Ortadoğu’daki savaş hali nedeniyle İran’ın yaşadığı sıkışıklığa dikkat çeken Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi yöneticisi Yusuf Mistefa, Türkiye’de zihniyet değişimi olmadığı taktirde Türkiye’nin büyük kaybedeceğini söyledi
İsrail’in Lübnan-Suriye ve İran’a dönük saldırıları sürüyor. Ortadoğu’nun tamamı süren savaş ve çatışmalar nedeniyle diken üstünde. Yeni yüzyılda yeni sınırlar ve yeni ittifakların yapılacağı tartışmaları da devam ediyor.
Kuzey ve Doğu Suriye’de bulunan Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi (NRLS) yöneticisi Yusûf Mistefa, İsrail’in 21’inci yüzyılda Ortadoğu’yu şekillendirerek burada belirleyici, başat güç olmak istediğini belirtti.
‘İran çekiniyor’
Hamas ile başlayan, ardından sırasıyla Lübnan, oradan Suriye’ye sıçrayan İsrail saldırılarının asıl hedeflerinden birinin İran olduğuna işaret eden Yusûf Mistefa, İran’ın son 3 yılda İsrail’in saldırılarına maruz kalmasına karşın savaşa girmekten çekindiği ifade etti. İran’ın İsrail’in saldırılarına karşı beklenen “katı” tavrı ortaya koymadığının altını çizen Yusûf Mistefa, “İran, İsrail’in Lübnan’a dönük saldırılarına karşı direkt olarak değil, Hizbullah ve oradaki güçleri üzerinden savaşı yürütmeyi tercih etti. İsrail hem Hamas’ın hem de Hizbullah’ın en birincil yetkililerini ve onlardan sonra gelen en üst düzey kadrolarını hedef alarak öldürdü. Ancak İran tüm bunlara rağmen, İsrail’in saldırılarına üst perdeden karşılık vermekten kaçındı. Savaşa sürüklenmek istemedi. İran etrafının sarıldığının farkında. Aslında bu çevreleme 10 yıldır sürüyor. İran savaşa girdiğinde belki Suriye gibi uzun süreli savaşacaktır, bunlar olası senaryolar. Ancak savaşa girdikten sonra eski heybetinin de kalmayacağını hem kendisi hem de dünya biliyor,” dedi.
‘İran’a el çektirilmeye çalışılıyor’
Özellikle İran’ın kendi içerisinde de bir iç karışıklık yaşadığını anımsatan Yusûf Mistefa, “Savaşın onu çok zorlayacağı aşikâr. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde İran’ın savaşın büyümesini istememe gerekçelerini de anlamış oluyoruz. Belki İran’a direkt olarak bir saldırı olmayacak ancak İran’ın Ortadoğu’dan el çekmesi sağlanmaya çalışılacak. İngiltere, Almanya gibi birçok ülkenin sahaya inmesinin temel sebebi de budur. İran şu an sadece kendini savunma konumunda, bundan öteye de gitmiyor. 19 Ekim’de İsrail Başbakanı Netenyahu’nun evine droneli bir saldırı oldu. İsrail hükümeti, bu saldırıyı İran’ın yaptığını iddia etti. Ancak İran’a bağlı devlet ajansları, bunu hemen yalanlayarak İran’ın saldırıyla alakası olmadığını, saldırıyı yapanın Hizbullah olduğunu söyledi. İran için iş bu raddeye gelmiş durumda” diye belirtti.
‘Enerji Koridoru’ projesi
Yusûf Mistefa, Hamas’ın saldırılarını bahane eden İsrail’in Gazze hattında bulunan “Enerji koridoru” olarak anılan bölgeyi ele geçirmek amacıyla geniş çaplı bir savaş başlattığını kaydetti. Çizilecek haritanın 100 yıllık bir proje olduğunu söyleyen Mistefa, “Netenyahu, Irak, Suriye ve hatta içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu bir dizaynın peşinde. Belki sınırlar kesin olarak çizilmeyecek ancak şu anda orada bulunan güçlere karışacağı aşikardır. Türkiye ise oluşturulmak istenen ‘Enerji koridoru’ projesinin dışında tutulmaya çalışılıyor. Hatta Erdoğan bir açıklamasında bu koridorun kendileri olmadan yapılamayacağını söylemişti” diye konuştu.
Suriye’de olası durum
Sadece Ortadoğu’da bulunan ulus-devletlerin değil halkların da bu savaşa çekildiğini söyleyen Yusûf Mistefa, “Kürtler de ister istemez bu savaş içerisinde yer alıyor. Ortadoğu’nun yeniden dizaynında rotasını Lübnan ve Suriye’ye çeviren İsrail, buralarda İran güçlerini zayıflatmayı hedefliyordu. İran güçlerinin zayıflaması ona karşıt olan ve Türkiye’ye bağlı olan İdlib bölgesinde konumlu Nusra Cephesi gibi grupların, boşluktan faydalanarak buraları işgal etmesine sebebiyet verebilir” diye belirtti.
‘Êfrîn’in geri alınması söylemlerinin içi boş değil’
Türkiye ve ona bağlı paramiliter gruplar içerisinde yer alan Tahrir el-Şam (HTŞ) grubunun “Halep’i alacağız” söylemlerinde bulunduğuna değinen Yusûf Mistefa, Halep’in Musul ve Antep arasındaki bağlantıyı sağlayan stratejik bir konuma sahip olduğuna dikkat çekti. Suriye rejimi döneminde “ekonomi kenti” olarak da anılan kentin önemine değinen Yusûf Mistefa, “Türkiye bir zamanlar Halep’e kadar girmişti ancak Ruslar onları çıkardı. O yüzden yeniden bunun için bir adım atmaları olasılıklar arasında. Ama burada Suriye Demokratik Güçleri de (QSD) yer alıyor. QSD güçleri son olarak ‘Êfrîn yeniden kendi ayakları üzerinde duracaktır’ mesajını vermişti. Diğer gelişmeyle birlikte bakıldığında bu söylemin öyle içi boş olmadığını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye sıkışmış durumda’
Yaşanacak gelişmelerin Kürtleri de çok yakından etkileyeceğine dikkat çeken Yusûf Mistefa, Kürtlerin durumunun 1’inci Dünya Savaşından çok farklı olacağını kaydetti. Uygulanacak politika ya da çizilecek yol ne olursa olsun Kürtlerin bunda yer alacağını ve söz hakkı sahibi olacağını belirten Yusûf Mistefa, “Kürtler Ortadoğu’da birçok rengi bir araya getiren bir güç oldu. Yaşanacak olası bir savaşta Kürtlerin durumu şu ankinden kötü olmayacak. Bunu da net söyleyebiliriz. Aslında Kürtlerin önünde asırlık bir fırsat var. Şu anlaşılmalıdır ki; Kürtler içerisine sokulmaya çalışıldıkları fanustan da gömüldüğü toprak altından da çıktı. Türkiye bugün çok derin bir ekonomik kriz içerisinde ve bir tıkanıklık yaşıyor. Dış siyasetine baktığımızda yüzde 80 bir değişim görüyoruz. Eskiden savaş içerisinde olduğu ülkelerin çoğunun sonradan ayağına gitti ve yumuşama siyasetinde bulundu. Türkiye’de de Kürtlere dönük aynı tavırlara şahit olduk. Bu bize Türkiye’nin ne kadar sıkıştığını gösteriyor. Ancak görüyoruz ki, Kürtleri kendi yanlarına çekmek için onlara ‘küçük imtiyazlar’ tanımaya çalışıyorlar. Yaklaşımları da bu şekildedir. Ancak bu sorunları çözmeyecek. Önce zihniyetini değiştirmesi lazım. Bunu değiştirmediğinde de Türkiye büyük kaybeder” şeklinde konuştu.
‘Ya İmralı’yı muhatap alacak ya da…’
Yusûf Mistefa, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin Kürt sorununun çözümüne ciddi yaklaşması ve ciddi adımlar atması şart. Sayın Abdullah Öcalan’ın başta olmak üzere önemli figürlerin serbest bırakılması şarttır. Türkiye’nin izlemesi gereken bir diğer yol ise hem Türkiye’deki Kürtlerin hem Rojava’nın statüsünü tanımak olacak. Türkiye son yıllarda hep iki ipte birden oynuyordu. Pek çok güç Türkiye’nin Ortadoğu’daki politikasını ‘ikiyüzlü’ buluyordu. Ancak şimdi bunu yapacak konumda bile değil. Ya İmralı’yı muhatap alacak ya da İran’ın geldiği konuma gelecek.”
Haber: Ceylan Şahinli / MA