2016 yılında ilk kez boyadıkları ‘Kadın Duvarı’na yönelik faşizan saldırıların özelde ‘Jin jiyan azadî’ sloganı üzerinden Kürtçe’ye ve kadınlara yönelik olduğunu belirten ODTÜ’lü öğrenciler, sloganın aslında bir kadın ve yaşam hakkı mücadelesini temsil ettiğini söyledi
Direniş geleneğiyle tarihsel bir öneme sahip olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) son zamanlarda uygulanan politikalar ve saldırılar gündemde. 2016 yılından bu yana “Kadın Duvarı” olarak bilinen ve simgesel bir öneme sahip duvar, hem rektörlük hem de “Türkoloji” olarak adlandırılan faşist grup tarafından sıklıkla saldırıya uğruyor.
En son da tüm dünya kadınları için bir ilham kaynağı olan ve geniş çapta yayılan “Jin jiyan azadî” sloganına yönelik saldırılar gerçekleşti. ODTÜ’lü öğrenciler saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Barış için mücadele edeceğimiz belirttiğimizde boyanmıştı’
ODTÜ öğrencilerinden İrem Naz Çelik, Kadın Duvarı’nın simgesel bir anlamı olduğunu belirterek, “Ülkedeki iç savaş ve o dönemde Cizre’de, Sûr’da insanlar yakılırken, kadınlar olarak barışı talep ettiğimiz ve barış için mücadele edeceğimizi belirttiğimiz bir dönemde bu duvarı kadınlar boyamıştı. Her ne kadar bu duvar sonraki süreçlerde silinmiş olsa da biz inadımızı sürdürdük ve yeniden boyadık. ‘Biz kadınlar barışta ısrarcıyız, ancak yasaklarla savaşacağız’ sloganı sonradan eklendi. Kadın mücadelesinin bu okuldaki azmi ve iradesi için de bir önemi var ” dedi.
‘Kürtçeye ve kadınlara yönelik ırkçılık’
İrem Naz Çelik, “Burada dertleri sadece bir Kürtçe ‘Jin jiyan azadî’ sloganı değil. Aslında yapılmak istenen, Kürt diline ve kadınlara yönelik bir ırkçılık. İlk olarak sloganın Kürtçesi silindi, ardından Arapça ve Farsçanın da silindiği bir durum var” ifadelerini kullandı.
İrem Naz Çelik, her fırsatta Kürt düşmanlığını saldırılarıyla pekiştiren bir zihniyetle karşı karşıya olduklarını söyleyerek, “Bu durumda gündem de belirleyici olabiliyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları adı altında buraya gelip faşist provokasyonlarla ortalığı karıştırmak istedikleri ortadaydı. Yani dertleri sadece bir Kürtçe slogan değil; hem kadın, hem lubunya, hem de Kürt düşmanlığını göstermek olarak ele alabiliriz. Bu Türkoloji grubu mensuplarından ısrarlı taciz, kadına yönelik şiddet, tehdit durumları olan biri var. Edindiğimiz bilgilere göre, WhatsApp konuşmalarında sadece Kürt düşmanlığı değil; Ermenilere, kadınlara ve lubunyalara yönelik de nefret söylemleri söz konusu. Yani salt bir ‘Jin jiyan azadî’ üzerinden bir saldırı değil; enternasyonal kadın mücadelesi ve dayanışmasına bir saldırı olarak görüyoruz” sözlerini kullandı.
‘Devlet bütün aygıtlarıyla kadın düşmanlığını örgütlüyor’
“Gülistan Doku li ku ye?, yazan dövizi bırakın parçalamayı, bunu yakan bir zihniyetle karşı karşıyayız,” diyen İrem Naz Çelik, “Her noktada kadın düşmanlıklarını görebiliyoruz. Bin 760 gündür kayıp olan Gülistan Doku’yu ne kaybedenler ne de kız kardeşimizi bulamayanlar, orada Gülistan’ın isminin yazılı olduğu dövizi parçalıyorlar. Ülkede gelinen bu son nokta da zaten bir erkek devletin bütün organları ve aygıtlarıyla kadın düşmanlığını örgütlediğini gösteriyor. Bütün aygıtlarıyla devlet, kadın düşmanlığını örgütlüyor. Kadın taciz, tecavüz ve katliamlarının bu denli yaşanması; güvenli kampüslerin, sokakların, meydanların olmaması zaten devletin politikalarının sonucudur” ifadelerine yer verdi.
‘İstanbul Sözleşmesine geri dönülmelidir’
Kadına yönelik katliamların bu denli rahat bir şekilde işlenmesini devletin cezasızlık politikalarıyla ilişkilendiren İrem Naz Çelik, “Sadece İstanbul’da değil elbette; Van’da Rojin’in kaybolması, ardından Van Gölü kıyısında günlerce bulunamaması ve aynı şekilde Narin Güran olayında da bir çocuğun günlerce bulunamaması, arama kurtarma çalışmalarının yetersizliği, bu politikaların sonucudur. Bunun başında da 6284 sayılı kanunun uygulanmaması ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması teşvik edici bir etken olarak duruyor. Eğer gerçekten devlet bunların önüne geçmek istiyorsa, öncelikle 6284 sayılı kanun uygulanmalı ve İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmelidir” dedi.
‘Slogan aslında kadın mücadelesini temsil ediyor’
İrem Naz Çelik, sözlerini şöyle noktaladı:
“Hayvan katliamı yasası onaylanıyor ve her yerde bir hayvan katliamı yaşanıyor; barınaklarda hayvan katliamları yapılıyor, her yer kan kokuyor. Sürekli LGBTİ+lara yönelik bir nefret söylemi var, onlara düşmanlık örgütleniyor, aile yürüyüşleri, ‘makbul kadın’ anlayışları vs. derken toplumun her yerinde erkek olmayana bir düşmanlık söz konusu. Burada sözüm ona ‘terör’ karşıtlığı üzerinden kadınlara bir saldırı söz konusu. Mesele ‘Jin jiyan azadî’ sloganının terör olduğu değil; asıl anlamı ‘kadın yaşam özgürlük’ olan bu slogan, aslında bir kadın ve yaşam hakkı mücadelesini temsil ediyor. Bu mücadeleye yapılan bir saldırı söz konusuyken, sadece öğrencilerin veya kadınların değil, herkesin bu mücadeleyi desteklemesi ve kamuoyu oluşturması gerekmektedir. Burada yapılan sadece Türklük propagandası değil; faşist zihniyetleriyle hepimizin özgürlüğünü tehlikeye atmak ve bu durum sadece ODTÜ ile de sınırlı kalmayacaktır. O yüzden olaylar büyümeden, bu faşist zihniyet sesini daha fazla çıkarmadan faşizmi bastırmak için hep beraber ses olalım, sesimizi yükseltelim.”
‘29 Ekim yürüyüşünden sonra da saldırı oldu’
Saldırı ve baskılara ilişkin değerlendirmelerde bulunan bir diğer öğrenci olan Rona Polen Kavak, enternasyonal kadın vurgusu yapan ve barışta ısrarcı olan kadınlar eliyle duvarın boyandığını söyleyerek, yıllardır bütün saldırılara karşı hala kadınlar tarafından korunduğunu belirtti. Rona Polen Kavak, “Tüm kadınların özgürleşmeden aslında bizlerinde özgür olmadığı çağrıştıran bir duvardır” dedi.
Rona Polen Kavak, “İktidarın son zamanlarda pompaladığı ve sürekli olarak yükselttiği bu faşizm hamleleri, aslında bugün ODTÜ’deki faşistler tarafından da kendini gösteriyor. Özellikle Kürt Kadın Hareketi ve sonrasında enternasyonal kadın hareketimiz, kız kardeşlik bağımız faşistleri rahatsız ediyor. 29 Ekim yürüyüşünden sonra Kadın Duvarı’na yapılan müdahalelerde de bunu gördük. ‘ODTÜ Türktür, Türk kalacak’ ve ‘Türk önde, Türk ileri’ gibi dövizler alana bırakıldı; alandaki tüm Kürtçe dövizlerimiz yırtıldı ve ‘Gülistan Doku li ku ye?’ dövizimiz yakıldı. İktidarın sürekli hedef gösterdiği Kürt halkı ve mülteci kadınlar, faşistler tarafından sık sık nefret söylemleriyle burada da hedef alınıyor. Genel olarak, kendilerinden farklı hiçbir şeyi kabul etmeyen, egemen sınıf dışındaki grupları ötekileştiren, asimile etmeye ve kriminalize etmeye çabalayan bir anlayış var” ifadelerini kullandı.
‘Jin jiyan azadî, sloganının terörize edilmesini kabul etmiyoruz’
Saldırıların, her sene anması yapılan Suruç Katliamı’ndan Kürt halkına ve enternasyonal birlikten tutun, çekilen Kürtçe halaylara kadar birçok duruma yöneldiğini söyleyen Rona Polen Kavak, “Burası, halkların bir arada mücadelelerini özgürce verebildiği ve yan yana olduğumuz bir alan iken, iktidarın politikalarından kaynaklı olarak faşistler tarafından düşürülmeye çalışılıyor. Bizler tüm yasaklara rağmen enternasyonal kadın mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Buradaki tüm kadınları kadın örgütlerinde, feminist örgütlerde örgütlenmeye, kadın mücadelemizi büyütmeye çağırıyoruz. ‘Jin jiyan azadî’ sloganının terörize edilmesini asla kabul etmiyoruz. ‘Jin jiyan azadî’ sadece bu coğrafyada değil, tüm dünyada yankı bulmuş bir slogandır. İranlı Kürt bir kadın olan Mahsa Amini’nin ahlak polisleri tarafından öldürülmesinden sonra tüm dünyada yükselmiş bir slogan iken, bu sloganın terörize edilmesini kabul etmiyoruz” dedi.
‘Faşizme geçit vermeyerek mücadelemizi büyüteceğiz’
Rona Polen Kavak, son olarak şunları söyledi:
“Kürt Özgürlük Hareketi’ndeki kadınlardan öteye geçmiş, aslında tüm dünyadaki kadınların ortak sesi haline gelmiş, kadın yaşam ve özgürlüğünü tüm dünyada ortaklaştırabilmiş bir slogandır. Bunu bulunduğumuz her ortamda haykırmaya devam edeceğiz. Duvarımıza yapılan saldırı bizi durduramayacak. Bizler, örgütlü kadın mücadelemizle kurduğumuz kız kardeşlik bağımızla, dünyada hangi halktan, kimlikten ve sınıftan olursa olsun, kadın dayanışmamızı büyütmeye devam edeceğiz. ODTÜ’de de bunu yapmaya ve faşizme geçit vermemeye devam edeceğiz. Yaşasın kadın mücadelemiz.”
Kaynak: Arjin Yüksekbağ / JINNEWS