Bir 25 Kasım’ı daha mücadele ile karşılıyoruz. Son 8 yıl mesajını zindanda yazmış, dışarıdaki kadınlarla, kız kardeşlerimizle direniş ve mücadele zemininde buluşmaya çalışmıştım. Bu kez ben de alanlarda kadınlarla birlikteyim. Ama hala zindanlarda onlarca kadın yoldaşımız var. Ve cezaevleri tecrit ve izolasyon politikaları ile baskı ve şiddetin yaşandığı mekanlar olmayı sürdürüyor. Bu vesile ile zindandaki kadınlara da selam ve sevgilerimi iletiyorum.
Kadınlar olarak bizler sadece erkek-devlet şiddetini değil, şiddetsiz, özgür, demokratik ve barışçıl bir yaşamın nasıl mümkün olacağını ve özgürlüğe giden yolda karşılaşılan sorunları nasıl aşacağımızı tartışıyoruz. Bildiğiniz gibi cesaretleri ve fedakârlıklarıyla, diktatörlüğe, erkek-devlet şiddetine karşı direnişin ve kadınların özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelen Mirabel kardeşlerin anısını yaşatmak için 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan edilmiştir. Bugün milyonlarca kadın 25 Kasım’da kadına ve çocuklara yönelik şiddete, tacize, tecavüze, savaşa hayır demek için alanlara çıkmaktadır.
Peki bugünü yaratan gerçeklik nedir?
Mirabel kardeşler politik mücadelenin öznesi olarak diktatörlüğe karşı 14 Haziran Devrim Hareketi içinde bilinçli ve örgütlü bir mücadele yürütürler. Minerva, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden muhaliflerin 14 Haziran 1959’da Küba’dan destek alarak Trujillo’yu devirmek için kalkışılan ancak bastırılan girişimin yıldönümü vesilesi ile kurulan 14 Haziran Devrim Hareketi’nin aktif üyesi ve lideridir. Kardeşleri (Patria ve María Teresa) ve eşi ile hareketin içinde yoğun bir politik mücadele yürütür.
Hareket amacını diktatörlüğün uyguladığı baskı, şiddet, yolsuzluk ve insan hakları ihlallerine karşı; insan hakları, demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüterek diktatörlüğe son verip, demokratik bir yönetim kurulması olarak tanımlar. 14 Haziran Hareketi ve Mirabel kardeşler Trujillo rejiminin 1961 yılında çöküşünde önemli bir rol oynamıştır. Hareketin üyeleri, Trujillo rejimi tarafından sürekli olarak baskıya maruz kalmış, birçok üyesi tutuklanmış, işkence görmüş ve öldürülmüştür. Minerva ve María Teresa Mirabal, hareketin faaliyetlerine katıldıkları için sık sık hapse atılmış ve tehdit edilmiştir.
25 Kasım 1960’ta Minerva, Patria ve María Teresa Mirabal, hapsedilen eşlerini ziyaret etmek için gittikleri hapishaneden dönüş yolunda Trujillo’nun askerleri tarafından pusuya düşürülür, tecavüz edilerek, işkence ile katledilirler. Bu katliam Trujillo için sonun başlangıcıdır. Mirabel kardeşlerin katledilişinden 6 ay sonra Trujillo 31 yıllık diktatörlüğüne son verecek olan bir suikast sonucunda öldürülür.
Mirabel kardeşler kısacık ömürlerine büyük ve anlamlı bir direniş sığdırırlar. (Katledildiklerinde Patria 36, Minerva 34, Maria 25 yaşındadır.) Minerva’nın diktatöre karşı ilk direniş eylemi ailesi ile davet edildiği bir partide Trujillo’ nun kendisini taciz eden uygunsuz yaklaşımlarına karşı attığı tokattır. Diktatöre atılan bu tokat Minerva’yı halk nezdinde direnişin sembolü haline getirirken kendisini ve ailesini de Trujillo’nun hedefi haline getirmiştir. Bu tarihten sonra aile baskılara maruz kalır. Minerva’nın hukuk okuması engellenir. Ama hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı mücadele azmi güçlenir. Ve diktatörlüğün yıkılmasına giden direniş ve mücadele yolunu açar.
Minerva’nın cesareti ve liderlik yetenekleri, öncülük ettiği direniş toplumda karşılık bulmuştur. Değişim umuduna öncülük eden kadının adı Kelebek’tir artık. Mirabel kardeşler, Trujillo rejimine karşı direnişte kullandıkları kod adları nedeniyle “Kelebekler” (Las Mariposas) olarak tanınmıştır. Minerva için kelebek hem kırılganlığı hem dönüşümü hem de dirilişi ve umudu ifade eder.
Minerva, Patria ve María Teresa kardeşlerle bütünleşen, Las Mariposas (Kelebekler), Trujillo’nun baskıcı rejimiyle mücadelede sadece birer direnişçi değil, aynı zamanda Dominik halkı için kadınlar için umut ve ilham kaynağı olmuştur. 25 Kasım 1960’ta katledilen Kelebeklerin anısına 1981’de Birleşmiş Milletler, 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan etmiştir.
Bugün, “Kelebekler” yalnızca Dominik Cumhuriyeti’nde değil, dünya çapında baskıya, zulme ve şiddete karşı direnişin bir sembolü olarak anılmaktadır.
Kadınlar dünyanın farklı yerlerinde zulme karşı, erkek devleti şiddetine karşı direniş göstermeye devam etmektedirler. İran’da Jîna Mahsa Emînî’nin katledilmesine karşı isyanın sloganı olan “jin, jiyan, azadî” etrafında şekillenen enternasyonalist kadın isyanı tüm dünya kadınlarına eşit ve özgür bir yaşamın yolunu göstermektedir. İran’da yakılan özgürlük ateşi kadınların direnişinde yaşamaya devam ediyor. En son genç bir kadının, köleliğe, zulme, kadın kimliğine yönelik saldırıya, şiddete karşı çıplak bedeni ile karşı duruşu direnişi harlıyor. İran, Filistin ve Türkiye zindanlarında ve sokaklarında kadınlar, erkek-devlet şiddeti ve savaşa karşı varlığını koruma mücadelesi yürütüyor. Ortadoğu kadınlarının direnişi ve mücadelesi kapitalist modernite güçlerini ve erkek egemen rejimleri sarsıyor. Ortadoğu’da kadınlara dayatılan savaşa, köleliğe sömürüye karşı dünya kadınları tarafından dayanışmayı yükseltmek ve zulme ses çıkarmak her zamankinden acil bir görevdir.
Erkek- devlet şiddetine kaşı direnen Kürt kadınları açısından Sakine Cansız da tıpkı Minerva gibi sembol bir isimdir. 12 Eylül faşizmine, Kürtlere karşı, Kürt kadınlarına karşı zulmün, erkek- devlet şiddetinin vahşice yaşandığı, işkencenin ve insanlık dışı uygulamaların merkezi olan Diyarbakır zindanında işkenceci Esat Oktay’ın yüzüne tükürülmesi sadece bir cesaret örneği değil, faşizmin kıramadığı iradenin haykırışıdır. Kadınların özgürlük mücadelesine giden yolda faşizme, erkek- devlet şiddetine karşı duruşun, direnişin sembolü olan Sakine Cansız Paris’te katledilmiştir. Son yıllarda hem Irak Kürdistan’ında hem de Rojava’da Nagehal Akarsel, Hevrin Xelef gibi pek çok kadın katledilmiştir. Bu katliamlar kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesini engellemek şöyle dursun, öfkeyi ve isyanı büyütmektedir. Dinci, cinsiyetçi, milliyetçi erkek egemenliğine karşı mücadele eden, Rojava’da IŞİD barbarlığının kadınlara, halklara yönelik saldırıları karşısında direnen ve bedel ödeyen, bunun sonucunda halklara kadın devrimini armağan eden kadınları da unutmayalım.
Sonuç olarak bizler 25 Kasım vesilesiyle erkek-devlet şiddetine, sömürüye, savaşa, kayyım rejimine, İmralı işkence rejimine, yoksulluğa, yolsuzluğa, adaletsizliğe karşı alanlardayız. Ve biliyoruz ki başka bir yaşam mümkün. Bunun için direnen mücadele eden kadınlar, her dönemin kendi kelebekleri var. Evet, kelebeklerin ömrü kısadır ama politik olarak değişimi, dönüşümü yeniden doğuşu ve özgürlüğü simgelerler. Kısa ömürlü olsa da yarattığı kelebek etkisi ile yeni ve güçlü başlangıçlara yol açarak uzun erimli bir süreci başlatabilirler. Tıpkı Mirabel kardeşler gibi.