‘Umut Hakkı’nın uygulanmasının siyasi atmosfere bağlı olmasına dair değerlendirmelerde bulunan ÖHD avukatı Yasemin Soydan, ‘Umut hakkı pazarlık konusu edilebilecek bir hak değil’ dedi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 25 yılı aşkın bir süredir tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 43 ay sonra yeğeni, milletvekili Ömer Öcalan ile 23 Ekim’de aile görüşü gerçekleştirdi. Gerçekleşen görüşmede Abdullah Öcalan, “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” ifadelerini kullandı. Ancak görüşmenin ardından Asrın Hukuk Bürosu avukatları, aile görüşüne dair Bursa İnfaz Hakimliği’ne başvurdu; ancak Abdullah Öcalan’a yeni bir 3 aylık “disiplin cezası” verildiği bildirildi. Söz konusu “cezanın” gerekçesine dair herhangi bir bilgi paylaşılmadı.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatı Yasemin Soydan, “Umut Hakkı”na ve uygulanmasının siyasi atmosfere bağlı olmasına dair değerlendirmelerde bulundu.
Avukatlar görüşme yapabilmeli
Hukuki açıdan Abdullah Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüşmesinin sağlanabiliyor olması gerektiğini söyleyen Yasemin Soydan, insan hakları açısından sadece Abdullah Öcalan’ın değil tüm tutsakların görüşlerinin önünde engel oluşturulmaması gerektiğini belirtti. Yasemin Soydan, “Siyasi gelişmelere bağlı olarak bazı adımların atılması rahatsız edici bir durum. Siyasi gelişmelere paralel olarak hukukun şekillenmesi sorunlu. Yasal metinlerden, sözleşmelerden doğan hakları elde etmemiz siyasi gelişmelerden umut ederek mi olacak? İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit çok ciddi boyutta. Yıllardır haber alınamıyordu; bunun hukuki bir izahı yok. Bu süreci mutlak iletişimsizlik olarak nitelendiriyoruz. Bir kişiye ölene kadar kamuoyuyla, doğayla iletişim kuramayacaksın demek insan haklarının özüne müdahale anlamına geliyor. Tutsakların iletişim imkanlarının engellenmesini hukuk ile açıklamak mümkün değil. Aile görüşü gerçekleşmesine rağmen avukat görüş başvurularına olumlu yanıt verilmiyor; keyfi şekilde avukat görüşü gerçekleştirilmiyor” dedi. Yargının bağımsız olmadığının altını çizen Yasemin Soydan, yargıya taşınan birçok konuda verilen kararların siyasi saiklerle verildiğini belirtti.
Ağırlaştırılmış müebbet ölüm cezasından farkı yok
İmralı’da derinleşen tecritle beraber yıllardır tartışılan kavramlardan biri olan “Umut Hakkı”nı değerlendiren Yasemin Soydan, “Hukuk sisteminde cezalandırıcı adalet anlayışı var. Bu anlayışta, kişinin suç işledikten sonra toplumdan izole edilerek düşünmesi ve topluma yeniden dönmesi amaçlanır. 2004’te ölüm cezası kaldırıldı, yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirildi. Bu cezaya göre kişi ölene kadar cezaevinde kalacak; yani bunun ölüm cezasından farkı yok. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan birisi, dışarıya hiçbir zaman çıkabileceğini umut edemiyor. Sayın Abdullah Öcalan için bu konuda AİHM’e başvurular yapıldı ve AİHM, işkence yasağı kapsamında hak ihlali olduğuna karar verdi; ancak Türkiye yıllardır bu kararı uygulamıyor. Türkiye, imza attığı sözleşmelere ve uluslararası mahkemelere aykırı bir tavır sergiliyor” dedi.
Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmeli
Tüm yaşanan hak ihlallerine ve tecride rağmen CPT ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye yönelik herhangi bir tutum almadığını ifade eden Yasemin Soydan, “Umut hakkının” pazarlık konusu haline getirilmesine dair şunları söyledi: “Anayasa’da belirtildiği üzere AİHM kararlarının önüne hiçbir ulusal mevzuat geçemez; bu kararların mutlaka uygulanması gerekir. Ancak Türkiye’yi denetleyen CPT ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi hareketsiz kalıyor. Sadece cezaevlerinin ziyaret edilerek raporlanması değil, Türkiye’nin sözleşmelere uyması noktasında da yaptırım uygulanması gerekiyor. 2019 yılında AİHM, en çok ihlal kararı verilen devletler arasında Türkiye’nin de bulunduğunu açıkladı. Umut hakkı pazarlık konusu yapılabilecek bir hak değil. Bu hak, Türkiye’nin kişiye karşı yükümlülüğüdür. Hukuk bu imkanı bireye zaten tanıyor; bunun için pazarlık yapılması mümkün değil. Bu hak sağlanmıyorsa o zaman hukuk nedir? Hakların siyasi gelişmelere göre pazarlık konusu edilmesi, hukuku devre dışı bırakıyor.”
‘Tecridi kabul etmiyoruz’
Yasemin Soydan, “Tecrit, toplumdan soyutlamadır. Bu uygulamaları kabul ettiğimiz anda her yere yayılma tehlikesi doğar. Biz hukukçular olarak siyasi ve hukuki alanın ayrımını kabul ettirmemiz gerekiyor. İnsan haklarının siyasi ilişkilere konu edilemeyeceğini vurgulamamız lazım. Hukuk mücadelesinde ısrarcı olmamız gerekiyor. ÖHD olarak bu uygulamalara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz” diye belirtti.
Haber: Rozerin Gültekin / JINNEWS