En başta söylemekte yarar var: Şairin hayata dair itirazları,düzenle ve sistemle meselesi vardır.
Başat olan, sanat ve iktidar ilişkilerini tartışırken kavramların birbiriyle kurdukları bağlara, geçişlere, birbirlerine kazandırdıkları ya da kaybettirdikleri değerlere karşı dikkatli ve özenli olmaktır.
Sanata ve hayata eleştirel bakınca ‘Gökyüzünden Başka Sınır Yok” onun için.
Yolun başında verilmiş sözü vardır ama ha deyince ne mümkün..
Önce ayrık otları ayıklanacak. Sonra sözcükler özgürleşecek. Şair sözcüğü, sözcük şairi özgür kılacak. İşte o zaman hayat şiire, şiir de hayata dahil. Dün, bugün ve yarın bağlamında zamanaşırı.
İmge nesnesini kaybederse şiirin hali duman. Şair şiirinin önüne geçerse eyvahtır. Yağmalanmış simgeleşen imge de itiaat üretebilir. Şiirin kan kaybettiğinden dem vuruluyorsa, şair kan kaybediyor demektir. Çünkü şair şiirine dahil.
Şayet esnaflaşmamışsa şair, her türden metal
‘Şiir, sanatın gerilla dilidir’ zaten. Slogan atmaya ne hacet, Ama sevda bahsinde ‘Avare bir kederi sarıp yaralarına’, haritasız, pusulasız ‘başla’ der başlatır bir sevdayı.
Çünkü onun poetikasında şiir dili bir üst dil değil, bir karşı dil’dir. Şiirin karşı diliyle düşünüp yazmak şairleri hısım-akraba kılabilir. Kan grupları ayrı olsa da kan alıp verilebilir.
Sözlük, sözcüklerin hapishanesidir. Sözcüklerin tabi kılındıkları anlamlardan koparmak gerek. Yoksa gerçeklik geçerlilik olgusuna yenik düşer, sözcük talan, anlam yağma edilir. Şiirin hakikati, “gerçek”ten daha fazla’sıdır.
Şiirsel imge çok katmanlı bir imgelemden beslenir. Bu yüzdendir ki tüm olanaklar tükendiğinde bile anlatılmaz olanı şiir anlatacaktır.
İmge imgelemin ateşleyicisi olduğunda sözcükler bayram ederler. Şiirin dölleyiciliği imge-imgelem ikilisinin sevişmesiyle gerçekleşen bir süreçtir.
Bazen bir başkaldırı, bazen bir savunmadır ve inadı inattır şairimin. Kararlılık naifliğe engel değildir. Buyruk’ varsa ‘itiraz’ da olacaktır. Şiir tam da bu noktada başkaldırı ve özgürlük için vazgeçilmez bir olanaktır. Hayata yoldaş, tirana karşı.
Aşkınlık yoksa sanat erbabı da el pençe durup diz çökebilir. Kültür ve sanat da bu zihinselde işaretlenecektir.
Her ‘ben’ bir ‘öteki’ye ihtiyaç duyacak. Yalan ve talan da orda başlayacaktır.
Öyle kulise filan da gerek yok. Dikkatli olmak yeterli: Tarafsızlık iddiası verili olanın teyidi anlamındadır.’ Ama’lı, fakat’lı cümlelere de sığınmayalım.Nettir ve artık orda; tarafsızlık iktidara nimettir.
Sistemin kendi çarkından imal edilmiş değerlerine karşı dayanışma ve direnme kültürünü geliştirmek gerek.
İtiraz önce sözcüklerden başlamalıdır. Kavramlar tam tekmil donatılıp öylece cepheye sürülmelidir.
Şiir bir anlamıyla da var olanın büyüsünü bozmaktır. Düzenin temeline dinamit koymaktır. Dinamiti seviniz.
Sözcüklerden bir kulübe yapmayı kolay mı sanıyoruz? Kimi kavramlara birer neşter atmak da gerekecek, şablonlar, kalıplar kırılmalı. Bu sayede bulacak şair ‘Başat’ olanı.
Yoksa tüm kum taneleri kendilerini hala birer kaya zannedecek. Başka bir şey sanacaklar tarih düşmeyi.
Dış görünüşte dingin göründüğüne bakmayın, iç dünyası fırtına, tipi, kar, boran, yüksek gerilim.
O’ndaki sükuneti yazarkenki başkaldırıyı besleyen bir öğe olarak görmeli
Şunu da kayda geçelim bir zahmet; Şiiri gibi kendisi de yalın, süreğen ve direngen. Darası alınmış, net.
Neyse ki hafıza var. O’nda önsöz, sonsöz niyetine de okunabilir. Şiir evcil, şair ‘iyi yurttaş’ değildir.
Not: Bu metin; şair, yazar İsmail Mert Başat adına geçenlerde düzenlenen sempozyumda sunduğum bildirinin bu köşeye uygun kısaltılmış halidir.