Siyaset, ekonomiden, toplumdan, hukuktan, kültürden, dinden, askeriyeden vb. devlet ve toplum hayatının hiçbir alanından soyutlanamaz. Parlamenter demokrasilerde geçerli olduğu iddia edilen kuvvetler ayrılığı prensibinde bir erkin diğerinin aleyhine bozulması veya birinin diğerinin üzerinde hegemonya oluşturması, egemenlerin çıkarlarını zedeleyici bir durum yaratmaz. Yürütmenin tek kişiye verildiği başkanlık rejimlerinde ise kuvvetler ayrılığından söz edilemez. Başkan bir şekilde parlamentoda çoğunluğu elinde bulundurduğu sürece her şeyi belirleme hakkına sahiptir. Yargıya istediği her şeyi yaptırabilir ve tek adam konumunu yargıya dayanarak sürdürür.
Bir devlet iktidarı ve bu iktidarı elinde bulunduran egemen güçlerin ve oligarşilerin, devletin tüm kurum ve kuruluşlarını çevreleyen siyasal ve ideolojik hegemonyası geçerlidir. Devletin yüksek bürokrasisini oluşturan hakim, savcı, asker, polis vb. kişiler görevlerini devletin ideolojisinden ayrı yürütemez ve bağımsız davranamaz. Mahkemeler, hükümet aleyhine karar alamaz veya hükümet kararlarının uygulanmasını engelleyemez. Siyasal iktidar, yasama ile yapamadıklarını yargı ile yargı ile yapamadıklarını da yürütmenin gücü ile yapar. KHK’ler, tüzükler, yönetmelikler ve genelgeler yoluyla Meclis denetimini aşarak ve yargıyı denetim altına alır.
AKP iktidarında yargıçlar, yasalar hakkında yorum hakları olmasına karşın, resmi ideolojinin ve hükümetin sınırları dışına çıkamıyor. Böylelikle devlet ve hükümet nezdinde politik anlamda tarafgirlik yapıyor. İktidarın, “Yargı bağımsızdır, yargıya intikal eden davalara biz karışmayız” türünden yaptığı açıklamalar, gerçekte siyasette yargı vesayeti yaratmaktan öte bir anlam taşımıyor. AKP’nin totaliter siyaset tarzı, hukukun ve yargının siyasallaşmasına, yargının demokratik siyasete müdahaleleri ise siyasetin yargılaşmasına yol açmıştır. Siyasetin yargılaşması bir yandan var olan temsil krizini derinleştirirken bir yandan da etnik, kültürel ve inançsal farklılıkların meşruiyetini ortadan kaldırmaktadır.
Siyaset bilimcilerine göre demokratik siyasetin varoluş temeli, eşitlik, özgürlük, demokrasi ve çoğulculuktur. Siyasette eşit ve özgür koşulların olmaması otoriterliğe, çoğulculuğun olmaması da totaliterliğe yol açmaktadır. Sadece kendi seçmenini ve partisinin üyelerini gözeten, başkalarına karşı yasakçı ve dışlayıcı davranan iktidarlar, siyasetin var oluş koşullarını ortadan kaldırmaktadır. Demokratik siyasetin ve toplumsal muhalefetin kendisini ifade edemez hale gelmesi siyasetin ve temsili demokrasinin tasfiyesi anlamına gelmektedir.
Tasfiye sözcüğü, “arıtma, ayıklama ve temizleme” demektir. Bu bakımdan yeni rejimde siyasetin tasfiyesi sadece muhalefeti değil, giderek iktidarı da vurmaktadır. Her şeyi tekçiliğe dayandırarak siyaset yapan iktidar, varlığını ve sürekliliğini toplumsal meşruiyet üzerinden değil, olağanüstü yargılamalar ve uygulamalar ile korumaya çalışmaktadır. Demokratik siyasetin tasfiyesi ve itibarsızlaştırılması, etnik, kültürel ve inançsal farklılıkların inkarına ve giderek iktidar yanlısı toplumsal şiddete ve nefrete davetiye çıkarmaktadır ki, bu son derece tehlikeli bir gidişattır.
AKP-MHP koalisyonunun “Farklı ol, ama bizim gibi ol” şeklindeki ideolojik ve siyasal dayatması, toplumun tüm devrimci, demokratik ve yurtsever güçlerini siyasal ve toplumsal alandan tasfiye etme girişimidir. Siyasal ve toplumsal mücadeleler tarihinin gösterdiği gibi bu sürecin sonu, genel olarak demokrasinin ve toplumsal adaletin ortadan kaldırılması, yani siyasetin tasfiye edilmesi demektir. Bu bağlamda siyaseti her türlü ranta dönüştüren ve bir güç zehirlenmesiyle önünü göremez hale gelen AKP, gelecekte kendisini de yok edecek olan bir siyasal tasfiye sürecine girmiştir.
Şimdilik sadece AKP’li akillerin farkında olduğu siyasal ve örgütsel bir gerçek var. Uzun yıllar hizmet eden kadroların her seçim sürecinde adeta işe yaramaz hale getirilip çöpe atılması ile giderek artan tasfiyelerin yarattığı çelişkiler, çatışmalar ve gruplaşmalar, AKP’nin yokuş aşağıya doğru gidişini hızlandırmaktadır. Gelinen aşamada AKP siyaseten misyonunu tamamlamıştır. İktidar alternatifi olacak birleşik bir demokratik muhalefetin olmaması AKP’nin ömrünü uzatmaktadır.