Politik program, strateji ya da çözüm önerileri geliştirmek konusuna bir önceki yazıda değinmiştim. Bir politik programın gerektiği kabul edilse bile, onu geliştirmeye çalışmak apayrı bir iş sayılmalı. Örneğin, Ekim Devrimi’ni yapanlar barış mı istemeliydi? İşçilerin çalışma süresi 8 saat mi olmalıydı? Özgürlük isteyen uluslar meselesi nasıl ele alınacaktı? Dikkat edilirse hepsi birbirinden kafa karıştırıcı başlıklar. Üstüne üstlük bunlar yine de biraz daha erken düşünülmeye başlanmış olanlarıydı diyebiliriz. Yani düşünmek için vakit vardı.
Bir de ucu ucuna yetişenler söz konusu. Şöyle bir hatırlarsak: Geçici Hükümet desteklenmeye devam edilsin mi edilmesin mi? Köylülerin topraklara el koymasına taraftar olunsun mu? Hatta ve hatta ayaklanma başlatılsın mı? Hepsi “bir gün önce erken, bir gün sonra ise geç” zamanlamasının kapsamında.
Bir gerçeği netleştirmek gerekirse, bir politik program olmasa da olur demek mümkün değil. Bunun yanı sıra politik programın eksikliği, devrimi çok istiyor olmakla kapatılamaz. Devrimci mücadelenin hamleleri akıl ve aynı zamanda irade işi olarak görülmeli. Bu yaklaşıma bağlı bir biçimde; ülke koşullarındaki güncel, öncelikleri olan, çözüm öneren, cevap veren, yenilik getiren bir politik programın maddeleri şöyle sıralanabilir:
1. Açlık ve yoksulluğa karşı tam toplumsal refah:
Tayyip Erdoğan gibi düşünürsek, çay ve simit 15+15=30 lira. Üç öğün çay ve simit yenilse 90 lira eder, hadi kolay hesaplamak için 100 diyelim. Beş kişilik aile yese bunu günde 500 lira ve bu ayda eder 15.000 lira. Görüldüğü gibi emekli aylığı, çay-simit aylığından 2.500 lira daha düşük. Yine görüldüğü gibi asgari ücret çay-simit aylığının civarında ve açlık sınırından 4 bin lira daha düşük. Sonuç olarak, bu düzen bu halka bir çay ve simidi bile reva görmüyor. Hani ev kirası, hani elektrik parası, hani su parası, hani nerede çocukların okul masrafı. Biz bu tek çay ve tek simit düzenini kabul etmiyoruz. Bu tek çay ve tek simit düzenine karşı, tam toplumsal refah diyoruz. Halkın ihtiyaçlarının bir kamu hizmeti olarak karşılandığı tam toplumsal refah.
2. Düşük ücret ve aylıklara karşı emeğin tam karşılığı:
Asgari ücret, geçinmeyi boş verelim, ödenecek tek bir kirayı dahi karşılamıyor. Tek bir kira ödendikten sonra halk sofrasına ekmek koyamıyor, çocuğuna harçlık veremiyor. Biz, tek bir kirayı ödemek için çalışılan bu sistemi kabul etmiyoruz. Açlık ve yoksulluğa son noktayı koymak için emeğin tam karşılığı ödenecek. Açlık ve yoksulluğa son noktayı koymak için, emekçilere ve emeklilere derhal zam diyoruz. Halk kendi asgari ücretini hesaplamak ve söylemek hakkına sahiptir. Soyut konuşmaya gerek yok. Başlattığımız kampanyada asgari ücretin, kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasılanın aylık karşılığı anlamında 42.300 olması gerektiğini açıklamıştık. Yaşanan ağır enflasyon koşulları ve doların değerinin yükselmesi nedeniyle bugün asgari ücretin 50.000 TL olması gerektiğini ilan ediyoruz.
3. İşsizliğe karşı tam istihdam:
TÜİK’in kendi açıkladığı geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 27,2. Yani bu ülkedeki her üç kişiden biri işsiz. İşsiz olduğu için evine ekmek götüremiyor. İşsiz olduğu için bu ülkenin üretilen milli gelirinden payını alamıyor. İşsizlik, açlık yoksulluk koşullarını ve gelir dağılımı bozukluğunu körüklüyor. Gençler geleceğini yurt dışında aramanın derdine düşüyor. Buna karşılık ülkede hem işsizlik var hem de işçiler acımasız uzun sürelerde çalıştırılıyor.
Endüstri 4.0 oldu deniyor, yüksek teknolojiye geçiliyor, verimlilik, etkinlik, üretim artıyor. İnsanlık ve üretim bu denli ilerliyorken, bu ilerleme işçi sınıfına yansımıyor ve yararlı olmuyor. Enflasyondan, işsizlikten, yoksulluktan, vergiden her zaman pay düşüyor emekçilere ancak verimliliğin yükselmesinden asla bir pay düşmüyor.
Emekçiler günde 8 saat çalışmak bir yana, 10-12 saat çalışmaktan başını kaldıramıyor, gün yüzü görmüyor. Bizler buna karşılık çalışma süresinin günlük 6 saate düşürülmesini ve işsizlerimiz için alan açılması gerektiğini savunuyoruz. Çalışma süresi 6 saate indirildiğinde, işler paylaşılacak ve tam istihdam sağlanacak. Hepimiz çalışıp, hepimiz üreteceğiz.
4. Faşizm tehlikesine karşı tam ve doğrudan demokrasi:
Tek adam rejimi bize her gün övündüğü teklikleri sayıyor. Halkın önüne sürdükleri tek konu beka tehdidi. Hak tanımıyorlar, hukuk tanımıyorlar ve hatta anayasayı bile tanımıyorlar. Anayasaya dayalı olarak kurulmuş partiler kapatılmaya çalışılıyor. Seçilmiş milletvekilleri meclise gelip görevini yapamıyor. Siyasi mücadele verenler bir mesaj paylaştığı için 40 sene caza alıyor. Kürt halkı her yönden baskı görüyor, kayyım siyaseti gündemden düşmüyor. Gazeteciler, röportaj verenler cezaevine konuluyor. Kadınları öldürülmekten koruyacak İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekiliyor, 6284 sayılı yasa etkin olarak uygulanmıyor. LGBTQ+’lar ayrımcılığa uğruyor. Meclisin varlığı Kanun Hükmünde Kararnameler’le anlamsız hale getirilmeye çalışılıyor. Bu manzarada, faşizm tehlikesine karşı, gücünü halk örgütlerinden alan, güçlü bir parlamentoyu savunuyoruz. Bizler; halkın söz, yetki, karar hakkını kullanabildiği tam ve doğrudan demokrasi için geri çekilmeden mücadele edeceğiz. Sözler suya yazılmayacak, karar haline dönüşecek, siyasi organlar aracılığıyla halk yetkisini kullanacak ve iktidarını ortaya koyacak.
5. Emperyalizme karşı tam bağımsızlık:
Tek bir Amerika’nın dünyaya ve tek bir İsrail’in Ortadoğu’ya kan kusturmasını kabul etmiyoruz. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra tek kutuplu hale gelinmiş olmasına sevinenler dünyayı ekonomik krize, sefalete, doğanın yıkımına ve büyük bölgesel savaşlara sürükledi. Filistin’de naklen yayımlanan bir soykırımı izletiyorlar insanlığa. Ortadoğu bir yangın yeri. Bütün ırmakları kurumuş bir dünyayla karşı karşıyayız. Bizler, kapitalist ülkelerin boğazlaşmasının bir yansıması olan emperyalist hakimiyeti ve saldırganlığı kabul etmiyoruz. Emperyalizme ve her türlü haksızlığa karşı direnen halklarla enternasyonalist bir dayanışma içindeyiz. NATO’yu pılısıyla pırtısıyla bu topraklardan söküp atacağız. Ülkedeki ABD hakimiyetine karşı tam bağımsızlık mücadelesini yükseltiyoruz.
6. Tek ben varım anlayışına karşı tam eşitlik:
Rejim coğrafyamızda her konuda tekliği dayattığı gibi kimlikler konusunda da tekçiliği dayatıyor. Tek ben varım, diğer kimlikleri tanımıyorum demek istiyor. Toplumsal anlamda bir bencillik yapılıyor. Kürt meselesini yaratan asıl temel de budur. Oysa ki bizim ülkemizde farklı kimlikler ve kültürler var. Eğer kardeşlikten bahsediliyorsa, farklı kardeşler yani farklı halklar var demektir. Kürt halkı yaşadığı sorunları dile getirmeye çalışıyor ama büyük bir duvarla karşılaşıyor. Fevri olmaktan kaçınmalı, itidalle hareket etmeliyiz. Bize düşen görev, gel kardeşim bütün meseleleri konuşalım demektir. Sorunların çözümü barışmak, diyalog kurmak ve müzakere etmekle sağlanabilir. Sorunların çözülmesindeki prensibimiz, tekçi anlayışa karşı eşit vatandaşlık temelinde tam eşitlik olacaktır.
Sorunlar var ve bizim sorunlara karşı çözümlerimiz bunlar. Çok eski bir şarkı vardı. Çağdaş Türkü müzik grubunun bestelediği bir Ahmet Telli şiiri. “Bir şeyler var değiştirmemiz gereken / önce acılardan başlanacak” diye. Sorunları ve acıları değiştirmek için, önce iktidarı değiştirmekten başlanacak.
Bu ülke, açlığı ve yoksulluğu, gelir dağılımı bozukluğunu, hayat pahalılığını ve işsizliği yaşıyorsa. Ücretler, emeklinin aylığı ve tarladaki ürünlerin değeri düşükse. Zaten kalubeladan beri kendisine ait olan devlet hastanesini, devlet okulunu, deniz kıyılarını kaybediyorsa. Bülent Arınç’ın dediği gibi sadece Ankara değil, bütün ülke parsel parsel satılıyorsa. Adaletsizlik, hukuksuzluk ve kanunsuzluk almış yürümüşse. Memleketin sorunları arşa yükselmişse, bunun bedeli hükümeti terk etmektir.
Verin bu yetkiyi dediniz halka, verdi yetkiyi ama her şeyi berbat ettiniz. Yetki hükümetteydi, lafı eveleyip gevelemeye gerek yok. Zaman kazanmaya çalışmanın anlamı yok. Yetkiyi aldınızsa, yetkiyi kullandınız ama başarısız oldunuzsa; bunun bedeli hükümet makamını terk etmektir.
Eğer halk üretiyorsa, ürettiğinden yararlanan da halk olacak.
Eğer halk üretiyorsa, ürettiğini paylaşan da halk olacak.
Eğer üreten halksa, yöneten de doğrudan da o olacak.
Sorun yaratanları göndereceğiz. İşçinin, emekçinin, köylünün ve hak mücadelesi veren halkların hükümetini kuracağız.