Her geçen yıl su kaynaklarının azalmaya devam ettiği bölgelerin başında Orta Doğu, Kuzey Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya gelmektedir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da nüfusun yüzde 83’ü, Güney Asya’da da nüfusun yüzde 74’ü su stresine maruz kalıyor. Bununla birlikte küresel su talebinin yüzde 20 ila yüzde 25 artmasının beklendiği 2050 yılına gelindiğinde 1 milyar kişinin aşırı derecede yüksek su stresiyle karşı karşıya kalacağı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika nüfusunun tamamının ‘son derece yüksek’ su stresi altında yaşayacağı belirtiliyor.
Afrika’da Nil Nehri boyunca Eritre, Etiyopya, Ruanda ve Uganda; Juba Nehri boyunca Etiyopya, Kenya ve Somali; Nijer nehri boyunca Burkina Faso, Nijer ve Moritanya; Zambezi Nehri boyunca Mozambik ve Malawi; Volta Nehri boyunca Benin ve Togo; Turkana Gölü etrafında ise Etiyopya, Güney Sudan ve Uganda arasındaki suya bağlı çatışma riskleri giderek büyüyor. Dicle-Fırat Havzası, Güney Amerika’daki Orinoco Nehri , Güney Doğu Asya’daki Ganj ve Brahmaputra nehirleri de riskli noktalar arasında yer alıyor. Bu süreçte Etiyopya’nın Mavi Nil üzerine inşa ettiği devasa büyüklükteki baraj özellikle Mısır ile yakın gelecekte savaşlara yol açacak nitelik taşıyor.
Türkiye’nin akarsu potansiyelinin yaklaşık yüzde 30’una sahip olan Dicle ve Fırat havzasının su varlığına, bölge için hem bir silah hem de sermaye yararına bir işlev yüklenmiş durumda. Dicle ve Fırat nehirleri ve bu nehirleri besleyen akarsular üzerine Türkiye tarafından inşa edilen barajların sayısı 100’ü aştı. Birçoğu devasa büyüklükte olan barajlardan bugüne kadar bölge halkına su verilmezken kentler, köyler ve çiftçiler yeraltı suyuna mahkum edilirken yeraltı suları ise bazı bölgelere 600 metrelere varan derinliğe kaymış durumda.
Tüm bunlar yaşanırken İsrail, uzun yıllardır Orta Doğu’nun tüm su varlığını kontrol altına alıp kendine bağlamak amacıyla savaşlar, soykırımlar ve işgaller gerçekleştiriyor. Lübnan’a yönelik İsrail’in saldırıları ‘ateşkes’ anlaşmasıyla dururken, İsrail’in Lübnan’a saldırmasındaki asıl amaca ulaşmış durumda. Yapılan anlaşma ile Hizbullah Litani Nehri civarını boşaltacak. Lübnan ordusu ise Litani havzasının uzağında konuşlanacak. Bu anlaşma İsrail’in kuruluşundan bu yana hayalini süslediği bölgeye yerleşmesini sağlayan bir özellik taşmakta.
Litani Nehri Orta Doğu’daki geniş su havzaları arasında suya sahip olan tek bölge olarak anılmakta. Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nden doğarak yine Lübnan’dan Akdeniz’e dökülen Litani Nehri aşan veya sınır oluşturan bir nehir değildir. 1897’de Theodor Herzl’in II. Abdülhamit’e Osmanlı borçlarının Yahudi teşkilatları tarafından ödenebileceği, bunun karşılığında da Filistin’de Yahudi yurdu kurulması isteğinde bulunurken, talep edilen bölge Litani Nehri çevresidir.
1953 yılında ABD Başkanı Eisenhower, bölgede gerginliğe yol açan ve ABD çıkarlarına zarar verebilecek potansiyel taşıyan su sorununu çözmek amacıyla Araplarla İsrailliler arasında su anlaşması için girişimde bulundu ancak bir anlaşma sağlanamamıştı. Anlaşmayı kilitleyen sorunların başında İsraillilerin Litani Nehri’ni istemesiydi. Diğer yandan 1967 yılında yaşanan ve “Altı Gün Savaşı” olarak anılan savaşın sebebi de su kaynaklarını işgal etmekti. Dönemin İsrail Savunma Bakanı Moshe Dayan, hem Arapların hem de kendilerinin bu savaşa su kaynaklarını kontrol etmek için girdiklerini açıklamıştı.
İsrail’in Filistinlilerin su kullanımına yönelik uyguladığı baskı halen sürerken, soykırıma giriştiği Gazze’yi susuzluğa mahkum etmiştir. İsrail’in 1982 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) militanlarının yerleştiklerini iddia ettiği Güney Lübnan’ı işgal etmesi de suyla ilgili bir saldırıydı. İşgal ettiği Litani Nehri sularını bir tünelle Hasbani koluna katarak yılda 500 milyon metreküplük suyu kendisine aktarmaya başlamıştır. İsrail’in Golan Tepeleri’ni işgal etmesinin nedeni de Yermuk, Banyas ve Taberiye Gölü’nü kontrol amacı taşımaktaydı ve o günden bu yana 3 göl de İsrail’in kontrolünde.
Ürdün, İsrail, Filistin, Suriye ve Lübnan için hayati kaynak olan Şeria nehri ise tamamen İsrail’in kontrolünde bulunmakta. İsrail ile Ürdün arasında 1994’te suyun adil paylaşımı başlığı ile bir anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmaya göre İsrail Ürdün nehrinden aldığı suyun 35 milyon metreküpünü Ürdün’e aktaracağını kabul etti. Ancak 2020 yılında Başbakan Netanyahu Ürdün’e suyu kesmeye ve suyu bir silah olarak kullanmaya başladı.
İsrail’in bölgede hem enerji kaynaklarına hem de su kaynaklarına sahip olma hedefi hiç sapma yaşamadan devam etmekte. Hizbullah’a karşı savaşmak bahanesiyle saldırdığı Lübnan’daki Litani Nehri ilk erişmek istediği hedef olduğu yapılan anlaşmadan ortaya çıkmakta. İsrail’in yüz yıllık hayali olan Litani Nehri’nin kontrolü yapılan anlaşma ile İsrail’in eline geçmiş durumda.