“Führer’im; halk mahkemeleri bundan böyle bir karar verirken, o karara konu olan olayı siz değerlendiriyor olsaydınız, nasıl karar vereceğinize inanıyorsa, o yönde bir karar vermeye çalışacaktır.”
Kimilerine bu sözler biraz tanıdık gelmiş olabilir ama kötü niyetli olmamak lazım. İnsan insana memleket memlekete benzer. Hem 21. yüzyılda, artık öyle kaba saba ifadeler kullanılmıyor artık.
Bu sözleri söyleyen ‘nezih’ hukukçumuz, ta 1940’larda yaşamış. Adı, Roland Freisler. 1942’de Nazi halk mahkemelerinin başyargıcı görevine getirildiğinde Hitler’e yazdığı teşekkür mektubunda geçiyor bu cümle. Kendisi yalnız değil tabii ki. Ayrıca, yerden bitme de değil. Uzun süre Adalet Bakanlığı yaptıktan sonra geliyor o yüce makama.
Önce yasama sonra hukuk
Reichstag yangınından sonra herkesi tutuklayarak yaptığı 1933 seçimleriyle başa gelen Hitler’in ilk işi, kendisine sınırsız yetki veren yasayı çıkarmak olmuştu. “Hükümet bu yetkileri çok lüzumlu tedbirlerin yürütülmesi için gerekli saydığı derecede kullanacaktır. Böyle bir kanuna başvurulmasını gerektirecek iç durumlar aslında pek azdır” diyordu ama daha üç ay geçmeden Almanya’da Nazi partisi dışında parti kalmamış, üstelik kurulması da yasaklanmıştı.
Yargının ele geçirilmesi ise hiç zor olmadı. 7 Nisan 1934’te çıkarılan bir yasayla Yahudiler ve Nazi partisine bağlılığından şüphe edilen tüm savcılar görevlerinden uzaklaştırıldı. Onların yerine iktidara sadık hâkim ve savcılar atandı. Böylece, yargı Hitler’e bağlandı ve ‘vatana ihanet’ davaları, yeni kurulan Halk Mahkemeleri’ne (Volksgerichtshof) devredildi. Temmuz 1934’te SA’ların idam edilmesinden sonra aynen şöyle diyordu Hitler: “Eğer beni normal adalet yollarına başvurmamakla suçlayanlar olursa onlara söyleyeceğim tek söz şudur: O anda Alman halkının kaderinden sorumlu olan bendim ve bundan ötürü Alman halkının en yüksek yargıcı (Oberster Gerichtsherr) ben oldum. Gelecekte herkes şunu iyi bilmelidir ki, devlete el kaldıracak olan kimsenin payına düşecek şey ölümdür!”
‘Milli şuur’ yoksa…
Prusya savcılarına “Kanun ve Führer’in iradesi aynı şeydir” diyen İçişleri Bakanı Hermann Goering de ondan aşağı kalmıyordu. Adalet Müşaviri ve Alman Hukuk Lideri Dr. Hans Frank ise daha açık sözlüydü: “Nasyonal Sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?” Bu arada, 1936’da yapılan bir değişiklikle de “sağlıklı milli şuur” kriteri de ceza hukukuna eklendi. Yani artık herhangi bir suç işlemek de gerekmiyordu; Nazi olmayanlar, dolayısıyla ‘milli ve yerli’ olmayanlar zaten suçluydu!
Kürsüdeki cellat
Roland Freisler işte tam da bu günlerin adamıydı!
Daha 1925 yılında Nazilere katılan Freisler, hızla yükselerek 1933 Şubat ayında, Prusya Adalet Bakanlığı Daire Başkanı olarak atandı. 1933-1934 yıllarında Prusya Adalet Bakanlığı Devlet Sekreteri oldu ve 1934-1942 yıllarında ise sadık hizmetkâr ve tutkulu bir faşist olarak Adalet Bakanlığı’nı fiilen yürüttü. 1942’de ise Halk Mahkemeleri’nin başına getirildi, yargıç filan değil tam bir şovmen olarak görev yaptı. Mahkemeler sırasında sanıklara durmadan bağırmasıyla şöhret yaptı. Eh, savunma zaten yoktu! Özellikle Hitler’e düzenlenen saldırıda tutuklananlara karşı tam bir intikam operasyonu yürüten Freisler’in davalarının neredeyse tümü idam cezalarıyla sona eriyordu. 1942-1945 yılları arasında 5 binden fazla ölüm cezası onun elinden çıktı. Anti-faşist direniş grubu Beyaz Gül üyelerini 1943’te giyotine gönderen de oydu ve bu davayı da tam bir soytarılığa dönüştürmüştü. Bu arada, idam cezası vermeyeceği davalara dış ülkelerin temsilcilerini ve gazetecileri çağırıp gösteri yapmayı da ihmal etmiyordu.
Herhalde hiç bitmeyecek sanmıştı o da. Zulmün hizmetkârları öyledir, sürdürdükleri saltanatın hiç bitmeyeceğini sanırlar hep. Ama bitti sonunda. 3 Şubat 1945’te Berlin bombalanırken, Freisler yine mahkeme binasındaydı. Cesedi, ertesi gün taş bir sütun altında ezilmiş olarak bulundu; elinde hala dosyalar vardı.
Şimdi, üstü yazılı olmayan bir mezar taşının altında yatıyor. Ne eksik ne fazla; yalnızca bir ölü o. Sevgili Führer’i gibi! Dosyalarını ise dünyanın dört bir yanında onun gibiler takip ediyor artık.
Arif Mostarlı