Dönemin son model yerli beyaz otomobilinin üzerindeki hoparlörden bir anons yükseliyor:
“Atın, atın, atın, eski çoraplarınızı atın.”
Anonsu duyan kadınlar hemen davranıyorlar çoraplarına; balkondan, pencereden, arabadan, kaldırımdan atıyorlar eski çoraplarını. Hatta bu çağrıya yanlışlıkla uyan erkekler de çıkartıp fırlatıyor çorabını.
Bu 1970’li yılların sonunda akıllarda hayli yer eden yeni bir kadın çorabı markasının çok başarılı reklamıydı.
Görünen o ki 24 Haziran seçimleri öncesi yine böyle bir rüzgar esiyor Türkiye toplumunda; tam da “atın, atın, eski çoraplarınızı atın” kıvamında.
“Eski çorap”, 16 yıllık Erdoğan ve AKP iktidarı.
Aslında bu rüzgar son birkaç haftada toplumun çok farklı alanlarından esmeye başladı.
Önce sanatçılar AKP’nin MESAM’a atadığı kayyımını attılar.
Başlarında Coşkun Sabah’ın olduğu “Saray’dan beslenmeli sanatçılar”, Arif Sağ ve arkadaşlarının elinden alınan müzisyenlerin örgütüne kayyım olarak atandılar.
Daha birkaç ay saltanat sürmemişlerdi ki, olağanüstü kongrede devrilip gittiler.
Arif Sağ ve arkadaşları kongre kararıyla yeniden yönetimi aldılar.
Aslında bu onca yıllık AKP iktidarının, Kürt kentlerindeki belediyelere atadığı kayyımların ilk yerel seçimde başlarına geleceklerin sadece küçük bir habercisiydi.
Ardından, sarsılmaz mutlak bir iktidar olduğu sanılan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım devrildi.
Bu sadece Ali Koç’un başarısı değildi.
Aziz Yıldırım’ın 20 yıllık hoyrat, hoşgörüsüz yönetiminden ve ona destek çıkan AKP iktidarından duyulan bir nefretin sonucuydu.
Ortak kanı; “Aziz Yıldırım giderse Tayyip Erdoğan da gider”e dönüşmüştü.
Aziz Yıldırım ağır bir yenilgiyle gitti.
Tam da bu sırada seçimlere bir aydan az bir süre kala Türkiye’de müthiş bir Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yarışı yaşanıyordu.
CHP adayı Muharrem İnce beklenmedik bir performansla her gün üç-beş miting yapıyor, halkla çok sıcak bir diyalog kuruyor, gittiği her alanı hem de taşıma yapmadan tıklım tıklım dolduruyordu.
İYİ Parti adayı Meral Akşener, özellikle AKP’nin ve MHP’nin kalelerinde kitlesel mitingler yapıyor, keskin söylemiyle Erdoğan’ı iyice silkeliyordu.
Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş cezaevinde olmasına karşın bir yandan sosyal medyayla diğer yandan eş başkanlar Pervin Buldan ve Sezai Temelli ile iki koldan seçim çalışmalarını yürütüyor; HDP, 24 Haziran’ın kilit partisi olarak yeni iktidarı belirleyecek bir güce ulaşıyordu.
Saadet Partisi bile ideolojisinden pek beklenmeyecek bir performansla yeni iletişim teknolojilerini kullanarak hem kendi içersinde çok tutarlı, hem de yenilikçi bir kampanya yürütüyordu.
Yani AKP ve MHP’nin BBP ile kurduğu Cumhur İttifakı’na karşı; CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin oluşturduğu Millet İttifakı ile tek başına büyük bir bileşenler ittifakı oluşturan HDP güçlü bir değişim rüzgarı estiriyordu.
Buna karşılık kendini Saray’ın arka bahçesine atan MHP ortalıkta hiç görünmüyordu. MHP’ye göre sanki birkaç hafta sonra seçim yoktu.
AKP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakanı Yıldırım ise kendilerinden beklenmeyecek hatta inanılmayacak derecede düşük profilli bir kampanya yürütüyorlardı.
Erdoğan birkaç günde bir alanlara çıkıyordu. Çıktığı alanlarda de ne eski kalabalığın ne de eski coşkunun eseri var.
Oysa seçim kararını ilan etmeden önce neredeyse her gün üç beş miting ve salon toplantısı yapardı ve hatırı sayılır bir kalabalık toplardı.
Özellikle son bir haftadır, Yıldırım Türkiye’nin hangi coğrafyasına gitse, alana zorla getirilmiş birkaç yüz kişiye konuşuyor. Zaten miting bitene kadar da alanda “görevli” o birkaç yüz kişi de kalmıyor.
Görünen o ki, Türkiye’de büyük bir değişim rüzgarı esiyor. Son birkaç hafta daha büyük değişimlere gebe.
Yani Türkiye toplumu için “eski çorapları” atma zamanı geldi sanki.
Aynen o kadın çorabı reklamında olduğu gibi:
“Atın, atın, atın; eski çoraplarınızı atın.”
Ama o reklamda bir kadın hafiften karşı çıkıyordu:
“Atılır mıymış, yazık…”
Yanıt hazırdı:
“Atamazsanız paspas yapın.”