AKBK’nin ‘Umut hakkı’ için Türkiye’ye bir yıllık süre tanımasını hatırlatan TJK-E aktivisti Şükran Ark, ‘Bir yıllık süreçte Türkiye’nin hukuka uyması beklenemez, çünkü ortada bir hukuk yok. Biz de bir yıl değil, bugün hemen şimdi diyeceğiz’ dedi
Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E), “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm” kampanyası çerçevesinde “Tîrêjên Rojê” adlı kampanyayı yürütmeye devam ediyor.
Avrupa’daki kurumlara mektup göndererek başlayan kampanya, konferanslar, paneller ve örgütlenme faaliyetleriyle genişletiliyor. Kampanya, Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılıp fiziksel özgürlüğü sağlanana kadar sürecek.
TJK-E’nin çalışmalarında aktif rol alan Şükran Ark, Avrupa Kürt Kadın Hareketi’nin faaliyetlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Şükran Ark, Kadın hareketinin özgün olarak yürüttüğü bir kampanya olduğunu söyleyerek, kampanyanın öneminin büyük olduğunu vurguladı.
‘Örgütlü tecrit merkezi karşında kadınlar da örgütlü olmalıdır’
Şükran Ark, “Kadın paradigması ama aynı zamanda toplumun da dönüşüm ve değişimini hedefleyen, öğretilen mevcut erkek ve kadın rollerinden kopmanın, özgür bir kadın ve erkek olmanın perspektifi ve paradigmasıdır. Dolayısıyla biz kadınlar, Önderliğin paradigması üzerinden kendimizi yeniden xwebûn olma yolunda var ediyoruz” dedi.
Paradigmanın mevcut öğretilmiş kadınlığın özüne karşıt bir paradigma olduğunu belirten Şükran Ark, “Hem zihniyet dünyamızı, hem duygu dünyamızı, hem yaşamımızı, hedefimizi, ilkelerimizi yeniden var ederken, Kürt kadınlarıyla sınırlı kalmayarak bulunduğumuz her yerde farklı halklarla birlikte demokratik ulusun birlikte yaşamını hayata geçirmek için rol ve sorumluluklarımız var. O nedenle Önderlik üzerinden geliştirilen tecrit, işkence ve savaş merkezlidir, kadın ve çocuklara yönelik kırım merkezidir. Bu kadar örgütlü bir merkez karşısında kadınların ya da halkların kendini örgütsüz bırakmaması için tarihi sorumluluğumuz var. 50 yıllık mücadelede kadınlar en önde emek veren, bedel veren, bunun öncülüğünü yapanlar oldu. Bu hamle bizim için bu nedenle hayati önemdedir. Her anlamda kadınlar olarak öncülük yapıyoruz ama kendi rengimizi, kendi sloganımızı, şiarımızı ve hedeflerimizi belirleyen özgün bir kampanya da başlatmış durumdayız” ifadelerini kullandı.
‘Önderliğin paradigması karanlığı aydınlatır’
Şükran Ark, “Tîrêjên Rojê kampanyası, ‘Önderliğin paradigması karanlık olan her yeri aydınlatır’ şiarıdır. Dolayısıyla köhnemiş zihniyeti, daraltılmış yaşamı, mevcut egemen sistemin zincir vurduğu her yeri Önderliğin paradigması aydınlatacak. Önderliğin ışığı, güneş gibi, her yeri aydınlatacak. Bu anlamıyla, girmediğimiz ev, aile, düşünce bırakmadık. Her aileyi, her kadını örgütleyerek aydınlatma hedefimiz var. Bu kampanya sadece bir eylem ya da etkinlik değil; zihniyet olarak da bir bütünlüğü kapsıyor ve Önderliğin fiziki özgürlüğünü hedefliyor” dedi.
‘Göz ardı etmeleri, açıkça bir politik duruştur’
Avrupa’da bulunan birçok kurum olduğunu belirten Şükran Ark, “Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kendisini demokrasi, insan hakları, kadın hakları ve doğa hakları savunucusu olarak tanımlayan bir yapılanma ve kurumsallaşma söz konusu. Ancak bu kurumsallaşmalar kendilerini kâğıt üzerinde böyle ifade etse de, kadın boyutu ve halklar boyutunda, özellikle Kürt halkı ve kadınlar açısından, Önderlik üzerinden bütün yasalarını çiğneyen, hakların esamesinin okunmadığı bir uygulama ile karşı karşıyayız. Bu kurumlar sadece ‘kaygılıyız, süreci takip ediyoruz’ gibi pasif ifadelerle sınırlı bir duruş sergiliyor. Özetle, bu kurumların yazılı rolleri böyle olsa da, kapitalist sistemin ve hegemon devletlerin ekonomik ve siyasi çıkarlarını ön planda tutan bir yapıları var. Buna karşılık, alternatif yaşamı ve demokratik örgütlenmeyi arayan halkları ve bunun öncüsü olan Önderliği göz ardı etmeleri, açıkça bir politik duruştur” diye belirtti.
‘Önderliğin halklarla buluşması için göreve çağırdık’
Şükran Ark, şöyle devam etti:
“Muazzam bir çalışmaydı. Sadece Kürt halkının ve kadınların değil, birçok halkın içinde bulunduğu bir çalışmaydı. Onlara şunu söyledik: Önderlik üzerinde geliştirilen tecrit, hiçbir şekilde kadınlar, toplum ve halklar üzerindeki tecritten bağımsız değil. Dolayısıyla bu tecridin sonlanması ve Önderliğin yeniden halklarla buluşması için sizi göreve davet ediyoruz. Ortalama çerçeve buydu.
Sonrasında Avrupa Konseyi’nden gelen açıklamalar oldu ve bu açıklamalarla birlikte biraz daha roller değişti. CPT (Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi) yıllarca, raporlarını açıklamak ve denetim yapmak için ülkelerin iznine bağlı olduğunu belirtiyordu. Avrupa Konseyi ve diğer kurumlar ise sürekli CPT’yi adres gösteriyor ya da sadece CPT’nin rol oynayabileceğini ifade ediyordu. Elbette, hamlenin ilk aşaması için konferanslar ve eylemler düzenlendi. Bu anlamda CPT’nin merkezi olan Strazburg’da, kadın hareketi olarak bir eylem gerçekleştirdik.”
‘Bir yıl değil hemen şimdi diyoruz’
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK) “Umut hakkı” için Türkiye’ye bir yıllık süre tanımasını hatırlatan Şükran Ark, “Biz, Kürt kadınlar olarak bir yıllık süreyi kabul etmediğimizi, bir yıllık süreçte değil, hemen şimdi Önderliğin özgürlüğünü istediğimizi belirterek, bu süreçte tasfiye ve yok etme politikasının sürdüğünü belirtmek üzere bir çalışmamız var. Hem bütün kapıları çalacağız; Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Fransız, Alman vs. fark etmiyor, taleplerimizi ileteceğiz. Bir yıl değil, bugün hemen şimdi diyeceğiz. Şu açığa çıkıyor, bu bir yıllık süreçte Türkiye’nin hukuka uyması beklenemez, çünkü ortada bir hukuk yok. Bu hukuksuzlukta İmralı bir turnusol kağıdı, kendi çıkarları ve politikaları doğrultusunda bu sistemi uyguluyorlar. Çünkü Önderliğin paradigmasından, sesinden korkuyorlar. Tüm saldırılara rağmen muazzam bir direniş var ve bu muazzam direnişin kaynağı da İmralı’dır” dedi.
‘Önderliğin paradigması yeniden doğuştur’
Son süreçteki çağrılara ve yapılan görüşmelere değinen Şükran Ark, bu “alicengiz oyunlarına” artık Kürtlerin inanmadığını ifade etti. Şükran Ark, “Hiçbir şekilde tecrit bitmedi, kurumlar kendi rolünü oynamadı. Her görüşme süreci bir gevşeme süreci, her başlangıç bir tasfiyeyi hedefliyor. Dolayısıyla buna karşı bu kampanya çok daha elzem bir noktadadır. Direnişimize devam edeceğiz. Tecrit devam ederken bizler, sadece bir görüşmeyle oldu bittiye getirilmesine izin vermeyeceğiz. Kürt kadınlar ve halk eskisi gibi değil. Biz alicengiz oyunlarını çokça görmüş bir halkız. Onların ne söylediği değil, bizim nerede olduğumuz önemli. Bu açıdan direnişimizi ve eylem gücümüzü büyüteceğiz. Alanlarda olacağız; zihniyet ve vicdan devrimimizi büyütmek için eğitsel çalışmalarımızı da yürüteceğiz” ifadelerini kullandı.
‘Ortak örgütlenme zemini oluşturacağız’
Şükran Ark Abdullah Öcalan’ın felsefesinin ve ‘jin, jiyan, azadî’nin bütün halklara mal olduğunu vurgulayarak, “Çünkü kapitalist sistemin halklara vereceği hiçbir şey kalmamıştır. Önderliğin paradigması, bu anlamıyla, yeniden bir doğuştur. Karşılık bulmasının temel nedeni de budur. Bu yalnızca teorik bir yaklaşım değil; pratiğe dökülen bir karşılığı var. Bunun en önemli nedenlerinden biri, 50 yıllık direniştir. Yeniden bir nefes ve alternatif bir yaşam yaratmıştır. Berlin’de düzenlenen ‘jin, jiyan, azadî’ konferansı bunun bir örneğidir. Önderliğin paradigması artık kıtaları aşan evrensel bir aşamaya gelmiştir. Elbette bunu daha da büyütecek ve ortak bir örgütlenme zemini oluşturacak olan bizleriz” diye belirtti.
‘Hamle giderek büyüdü’
Abdullah Öcalan’ın düşüncelerinin bilim dünyasında da önemli bir etki yarattığını belirten Şükran Ark, “Sadece halklar boyutuyla değil, bilimde de bir karşılığı var. Bildiğimiz, toplumun değil; egemenlerin, devletlerin ve belli bir kesimin hizmetinde olan bir pozitivist bilim dünyası var. Ancak bunun içinde direnen ve alternatif bilim yaratan bir kesim de var. Bu nedenle, bilim cephesinden de ciddi bir karşılık buldu. Bugün dünyanın her yerinde, 100’ü aşkın ülkede başlayan hamle giderek büyüdü ve bilim insanları, Nobel ödüllü kişiler, çeşitli meslek grupları ortak açıklamalar yaptı. Avrupa Konseyi’nin onlara verdiği cevap, bütün bir mücadelenin sonucudur” sözlerine yer verdi.
‘CPT mektupları iade etse de mücadele sürüyor’
Uluslararası kurumlara gönderdikleri mektuplar ve bu kurumların yaklaşımına ilişkin bilgi veren Şükran Ark, son olarak şu şöyle konuştu:
“Elbette biz kadınlar, kurumlar ve avukatlar olarak gönderdiğimiz mektuplara çok da pozitif bir cevap aldığımızı söyleyemeyiz. Son verilen cevabın dışında, genelde kurumsal olarak gönderilen mektuplar gerekçesiz bir şekilde iade edildi. Özellikle CPT’ye gönderilen kurumsal mektuplar bu durumdaydı. İade etmek şu anlama geliyor: ‘Sizin aradığınız cevabın karşılığı bizde yok, sizi muhatap almıyoruz ve tanımıyoruz’ politikasının bir devamıdır. Ancak mesele, ne kadar dönüş aldığımız değil; bu tutumu bilerek buna karşı ısrarlı bir çalışma ve cevap arayışını sürdürmemizdir.
‘Verilen cevap mücadelenin sonucudur’
Avrupa Konseyi’nin verdiği cevaba gelirsek, bunu sanki Nobel ödüllü insanlara verilmiş bir yanıt gibi algı oluşturmaya çalışıyorlar. Ancak özünde şu var: Eğer biz Kürt kadınlar olarak alanlardan çekilseydik, mücadele etmeseydik, bu cevabı alamazdık. Dolayısıyla verilen cevap, tüm mücadelenin sonucu olarak okunmalıdır. Özel savaş politikaları kapsamında, kişinin mücadelesinin bir yere varmayacağı algısını oluşturmaya çalışıyorlar. İnançsızlık yaratmak, umudu kırmak, insanları yıpratmak ve zayıflatmak hedefleniyor.
Ancak bunlara karşı uyanık olmak gerekiyor. Her eylemimiz, her toplantımız ve eğitimimiz büyük bir anlam taşıyor; bu uğurda bedeller ödenmiştir. Özel savaşın bir biçimi olan psikolojik savaşa karşı, bulunduğumuz her yerde kendi varlığımızı anlamlandırmak, toplumumuza değer vermek ve yaptığımızın bir sonucu olacağına inanmak en önemlisidir. Bizi başarıya taşıyacak olan nokta budur.”
Haber: Melek Avcı \ JINNEWS