Sarı Yelekliler olarak nitelenen büyük bir halk kitlesi Fransa’da günlerdir bir direniş sürdürüyor. Fransız polisinin orantısız saldırıları dahi direnişe geri adım attıramazken, direniş hükümete geri adım attırmayı başardı. Bu geri adım direnişçiler için anlamlı bulunmazken direnişin süreceği duyuruldu. Çiftçiler, üniversiteler, liseler ve diğer birçok alanda yaşayanlar direnişe katılmaya başladı.
Türkiye’de Gezi Parkı direnişine yönelik ‘3-5 ağaç için’ yapılan yakıştırma, direnişi anlamayanların veya anlamak istemeyenlerin argümanıydı. Fransa hükümeti de direnişi kırabilmek adına, direnişi tetikleyen yakıt zamlarını askıya aldığını ilan etti. Fransa’da direnişi tetikleyen şey aynı zamanda ciddi bir ironiyi barındırıyor. Bu ironi ‘küresel ısınmaya çözüm’ amaçlı alınan karar gereği karbon yakıtlarına yeni vergiler eklenmiş olması.
Fransa’da küresel ısınma karşıtlarının bir kısmı süren direniş içinde yer alırken aynı zamanda garip duygular içine girdikleri belirtiliyor. Bu duygu ‘biz ne istedik, onlar ne yaptı’ sözleriyle kendini gösteriyor. Kapitalizmle bir sorunu olmayan bazı ‘çevreci’ iklim savunucuları ise 2015’te Paris’te yapılan iklim zirvesinde zafer elde ettiklerini ilan etmişlerdi. Alınan kararlar sonrası dünya kurtulacaktı! Ancak bunun böyle olmadığı ve asla olamayacağı yaşanan süreçte görüldü.
Trump ile Putin küresel ısınma gerçeğini fasa-fiso olarak yorumladılar. Bu yorum sonrası Paris Anlaşması’nın küresel ısınmaya cevap olamayacağı gerçeği iklim sorununa cevap arayan veya mücadele içinde yer alanları sarstı. Paris’te sokağa çıkan halkı bir araya getiren ve karbon yakıtlara yeni ek vergilerin getirilmesi, Paris anlaşmasının bir sonucuydu. Bu sonucu uygulamaya sokan Fransa hükümeti bu yolla halkı daha da yoksullaştıracak ve halkın cebinde kalan 3-5 kuruşu da sermayeye aktaracaktı. Askıya almış olmaları bundan vazgeçmeyeceklerini gösterirken, halkın sokaklara daha çok inmesi gerektiği sonucunu da ortaya koydu.
İklim zirvelerinde, kriz içinde bocalayan ve aşırı birikimlerini yeniden değerlendirmeye sokamayan kapitalizmin muradı çok farklıydı. Kapitalizm sermaye için yeni birikim yolları arıyordu ve iklim sorununu kullanarak buna ulaşabileceğini gördü. Yenilenebilir enerji vb. safsatalar yaratarak ciddi bir sermaye birikim alanını var etti. İklim değişimini gören, hisseden kitleleri de peşine takarak rüzgar, güneş, jeotermal, nükleer ve diğer enerji üretim araçlarının üretimine hız verdi. Bu hız aynı zamanda orman, mera, ova, deniz ekosistemlerini yerle bir ederken, süren ekolojik krize farklı boyutlardaki katkısıyla sorunun daha da büyümesine yol açtı.
Kapitalizm, yapılan iklim zirveleri içinde üzerine en çok konuşulan Kyoto sözleşmesiyle ‘çevrecileri de’ kendisine eklemleyip karbon ticaretini başlatmıştı. Artık soluduğumuz temiz hava da diğer yaşamsal elementler gibi ticari bir metaya dönüştürüldü. Havayı kirletmenin yasallaşması sağlanırken kirletenler oluşan karbon borsalarında, ‘temiz hava’ kredisi toplayan şirket ve devletlerden satın aldıkları ‘temiz hava’ ile kirliliklerini katlayarak sürdürdü. BM eliyle ve kapitalizmin kontrolünde süren iklim zirvelerinde ‘aranan çare’ iklim sorununa yanıt değil, aksine sermayeye yeni sömürü alanları açmak olduğu Kyoto ile net olarak ortaya çıkmıştı.
Kapitalizm, iklim değişiminin yaşandığını ve nihayetinde kendisinin de bu süreçten zarar göreceğini elbette biliyor. Zirvelerde iklim sorununu çözme süsüyle yeni sermaye birikim alanları yaratırken, bu sürecin maliyetini halkların sırtına nasıl yıkılacağı kapalı kapılar ardında planlandı. Aradıkları tek cevap, ortaya çıkacak faturanın halkın sırtına nasıl yıkılacağıydı. Bu yapılırken halkın sürece yönelik göstereceği tepkileri en aza nasıl indirebiliriz sorusuna aradıkları cevap ise onlar için en önemlisiydi. Bu nedenle temiz enerji vb. platformlarının kurulabilmesi ve halkı etrafında toplayabilmeleri için fonlar vb. yollarla destekler sağlandı. Bu yapılar güçlendirildi ve yaygınlaştırıldı. Bazıları siyasallaştırılıp partileştirildi.
Paris’te mücadeleyi ortaya çıkaran ironik durum, kapalı kapılar adından planlanan her şeyin gerçek hayatta karşılığının olamayacağını gösterdi. Ortada çok açık bir gerçek var. O gerçek ise ekolojik krizi yaratan ve ciddi bir küresel ısınmaya yol açıp kuraklığa ve açlığa neden olan kapitalizm asla bu yaşanan süreci geri çeviremez. Bu nedenle kapitalizmden soyutlanmış ve onu alaşağı edebilecek güçlü bir halk muhalefeti üzerinde kurulacak yeni bir yaşam buna yanıt bulabilir. Bunun dışında hiçbir yol bizi yok oluştan geri çeviremez.