1990’ların başında Kürt kent ve kasabalarında yükselen serhildanların bastırılması amacıyla 19 Ağustos 1992’de Şırnak ile başlayan, 2 Ekim 1992’de Kulp ile devam eden kent merkezlerinin yakılması geleneği 22 Ekim 1993’de Lice ile devam etti. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi gerekçe gösterilerek başlayan olayların ardından Lice adeta yok oldu. General Aydın’ın PKK tarafından öldürüldüğünü öne süren güvenlik güçleri üç gün boyunca ilçeyi ablukaya alarak, giriş-çıkışları yasakladı, hiçbir gazetecinin ilçeye girişine izin vermedi. 26 Ekim’de basın mensuplarının ilçeye girişine izin verildiğinde görünen manzara yanmış, yakılmış bir kent görüntüsü idi. Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu’nun yönettiği askeri operasyon sonucu Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Jandarma Uzman Çavuş Yüksel Bayar ile 14 yurttaş yaşamını yitirdi; 242 iş yeri ve 401 konut zarar gördü; yüzlerce kişi göçe zorlandı.
Dönemin Cumhuriyet Gazetesi, olayın Bahtiyar Aydın’ın ölümüyle ilgisi olmadığını, generalin 22 Ekim günü saat 12:00 sularında vurulduğunu, oysa olayların sabah dokuz civarında polis otosuna yapılan saldırının ardından başladığını, olayda en az 400 evin tamamen veya kısmen yakıldığını belirtiyordu. Yine aynı haberde dönemin Lice Belediye Başkanı Nazmi Balkaş da 22 Ekim sabahından itibaren 36 saat boyunca asker ve polisin ilçeyi yerle bir ettiğini, 249 işyeri ve 421 konutun tamamen yakıldığını, resmî kurumların tamamının sağlam olarak yerinde durduğunu, polis çocuklarının olaylardan önce okuldan alındığını yani olayın daha önceden planlandığını söylüyordu.
Hafıza Merkezi’nin yürüttüğü çalışmalar kapsamında hazırlanan insan hakları davaları izleme sitesi Faili Belli’nin dava ile ilgili hazırladığı zaman çizelgesine göre ilk defa 20 Nisan 1994’de mağdur edilen aileler AİHM’e başvurdu ve dava 8 Ocak 2004’de karara bağlandı. Mahkeme etkin bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle Türk tarafını maddi ve manevi tazminatla birlikte yargılama gideri olarak da 225 bin Euro tazminata ödemeye mahkûm etti.
Aradan geçen yirmi yıldan sonra, tam da Türkiye’de Kürt meselesi ile ilgili barış umudunun yükseldiği bir dönemde, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı bir iddianame hazırladı. 2 Eylül 2013’de hazırlanan iddianamede, “Resmi tutanaklarda PKK terör örgütü mensuplarının ilçeye saldırması nedeniyle bu sonucun meydana geldiği yazılmış, ancak örgüt o gün ilçeye kendilerinin saldırmadığını ileri sürmüştür. Aradan geçen 20 yıla rağmen saldırıya katıldığı tespit edilen örgüt mensubu olmamıştır” deniliyor ve akabinde de “PKK terör örgütünün Lice ilçesine saldırdığına ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ı öldürdüğüne dair herhangi bir delil elde edilememiştir” diye belirtiliyordu.
Zamanaşımına bir gün kala Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu ile Üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında “taammüden öldürme”, “halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik”, “cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma” suçlarından 16’şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 24 yıla kadar hapis cezası talep ediyordu.
Davanın sonraki süreçteki akıbeti ise içine girdiğimiz alt üst oluşlar döneminin haleti ruhiyesinden payını alan bir seyir izledi. Davanın ilk duruşması 6 Ocak 2014’de Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 28 Ocak 2014’de Yargıtay davanın Eskişehir’de devam etmesine karar verdi. 11 Şubat 2014 dosya Diyarbakır’a geri gönderildi. 24 Şubat 2014 dava ikinci kez İzmir’e nakledildi. 13 Haziran 2014’de dava başlamadan durduruldu. Avukatlar tarafından durdurma kararına itiraz edildi fakat itiraz reddedildi. Yine de 29 Ocak 2015’de avukatların itirazını haklı bulan HSYK 3. Dairesi davanın durdurulma kararını bozdu.
Davanın ilk duruşması nihayet 1 Nisan 2015’de İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İlkinden başlayarak 14’ncü ve karar duruşmasının 7 Aralık 2018 günü İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldüğü zamana kadarki süreç 1990’lardaki hak ihlallerine yönelik adalet arayışının oyalandığı ve gerçek bir geçmişle yüzleşmeye evriltilemediği hayal kırıklıkları ile geçti. Zaten süreçte iki sanıktan biri olan Üsteğmen Tunay Yanardağ’ın hayatını kaybetmesinden dolayı davanın tek sanığı olarak Eşref Hatipoğlu kalmıştı. Mahkeme heyeti, davanın bu tek sanığı olan dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu’nun da beraatına karar verdi.
Böylece 1990’lara dair geçmişle yüzleşmenin ana davalarından birisi de, şimdiye kadar sonuçlanmış olan diğer davalar gibi, son bir adaletsizlik perdesi ile kapanmış oldu.