Karbonhidratı severiz, bir çay eşliğinde ağızda ufalanan gevreğin mutluluğu gündeliğimizi eşsiz kılar. Ancak gücün kibri ile hayatlara vantuz gibi yapışan ‘gevrek’ karakterleri sevmeyiz. Biliriz ki onlar hacıyatmazdır. Her dönemin hem ağasıdır hem paşasıdır…
Vakit; geçtiğimiz yaz… Temmuz ayları… Üniversiteler kapanmış, ‘hayatta ben de varım’ diyen mezuniyet ‘eylemleri’ geleneksel olarak ODTÜ’yü yine gündem yapar. Sinmişliğin coğrafyasında bir avuç öğrencinin cesareti öyle bir göze batar ki, ev baskınları, gözaltılar, tutuklamalar gırla gider…
O mezuniyette genç kadın öğrenciler de sahayı sadece erkek öğrencilere bırakmaz, kadınlara yönelik cinsel saldırıların failini ironik bir dille dostun düşmanın gözüne sokar. Ne yazar o pankartta: “Tecavüze sebep olan şeyler: a) Gece dışarı çıkmak, b) Mini etek, c) Sarhoş olmak, d) Cilveleşmek, e) Tecavüzcü”… Yanıtı çok açık bu ironik pankart, yer üstü yer altı kamu hizmetinden sorumlu eski isimle şehremini bir kişinin hiç de tesadüf olmayan, bilerek isteyerek yani taammüden, radarına takılır. Gülmekten gözlerinden yaşlar akan emojiler eşliğinde “Madem nedenini biliyorsunuz, siz de ilk dördünü yapmayın. Yapanlar salak mı?” der.
Aynı sabık şehremini, adı parklardan silinen şehremini, cebren ve hile ile görevinden ‘kendi isteği’ ile ayrılmak zorunda kalınca, o çok kendini güvende hissettiği sosyal medya ortamında, ‘gevrek’ cümlelerine devam ederek gündemde kalırken, ‘popüler’ olana yatırım hep daha iyidir diyen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne konuk olur. ‘Şehir ve Medya’ paneli nedense ondan sorulur. Fakülte dekanı da yanında… Öyle ya da böyle; tam bir güç fotoğrafı… Ama kürsünün yüksekliğine rağmen, eşitiz diyen genç bir kadın mikrofonu alır, belli ki aylardır kafasında dolandırdığı yüzleşmeyi, sesi ve cümlelerinden hissedilen özgüvenle yapar.
Kadın öğrenci bütün nezaketi ile önce ‘hoş geldiniz’ der, ‘ama ben size aylardır kırgınım’ ile devam eder. Temmuz ayındaki ODTÜ mezuniyetinde açılan o pankartı yorumlayan sabık şehremini kişiye ‘Öncelikle ben salak değilim’ yanıtı ile başlar. Sonrasındaki karşılıklı konuşma şöyle gelişir:
Kadın öğrenci: Bunu neden attınız?
Melih Gökçek: Siz yapıyor musunuz?
Kadın öğrenci: Mini etek giyiyorum evet. Gece dışarı da çıkıyorum. Bunu neden siz böyle attınız?
Melih Gökçek: Hayır bir dakika, öbürlerini say.
Kadın öğrenci: Cilveleşmek ve sarhoş olmak…
Melih Gökçek: Onları da mı yapıyorsun?
Kadın öğrenci: Yapıyorum veya yapmıyorum. Yapıyor olabilirim, evet. Yapıyor da olabilirler.
Melih Gökçek: Yapıyorsan da o zaman neticesine katlanırsın, o zaman diyorum.
Kadın öğrenci: Ama çok yanlış, ‘salak’ diyorsunuz; böyle bir hitap şekli olabilir mi sizce?
Melih Gökçek: Bana göre, o kadar kalkıp suçluyorsan o da olur. Sen de o zaman onu yazmayacaksın.
Kadın öğrenci: Siz tecavüzcüleri mi savunuyorsunuz?
Melih Gökçek: Hayır.
Ancak ‘hayır’a gelene kadar açığa vurulan zihniyet, ‘Siz tecavüzcüleri mi savunuyorsunuz?’ sorusuna verilen yanıtın ‘evet’ olduğunu gösterir. Zira kelimeler bazen nedir ki… Kelimelerin ardına gizlenen erkeklik değil mi ‘sonuçlarına katlanacaksın’ cümlesini kurdurtan.
Şehremanetine ihanet ettiği eski yol arkadaşının ‘parsel parsel sattı’ cümleleriyle kamuoyuna duyurulan sabık şehremini kişi, bir vakitler toplu taşıma araçlarının sefer saatleri ile oynamış, seferlerin erkenden bitirilmesi kararını almıştı. Allah muhafaza, ya kadınlar geç saatlerde evlerine gitmek isterse…
Ankara’nın, ‘Hitit Güneş Kursu’ olan amblemi değiştirdiği o yıllardan bu zamana ufku ‘dinozor parkı, fıskiye’ ile sınırlı sabık şehremini artık anlamalı kadınlar artık o bildiğiniz kadınlardan değil…