoktan razı. Bu şekilde Kürtlerin bir daha Afrin’e dönemlerini engelleyecek. Aslında geçtiğimiz gün Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ‘demokratik bir seçimle Esad’ın yeniden seçilmesi durumunda yeniden ilişki kurabilecekleri’ yönündeki açıklaması Esad rejimini yeşil ışık yakmaktı. Gerçi sonradan ‘yanlış anlaşıldım’ diye bir açıklama yaptı, ama bu açıklaması daha çok iç kamuoyuna yönelikti.
Planın bir diğer ayağında İdlib ve bulunduğu diğer yerlerdeki silahlı grupları bu plana nasıl ikna etti? Zaten Erdoğan’ın ‘Kuzey Suriye’yi işgal edeceğiz’ dediği günden beridir Afrin’deki Ehrar El Şarkiya’nın yanı sıra İdlib’den getirilen çok sayıda silahlı grup Cerablus hattında toplanmıştı. Bu grupların çoğu parasını Türk devletinden alan paramiliter yapılar. Türk devletinin İdlib, Afrin ve diğer yerden çekilmesi durumunda paraları da kesilecek, Suriye rejimi ve Rusya karşısında bir güvenceleri de kalmayacaktı. Paralarının kesilmemesi için en iyisi Türk devletinin planı çerçevesinde hareket etmek. Bundan dolayı Türk devletinin yönlendirdiği her yere gitmeye zaten hazır ve yatkınlar. Ha İdlib’deki tüm silahlı gruplar buna razı gelir mi? Özellikle El Kaide bağlantılı bazı gruplar bu planın dışında kalacaklar. Ancak onlar da Rusya ve Suriye rejiminin operasyonları ile eritilmeye çalışılacaklar.
Silahlı gruplar ve Türk ordusu Kuzey Suriye’den Kürtleri çıkardıktan sonra ciddi bir demografik değişime gitmeyi planlıyor. Bunu da şu şekilde yapmayı planlıyor…
Rojava hattında Kürt nüfusunun yoğunluğunu sembolik düzeyde tutmayı planlıyorlar. Bunu da Kürtler arasında işbirlikçiliğe yatkın ENKS eliyle yapacaklar. Ki, Erdoğan’ın tehditlerinden sonra ‘Roj Peşmergelerinin’ durduk yerde gündeme girmesi tesadüf değil. ENKS ve onun arkasındaki Irak KDP’si de buna çoktan razı.
Kuzey Suriye’nin geri kalan demografisini de Türkiye’ye kaçan ve çoğu İhvan düşüncesini benimseyen Araplardan oluşturacaklar. Zaten Kuzey Suriye hattı Osmanlı İmparatorluğu’ndan beridir Türkler için bir sürgün yeridir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk devleti şimdi de aynı coğrafyayı bir sürgün ve zorla göçertme yeri olarak değerlendirmek istiyor. Bu şekilde Kuzey Suriye’de tam bir demografik değişim yaşatılacak. Tekrar başa dönsek; Tüm bu planda ABD’nin hesabı ya da çıkar ne?
Hatırlanacaktır, kısa bir süre önce ABD hiç beklenmedik bir anda PKK’nin üç öncü kadrosunun yakalanması için ödül koymuştu. ABD’nin bu hamlesinin durduk yerde ortaya çıkmadığı kesin. Şu an daha da netlik kazanan plan aslında o dönem yürürlüğe konulmuştu. Çünkü Türk devleti Kuzey Suriye’den sonra elindeki silahlı gruplarla PKK’nin denetiminde bulunan İran sınırındaki Kandil ve diğer yerlere saldırmayı planlıyor. Bu plan uzun zamandır Türk devletinin gündeminde. Bu şekilde grupları PKK ile çatıştırma, ölenler öldükten sonra kalanlar ile İran’a karşı ABD planını yürütme. Zaten bu grupların çoğu Sünni mezhebine mensup radikal gruplardır. Şii bir İran’a karşı savaşmayı, onların kendi isteğiymiş gibi göstermek ne CIA ne de MİT için çok zor bir iş değil.
Planda ABD’nin çıkarı işte bu noktada belirginlik kazanıyor. Bir taraftan Türk devleti ile yeniden buzları çözüp, NATO çatısı altında tutup Rusya’ya kaptırma riskini ortadan kaldıracak. Diğer taraftan da ekonomik, siyasi ve askeri olarak hiç kayıp vermeden İran’a karşı bir operasyon başlatmanın zeminini oluşturacak.
Plandan nasiplenemeyen Avrupa devleti ise şimdi şaşkınları oynuyor.