Akın Birdal, Sarı Zarf isimli yeni bir kitap kaleme aldı. Birdal, uluslararası oluşumların varlık gerekçelerinden uzaklaştığının altını çizerek, ‘Yeni bir uluslararası topluluğa ve İnsan Hakları Bildirgesi’ne ihtiyaç var’ dedi.
Türkiye’de bir dönem İnsan Hakları Derneği(İHD) Başkanlığı yapan ve 2007 yılında Diyarbakır’da Milletvekilliği seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) mücadelesini sürdüren Akın Birdal, Sarı Zarf isimli yeni bir kitap kaleme aldı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler (BM)tarafından kabul edilişinin 70. yılında A7 Kitap Yayınlarıtarafından okuyucuyla buluşan Sarı Zarf kitabı üzerine Mezopotamya Ajansı’ndan Nimet Ölmez Birdal ile konuştu.
Özgürlüklerde gerileme
Türkiye’nin İnsan Hakları Bildirgesi’ne 1949 yılında imza attığını anımsatan Birdal, yine o dönem insan hakları bilincinin oluşması için bildirgenin ders kitaplarında verilmesi kararı alındığını söyledi. 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nün daha sonra ilan edildiğini ifade eden Birdal, şöyle devam etti: “Bizler de 1986 yılında, İnsan Hakları Derneği’nin kuruluşundan sonra 10 Aralık Günü’nü kutlamaya ve anmaya başladık. Giderek insan hakları ve özgürlükler konusunda bir ilerleme değil de gerileme olunca, insan hakları gününü bir haftaya çıkardık. Bir hafta boyunca yapılan etkinliklerde; insan hakları kültürünü, bilincini geliştirmek ve insan hakları direnişini daha da yükseltmek saikiyle bütün şubelerimizde etkinlikler düzenlemeye başladık.” Birdal, kitaptaki kesitleri anlatmaya devam etti: “1980 öncesi kendi kendine tarım ve gıda noktasında yetebilen bir noktadayken bugün 5 tarım ürünü dışında hepsini dışarıdan aldığımız bir ülkeye dönüştük. Askeri darbe olduğundaKÖY-KOOP’a kayyum atandı ve biz de cezaevine girdik. Sonra Aziz Nesin ile başlayan aydın hareketi ve darbe sürecinde cezaevine dönüşen Türkiye’de, cezaevleri önünde yakınlarını, çocuklarını arayanlarının yollarının kesişmesi sonucu İnsan Hakları Derneği’nin kuruluşu anlatılıyor. Yine, ilk 1995 yılında Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) çatısı altında Birleşik Sosyalist Partisi olarak Emek Barış Özgürlük Bloku çatısı altında HADEP ile ortaklaştık. Bu kitapta kısacası yaşadıklarımdan çok anımsadıklarımı yazdım. Türkiye’nin demokrasi, barış adalet mücadelesinin bir panoramasıdır. Herkes kendini burada bulabilir. Unutmaya karşı bir bellek oluşturmak amacıyla yola çıktım” ifadelerini kullandı.
Yeni bildirgeye ihtiyaç var
Sarı Zarf kitabında muhacirliğin dramına da dikkat çektiğini söyleyen Birdal, son dönemlerde Türkiye’de yaşanan mülteci ölümlerini, savaşın sonuçlarına da değindi. Birdal, “Mültecilerin yaşadıkları konusunda emperyalist-kapitalist dünyanın büyük sorumluluğu var. Gerek Birleşmiş Milletler, gerekse AvrupaKonseyi’nde sığınmacıların hakları var. Bakın savaş halinde, ekonomik ya da toplumsal nedenlerle insanların başka ülkeye sığınma hakları bulunuyor. Sığındıkları ülkelerde insanların eğitim, sağlık, çalışma haklarını düzenleyen metinler var. Bunların hepsini yok saydılar. Türkiye’ye dönem dönem verilen paralarla tüm mültecileri buraya hapsettiler. Bu paranın çoğunluğundan göçmenler yararlanamıyor.İnsanlar geri gönderme merkezlerinde bütün haklarından yoksun bırakılmış, hapsedilmiş olarak yaşıyor. O nedenle fırsat bulanlar yaşadıkları bu zulümden ölüme yolculuğa çıkıyor. Mülteciliği bir koz olarak kullanmaya başladılar. Bunlar, dünyanın insanlığın utancıdır. O yüzden BM ve Avrupa Konseyi uluslararası ve bölgesel oluşumlar varlık gerekçelerinden uzaklaşmış durumdalar. Belki ütopya olacak ama yeni bir uluslararası topluluğa ve İnsan Hakları Bildirgesi’ne ihtiyaç var. Ama bu uluslararasıtopluluğu oluşturacak devletler değil, ezilen emekçilerin örgütlerin temsilcileri olmalıdır. Onlar yeni bir bildiri kaleme almalıdırlar” dedi.
Yeni kitaplar yolda
Sarı Zarf kitabının, yaşananlardan çok “olmaması gerekenlerin hikayesi”ni anlattığını ifade eden Birdal, “Sarı Zarf giderek bir imge halini alıyor. Bazen aşk, bazen devrim, bazen de özlemdir. Bazen alın terini eliyle silen bir işçi ya da sokakta oynayan çocukların sevinci… Başkalarının sarı zarf hikayesi böyle yazılmasın isterim.İnsan hakları bir hafta sürecek. Bazen şairlerin diliyle de insan hakları çok güzel anlatılıyor. Örneğin Nazım; ‘Bir ağaç gibitek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine… Bu hasret bizim’ diyor. Cahit Sıtkı Tarancı, ‘Memleketisterim; olursa dert sadece ölümden olsun’ diyor. Yine Azerbaycan Yazarlar Örgütü Başkanı Resul Rıza, ‘Ben isterim ki çocuklar ağlamasın. Bütün ülkelerin yolları birbirine ulaşsın.’ Mutlaka; mücadelemize estetiği katmamız gerekiyor. Sanatı,tiyatroyu, şiiri, Türkülerimizi katmalıyız” diye konuştu. İzmir’de imza günü Birdal, Sarı Zarf’ın ardından KÖY-KOOP, insan hakları mücadelesi, kendisine yönelik yapılan suikastın anlatıldığı “Bir suikastın Anotomisi” ve 2000 yılında Ulucanlar Cezaevine girdiği sırada PKK’li tutuklularla yaptığı söyleşilerden oluşan “Hevalin” kitabının da sırayla yayınlanacağını ifade etti. Birdal, 4 yıllık yasama döneminde insan haklarının tüm kategorilerinde, işkence, idam cezalarına karşı yaptığı çalışmaları da ayrı bir kitap halinde ileriki tarihlerde yayımlanacağını söyledi. Birdal, önümüzdeki cumartesi de İzmir’deki Yakın Kitapevi’nde yapılacak imza ve söyleşide okuyucularla buluşacağını dile getirdi.
Rus Çarlığı’nın zulmünden kaçanlar
Sol Elim, Can Suyu ve Betula isimli kitaplarının ardından Sarı Zarf’ı yazan Birdal, kitabın isim hikayesini ve bu hikayenin kendi yaşamıyla buluştuğu noktalara da dikkat çekti.Kitabın, bilinen olumsuz anlamlarının ötesinde bir hikaye taşıdığını dile getiren Birdal, “Sarı Zarf bir yaşam öyküsüdür. Sarı Zarf’ın çağrışımları genelde iyi değildir. Sürgün haberleri, işine son verme haberleri sarı zarftan çıkar. Ama benim Sarı Zarf’ım bir eşitlik bir özgürlük ve adalet buluşmasının hikayesidir. Sarı Zarf, 1915’te Rus Çarlığı’nın zulmünden kaçan 5 arkadaşın hikayesinden biridir.İki arkadaş Çukurova’ya giderken, 3’ü Niğde’de kalıyor. Bunların hepsi de evli, çocukları aileleri var, ya geri döneriz ya da onları da yanımıza getiririz hayaliyle geliyorlar. Ama ne yazık ki ne onları getirebiliyorlar ne de onlar dönebiliyor. İşte hikayesinin 5 kahramanından biri de benim dedem olan, Kırımlı Habibullah oluyor. Haberleşme kopunca,Kırım’dan bir sarı zarf geliyor. Büyük olasılıkla dedemin büyüklerinden, ailesinden geliyor. Göndericiler ulaşacağını umut ederek gönderiyorlar. Sarı zarfıtaşıyan postacı da bir göçmendir ve mektubu ulaştırmayı çok istiyor. Postacı sokak sokak, mahalle mahalle dolaşıyor; ama bir türlü sahibine ulaştıramıyor. Bu sarı zarf bir ay sonra ‘adresinde bulunamamıştır’ denilip geri gönderiliyor. Sonra ben bu sarı zarfın peşine düşüyorum ve iki kez fırsat doğuyor. Tam sarı zarfa dokunacakken ne yazık ki olmuyor. Çocukluk, gençlik, herkesin bir hikayesini taşıyor kitabım. Kitapta, üniversite ve meslek örgütlerinde çalışmam ile köy kooperatifleşmesi anlatılıyor.”
İZMİR