Cortazar yazıyordu, Sek Sek’te olması lazım, Paris’te ya da Buenos Aires’te geçiyordu. Yani kitabın hangi bölümünde tam hatırlamıyorum. Uçakta yazdığım için bu yazıyı, bakma şansım da yok. Belki internette vardır. Kitabı hatırlıyorum ama gayet iyi. Buenos Aires’te, daha önce Cortazar’ın kaldığı bir evde kalıyordum. İsyan günleriydi ve keyifli oluyordu sokakta iki isyan arası Cortazar okumak. Saat tutun diyordu Cortazar’ın kahramanı kitapta, bir şey anlatıcam. Tutuyorlardı. Anlatıyordu. Ne kadar sürdü diyordu, bitince anlattığı şey. 22 dakika diyorlardı. Peki diyordu kahraman, şu iki metro arası kaç dakika? İki ya da üç dakikadır diyorlardı. İşte diyordu ben o 20 dakikayı o iki-üç dakikada yaşadım. Bütün yaşadığımız zamanlar farklı. Yani saatli Maarif takvimleri bazen bir gün, bir ay filan gösterdiğinde, 15-20 yıl yaşayabiliyoruz aynı dilimde.
Bu yüzden tepemizde sallanan akrep ve yelkovan, sadece resmiyetin tik taklarından başka bir şey değil. Bu yüzden, nerede olursa olsun isyan zamanları, bir atom çekirdeği gibi içinde çok daha zamanları taşıyor. Ve bu yüzden isyan zamanlarının öğreticiliği, eğitim çalışmaları, okullar, üniversiteler -ki öğretim üyeleri atılmamış ve içleri boşaltılmamış olsalar da- kıyaslanamayacak kadar daha çabuk, etkili ve gerçektir. Bir isyan günü, yaşanmış onlarca yıl gibidir bazen. O kadar hızlı bulaşır ki, isyanın içindekiler bile, bunun farkına varamaz. Yıllarca okuyup, anlatmaya çalıştığınız bir şeyin, onlar tarafından doğrudan yapıldığını görürsünüz ve size, onlardan öğrenmekten başka geriye bir şey kalmaz. Fransa sokakları bu sözünü ettiğim bulaşıcı bir isyana yakalanmış durumda. Gösterilere kaç kişinin katıldığı, kaç çatışma çıktığı ve kaç barikat yapıldığı üzerinden söylemiyorum bunu, daha derinden esen bir rüzgardan söz ediyorum. Daha önceden hiç haber vermeden, Paris’in dışındaki Döner Kavşak’lara gidip, orada bekleyen, 4’er dakika yolu kesen Sarı Yelekliler’le konuşuyorduk; ‘Bu politik olmayan, sendikal olmayan bir harekettir. Biz tamamen halkın bir hareketiyiz. Halkın içinde de toplumun bütün tabakaları vardır.
Gençliğinden yaşlısına emeklilere kadar, bütün halk kesimlerinin alım gücünü artırmak için.’ ‘Her konuyu tartışıyoruz barikatlarda ve herkes görüşlerini söylüyor ve herkesin anlaştığı konuları kararlaştırıyoruz.’ ‘İnternet üzerinden yapıyoruz ya da bulunduğumuz yerde tartışarak yapıyoruz ya da insanlara kağıtlar dağıtıyoruz oraya herkes taleplerini yazıyor.’ ‘Bu ülke çapındaysa ise, buna göre bütün bilgiler dağıtılıyor, tartışılıyor bütün bu düşünceler… Federe olarak tartışılıyor. Onların dediği gibi, Macron’la görüşen temsilciler, bizim temsilcimiz değil. Onlar devletin, bize temsilci diye dayattığı kimseler.’ ‘Bu hedefi olmayan bir hareket degil. Bu açık renklilerin bir eylemi degil. Sarışın ve mavi gözlülerin eylemi de değil, Bununla bir alakası yok. Geçen hafta Times’a da konuştum, ARTE Londra’ya da söyledim. Bu hareket, yeni bir hareket; herkesin yer aldığı bir hareket, bu bir yurttaş hareketi, apolitik, sendikal olmayan, dayanışmacı, kardeşlik, eşitlik, özgürlük ilkelerine ve öncelikle bizim arzularımıza dayanan bir hareket. Bizim asil, öncelikli talebimiz burada: ‘Yurttaş inisiyatifi referandumu’ Bu bizim referandum, meclisi dağıtma, belki 6. cumhuriyeti kurma, yeni 1789 insan hakları ve Cenevre yurttaş ve insan hakları sözleşmesine dayanan, yeni bir anayasa yazma şansı verecek.’ Diyorlar mesela ve devam edeceğiz buna. Bilmem isyan zamanını anlatabildim mi? Ve bu söylenenler hangi paradigmayı hatırlatıyor size?