İktidarı süresince AKP, her sıkıştığında Kürt sorununa sarıldı ve Abdullah Öcalan’ın kapısını çaldı, ancak atmadığı somut adımlar süreçleri tıkadı
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yönetimde olan partiler değişse de Kürt sorununa yaklaşım değişmedi. Ret ve inkar politikaları nedeniyle sorun daha da derinleşti. Birçok parti, sorunun çözümsüzlüğü nedeniyle yok olup gitti. Çözümsüzlük nedeniyle ülkedeki siyasi, toplumsal ve ekonomik krizler de hiç son bulmadı. Bu durum, ülkeyi 3 Kasım 2002’den bu yana yöneten AKP iktidarı döneminde de değişmedi. Demokrasi ve insan haklarına dair söylemleri üzerine yönetime gelen AKP, zaman zaman Kürt sorununun çözümü noktasında söz kursa da sonrasında hep inkar yoluna gitti.
‘Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar‘
AKP, iktidara geldikten sonra 30 Kasım 2002 tarihinde Kürdistan kentlerindeki Olağanüstü Hal’e (OHAL) son verdi. AKP’li Tayyip Erdoğan, 22 Aralık 2002’de Rusya’nın başkenti Moskova’da Türk Ticaret Merkezi’nin inşaatını ziyaret ederek, Kürt sorununa bakış açısının sinyalini verdi. Erdoğan, şantiyede Kürt işçilerinin “Kürt sorunu hallolmalı” sözlerine karşı “Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar. Biz böyle bir sorun yok diyoruz” yanıtı verdi.
‘Kürt sorunu benim de sorunumdur’
Erdoğan, partisinin iktidarının 3’üncü yılında Amed ziyaretinde bu kez “Kürt sorunu benim de sorunumdur” açıklaması yaptı. Ancak bu sözlere rağmen çözüm için herhangi bir adım atılmadı. Hemen sonrasında Mûş’un Şenê (Şenyayla) Yaylası kırsalında 24 Mart 2006 tarihinde 14 HPG’li kimyasal silah kullanımı sonucu hayatını kaybetti.
‘Gereği yapılacaktır’
O dönem başbakanlık koltuğunda oturan Erdoğan, aynı yılın 28 Mart’tın da toplumsal eylemlere dönük polis şiddetine dair “Kadın da olsa, çocuk da olsa, yaşlı da olsa gereği yapılacaktır” açıklaması yaptı.
Keza Erdoğan’ın sözleri sonrası Amed’de 6 HPG’linin cenaze törenine dönük polis saldırısı gerçekleşti. Protesto eylemleri birçok kente yayıldı ve aralarında çocukların da olduğu 13 kişi katledildi. Yüzlerce kişi de yaralandı.
OSLO süreci
Savaş siyasetinden sonuç alamayan AKP, MİT aracılığıyla 2008 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeler başlattı. 2008 yılında MİT Müsteşarı Emre Taner ile Abdullah Öcalan arasında İmralı’da başlayan süreç, koordinatör ülke konumunda olan Norveç’in başkenti Oslo’da Kurdistan Topluluklar Birliği (KCK) yöneticileri ve devlet yetkilileri arasında “Oslo Görüşmeleri” olarak bilinen bir dizi görüşmelerle devam etti.
Erdoğan, 2009 yerel seçimlerinden önce bir kez daha Amed’de geldi. Erdoğan, bu kez “Buna ister Kürt sorunu deyin, ister Güneydoğu sorunu deyin, ister Doğu sorunu deyin, isterse son olarak yine adlandırdığımız Kürt açılımı diyelim. Ne dersek diyelim bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık” açıklaması yaptı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de 11 Mart 2009’da Tahran ziyareti sırasında Kürt sorununa dair, “Güzel şeyler olacak” ifadesilerini kullandı. Gül, 9 Mayıs tarihli Prag ziyareti dönüşü de “İster terör, ister Güneydoğu, ister Kürt meselesi deyin, bu Türkiye’nin en önemli meselesidir ve mutlaka halledilmelidir” dedi. Açıklamalar, Kürt sorununun demokratik müzakere yoluyla çözüme kavuşturulabileceği düşüncesini öne çıkarmaya başladı.
Abdullah Öcalan: İki halk olarak çözeriz
Abdullah Öcalan, Gül’ün açıklamalarını 2009’da avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde değerlendirerek, “Sayın Gül’ün açıklamaları önemlidir. Özellikle Türk-Kürt ilişkilerinin tarihine baktığımız zaman, tarihi rol oynayabilecek sonuçlar doğurabilir. Ben de bu konuda üzerime düşen sorumluluğu yerine getireceğim. Korkmalarına gerek yok. Bu iki halk, Kürt ve Türk halkı birbirine girmezse, hiç kimse bize bir şey yapamaz. Bu sorunu iki halk olarak çözersek, Türkiye’nin önü açılır, Türkiye Ortadoğu’nun lider ülkesi haline gelir” dedi.
Barış Grubu üyeleri tutuklandı
Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla 19 Ekim 2009’da Qendîl ve Mexmûr’dan 4’ü çocuk 34 kişiden oluşan Barış Grubu, Şirnex’in Silopiya (Silopi) ilçesinde bulunan Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yaptı. Onbinlerce kişi, Barış Grubu’nda yer alanları karşıladı. İktidar, ırkçı ve milliyetçi grupların söylemleri karşısında geri adım attı. Bu nedenle Avrupa’dan ikinci grubun gelişi iptal edildi. Kısa bir süre sonra ilk grupta yer alan 30 kişi hakkında davalar açıldı, bunun sonucunda 17’si tutuklandı.
KCK operasyonları
Anayasa Mahkemesi (AYM), 11 Aralık 2009’da Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılmasına karar verdi. Kürt siyasetçiler Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekillikleri düşürüldü. 25 Aralık’a gelindiğinde ise Kürt siyasetçilere yönelik “KCK operasyonları” adı altında operasyonların startı verildi. Aralarında siyasetçi, gazeteci, hukukçu, aydın ve yazarlarında olduğu binlerce kişi gözaltına alındı ve tutuklandı.
Açlık grevleri
Yeniden güvenlikçi politikalara sarılan iktidar, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi derinleştirdi. Abdullah Öcalan, 27 Temmuz 2011’den sonra avukatlarıyla görüştürülmedi. İmralı tecridinin derinleştirilmesi ve haber alınamama haline karşı PKK’li ve PAJK’lı tutsaklar, 12 Eylül 2012’de açlık grevine başladı. Binlerce kişinin katılımıyla 68 gün süren bu eylem sonucunda İmralı kapısı açıldı.
Kardeşi Mehmet Öcalan ile görüşen Abdullah Öcalan, açlık grevi eylemlerinin amacına ulaştığını belirterek, sonlandırılması çağrısı yaptı. Bu süreçte Tayyip Erdoğan, katıldığı televizyon programında Abdullah Öcalan ile görüşme halinde olduklarını açıkladı. Devamında dönemin Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Ahmet Türk ile Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Êlih Milletvekili Ayla Akat, 3 Ocak 2013’te İmralı Adası’na giderek, Abdullah Öcalan’la görüştü.
Dolmabahçe Mutabakatı
Abdullah Öcalan, bu görüşmede “20 yıldır barış için uğraşıyorum” dedi. Görüşmeler 5 Nisan 2015 tarihine kadar devam etti. Bu aynı zamanda, “Çözüm Süreci” olarak adlandırılan sürecin de başlangıcı oldu. Demokratik çözüm atmosferinin oluşmasıyla 21 Mart 2013 Amed Newrozu’nda “silahlara veda” başlıklı bildiri okundu. Abdullah Öcalan “Artık silahlar sussun fikirler ve siyasetler konuşsun” çağrısı yaptı.
Yaklaşık 2 yıl süren diyalog süreci kapsamında 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı açıklandı. Kürt sorunun demokratik ve anayasal düzlemde çözüme kavuşturulmasına dair maddeler içeren mutabakatın açıklanmasının ardından çözüm noktasında somut adımların atılması beklendi. Ancak Erdoğan mutabakatı inkar etti.
Eski kodlara dönüş
Erdoğan’ın bu açıklamasıyla, 3 Ocak 2013’te başlayan görüşmeler, 5 Nisan 2015’te sonlandırıldı. Görüşmelerin kesilmesiyle birlikte AKP yeniden eski kodlarına geri döndü. Bu süreçte birçok kentte bombalar patlamaya başladı. 7 Haziran 2015 seçimlerine gidilen bu süreçte, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Mersin ve Adana binalarına dönük bombalı saldırılar gerçekleşti. Yine 5 Haziran 2015’te partinin Amed’de düzenlediği mitinge bombalı saldırı yaşandı.
7 Haziran seçimlerinde istediği sonucu alamayan AKP, savaş konseptini devreye koydu ve yeniden seçim kararı aldı. 1 Kasım’da seçimler yenilendi. Bunun öncesinde Riha’nin Pirsûs (Suruç) ilçesinde 20 Temmuz 2015’te 33 gencin yaşamını yitirmesine neden olan katliam yaşandı. 22 Temmuz’da Serêkaniyê (Ceylanpınar) ilçesinde iki polisin ölümünü gerekçe gösteren AKP, 24 Temmuz 2015’te Federe Kürdistan Bölgesi’ni savaş uçaklarıyla bombaladı. Sürecin bitirilmesine dair olay kapsamında tutuklananlar beraat ederken, olay da aydınlatılmadı.
Çöktürme planı
AKP’nin 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında, Kürtlere dönük 10 maddelik “Çöktürme Planı”nın kararlaştırdığı ortaya çıktı. Bu plan kapsamında dokunulmazlıkları kaldırılan HDP’li birçok milletvekili tutuklandı. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yönetimindeki belediyelere kayyım atanmaya başlandı ve belediye eşbaşkanları tutuklandı. Kurdistan’ın birçok kentinde sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Yüzlerce kişi katledilirken, onbinlerce insan ise göçe zorlandı.
Abdullah Öcalan’ın mesajı
Sürecin sonlandırılması sonrası Kürdistan kentlerinde OHAL uygulamaları bir kez daha devreye konuldu. 2017 yılında gerçekleştirilen referandumla “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçilmesiyle birlikte baskı ortamı kendini daha fazla hissettirdi. İmralı tecridi daha da derinleştirildi. Aile ve avukat görüşleri engellenen Abdullah Öcalan’dan haber alınamaması üzerine DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde 8 Kasım 2018’de açlık grevi başlatıldı. Eylem tüm cezaevlerine yayıldı. Kamuoyu baskısı üzerine, 8 yıl aradan sonra 2019 yılında İmralı Adası’nda 5 kez avukat görüşü gerçekleştirildi. Barış ve çözüm konusundaki tutumunu sürdüren Abdullah Öcalan, 2 Mayıs 2019 tarihli avukat görüşmesinde, sorunların çözümü için derin bir toplumsal uzlaşmaya ve demokratik müzakereye ihtiyaç olduğunun altını çizerek, kamuoyuna şu mesajı gönderdi: “Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesinde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır. Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır.”
Abdullah Öcalan, avukatlarıyla 7 Ağustos 2019’da yaptığı son görüşmede ise, çözüm için hazır olduğunu belirterek, “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum, gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır” dedi.
Tecrit…
Bu tarihten sonra İmralı’da mutlak tecrit devreye konuldu. Abdullah Öcalan, kamuoyunda artan kaygılar üzerine 25 Mart 2021’de kardeşi Mehmet Öcalan ile kesintili bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Bu görüşmenin yapılış biçimine ve avukatları ile görüştürülmemesine tepki gösteren Abdullah Öcalan, şu uyarıda bulundu:
“Bu sorun gelecekte nasıl olacak? Bu sorun ancak hukukla çözüme kavuşturulabilir. Şayet bir görüşme olacaksa, bu avukatlarla olmalıdır. Çünkü bu durum hem siyasi hem de hukukidir.”
Özgürlük kampanyası
İmralı mutlak tecridinin kaldırılarak Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için 10 Ekim 2023 yılında dünya çapında bir kampanyanın startı verildi. Bu kapsamda Kürdistan kentleri başta olmak üzere dünyanın birçok merkezinde milyonların katıldığı çeşitli eylem ve etkinlikler düzenledi. Dünyaca tanınan isimler ve Nobel ödüllü isimler de bu kampanyaya katıldı.
Kampanya devam ederken, 2 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den dikkat çeken bir çıkış geldi. Bahçeli, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) sıralarına giderek, Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan ve milletvekilleriyle tokalaştı.
Bahçeli, 22 Ekim’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada ise, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kabul ederek, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “gerekli önlemleri alın” dediği “umut hakkı” için “örgütün tasfiyesi”ni şart koştu.
43 ay sonra ilk görüşme
Abdullah Öcalan, İmralı’da süren 43 aylık tecridin ardından yeğeni Ömer Öcalan ile 23 Ekim’de İmralı Adası’nda görüştü. Yapılan görüşmeye ilişkin dijital medya hesabından paylaşım yapan Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” dediğini aktardı.
Bahçeli’nin çıkışlarına Erdoğan’dan da destek geldi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Ekim’de yaptığı grup toplantısında Bahçeli’nin açıklamalarına sahip çıkarken, “Bizim asli muhatabımız bizzat Kürt kardeşlerimizin kendisidir” dedi.
Saldırılar ve kayyım
Ancak söz konusu tartışmaların yaşandığı bir dönemde Federe Kürdistan Bölgesi ile Kuzey ve Doğu Suriye kentleri yeniden hedef alındı. Hemen ardından da 31 Mart yerel seçimlerinde “Kent Uzlaşı”sı ile seçilen Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer tutuklandı. Özer’in yerine de dün kayyım atandı.
Haber: Delal Akyüz\MA