24 Haziran yaklaşırken, bütün toplumsal kesimler, taleplerini görünür hale getiriyor. Emekçiler de iş cinayetleri konusundaki taleplerini cumhurbaşkanı adaylarına gönderiyor
İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi (İSİG) emekçilerin çalışma koşulları ile ilgili en yakıcı noktaları ve çözüm yollarını içeren bir talepler listesini cumhurbaşkanı adaylarına gönderme kararı aldı. İSİG, seçimlere katılan adayların bu konuda tutumlarını netleştirmesini istiyor.
İşte iş sağlığı ve iş güvenliği manifestosu:
OHAL koşullarının devam etmesi için somut bir gerekçe yoktur. Aksine OHAL/KHK uygulaması işçi haklarına karşıt bir durumdur. Son iki yıl içerisinde işçi sağlığı alanına da bu durum yansımış ve işçi ölümleri yüzde 10 artmıştır. OHAL kaldırılmalıdır.
Ölen işçilerin yüzde 98’i sendika üyesi değildir. Yani sendikasız çalışmak ölüm demektir. İş cinayetlerinin önlenmesi, sağlıklı ve güvenli bir çalışmanın ön koşulu işçi katılımıdır. İşçiler ancak sendikalaşarak bunu sağlayabilir. Ülkemizde sendikaya üye olan işçiler işten atılıyor, sermaye işyerlerinde sendika istemiyor ya da istediği sendikayı getiriyor. Devlet daha ileri giderek sendikaların yapacağı basın açıklamalarını, toplantıları ve grevleri, yani toplu pazarlık hakkını yasaklıyor. Bu noktada işyeri İSİG kurulları, çalışan temsilciliği ve genel olarak sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar sona erdirilmelidir. Grev yasaklarına son verilmelidir.
İşyerlerinde işçilere keyfi biçimde iş tanımı dışında işler yaptırılıyor. Çalışma saatleri günde 10-12 saate ulaşıyor. Mesai ücretleri, izin hakları verilmiyor. Özellikle taşeron işçiler bu koşullarda çalışırken şimdi taşerona rahmet okutacak kiralık işçilik gibi kölelik uygulamaları getiriliyor. Özelde ya da kamuda tüm taşeronlaştırma ve kiralık işçilik uygulamalarına son verilmelidir.
İş cinayetlerinin sorumlusu işverenler, bürokratlar ve siyasiler yargılanmıyor. Yargılananlar ise çoğunlukla günah keçisi haline getirilen iş güvenliği uzmanlarıdır. Yine mahkemeler iş cinayetlerini cezalandırmıyor, failleri 24 taksitli para cezası vererek serbest bırakıyor. İş cinayetlerinin sorumlusu işverenler, bürokratlar ve siyasiler yargılanmalıdır.
ILO ve WHO verilerine göre 1 ‘iş kazası sonucu ölüm’ karşılığında yaklaşık 6 ‘meslek hastalığı sonucu ölüm’ olmaktadır. Ancak SGK verilerine göre her yıl ortalama 500 işçi meslek hastalığına yakalanmakta ve neredeyse hiçbir işçi de ölmemektedir. Meslek hastalıklarının gizlenmesinden vazgeçilmeli ve bu konuda sağlık örgütlerimizin yürütücülüğünde tespit eden/önleyen bir yaklaşım hayata geçirilmelidir.
Emeğin korunmasının temellerinden ikisini iş güvencesi ve insanca yaşayacak bir ücret oluşturur. Asgari ücret yükseltilmeli, işten atmalara son verilmeli ve işsizlik önlenmelidir.
İşçilerin sağlıklı yaşamak ve can güvenliklerini sağlamak için ulaşım, barınma ve beslenme hakları vazgeçilmezdir. İşçi servisleri uygun araçlardan oluşmalı, işçilere kalacak lojman sağlanmalı ve gıda zehirlenmeleri önlenmelidir. Toplu taşıma, konut ve gıda konularından adımlar atılmalıdır.
Her yıl 60-70 çocuk çalışırken yaşamını yitirmektedir. 2018 yılı ‘çocuk işçilikle mücadele yılı’ ilan edilesine rağmen şu ana kadar 27 çocuk işçi can vermiştir. Bu noktada, özellikle sanayinin ucuz emek gücü ihtiyacını karşılayan 4+4+4 eğitim sistemine son verilmeli ve çocuk işçilik yasaklanmalıdır.
Ülkemizde küçük yaşlarda çalışma hayatı başlamakta ve neredeyse ömür boyu sürmektedir. Emekçilerin belli bir çalışma yılından sonra emekli olma hakları vardır ve bu da çalıştıkları mesleğe ve cinsiyetlerine göre belirlenmelidir. Emekliliğin yaşa takılmasına ve kademeli olarak 65 yaş olarak belirlenmesine, yani mezarda emekliliğe son verilmelidir.
Kadın emeği, tarımda, sanayide, hizmet sektöründe ve evde görünmez hale getirildi. Oysa her yıl 120-130 kadın çalışırken yaşamını yitiriyor. Kadını temel alan bir işçi sağlığı anlayışı tanımlanmalıdır.
Ülkemizde milyonlarca müteci/göçmen işçi bulunmaktadır. Temel düzenlemelerden mahrum bırakılan mülteci/göçmen işçilerin çalışma, sağlık, barınma, ücret, vb. güvenceleri sağlanmalıdır. Türkiyeli işçilerle mülteci/göçmen işçileri karşı karşıya getiren ücret ve çalışma politikalarından vazgeçilmelidir. Yine bu noktada bölge ülkelerini savaşın içine sürükleyen politikalardan uzak durulmalıdır.
EKONOMİ SERVİSİ