MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis’te DEM Partisi sıralarına yönelerek el sıkışması ve yaptığı açıklamaların ardından, “ağır dış tehdit koşulları var” gerekçesi ve kıymeti bilinmesi uyarısıyla iktidar cephesinden Kürt meselesine dair yeni bir sürecin başlatıldığı ve kapının biraz aralandığı yönünde tartışmalar yaşanmakta, muhalefet partileri ve çeşitli siyasal akımlar, STÖ’ler ve farklı toplumsal kesimler, ideolojik motivasyonları ve duruşları bağlamında açıklamalar yapmaktalar.
Öncelikle toplumun ve medyanın zapt u rapt altına alınması ve demokratik siyasetin ağır biçimde baskılanması nedeniyle adeta kriminal alana hapsedilen Kürt halkı başta olmak üzere kolektif kayıplara yol açan bu meselenin daha yaygın biçimde gündemleşmiş ve tartışılıyor olması olumlu bir gelişmedir. Ağır travmalara ve kayıplara yol açmış ve açmakta olan bu meselenin diyalog ve müzakereyle, demokratik-barışçı yöntemle çözüme kavuşturulma olasılığı da kolektif bir kazanımdır.
Şu var ki bir zihniyet ve tahakküm biçiminin yarattığı, hesaplanamaz kayıplara ve travmalara, tarifsiz acılara, kuşakların kaybedilmesine yol açan bir meselenin, “dış tehdit nedeniyle iç cepheyi tahkim etme” gerekçesiyle gündemleştirilmesi her koşulda trajik ve başarı şansını zayıflatan bir yaklaşımdır.
Muktedirlerin zihniyet ve ihtiyaçları, bağlı biçimde siyaset biçim ve politikaları tahakküm etme, tahakkümlerini kalıcı kılma üzerine kuruludur. Modernizm koşullarında sınırlı da olsa bazı demokratik haklar söz konusu olabiliyorsa bunun tek nedeni toplumsal talep ve mücadelelerdir. Demokratik bilinç ve örgütlülüğün, direniş ve mücadelenin geriletildiği, çökertildiği koşullarda demokratik kazanımların rafa kaldırıldığı, otoriterleşmenin ve yaşamın her alanını kapsayan sömürü ve talanın daha da derinleştirildiği tecrübeyle sabittir.
Türkiye muktedirlerinin, tarihsel-toplumsal Türklük hakikatini öteleyerek inşa ettikleri; milliyetçilik, dincilik ve cinsiyetçilikle karakterize edilmiş bir tek tipçilik üzerine kurulu ideolojik Türklükle, katı ve merkezi ulus devletin tüm araçları ve küresel düzeyde ki ittifaklarıyla oluşturulmuş tahakküm biçimi ve ilişkiler ağı “tahkim” edilmek isteniyor. Zira bu düzeydeki bir merkezileşme ve otoriterleşme üzerinden mümkün kılınan ve nüfusun düşük bir yüzdesi dışında kalan on milyonlarına dayatılan derin yoksulluk, hiçbir sınır ve hukuk tanımadan gerçekleştirilen talan odaklı doğa yıkımı, iş cinayetleri, çeteleşme ve toplumsal çöküntü, çocuk ve kadın katliamları, uyuşturucu yaygınlığının ulaştığı korkunç boyut muktedirlerin zihniyet ve tahakküm biçimlerinin sonuçlarındandır.
Birazını resmettiğimiz bu mevcudun tahkimi muktedirlerin ihtiyaç ve arzusu ise de, ne Türklerin, ne Kürtlerin, ne Alevilerin, ne dincilik kıskacına alınmış dindarın, ne de ülkenin yok sayılan, asimilasyon çarkında öğütülmekte olan tüm diğer etnik ve inanç kimliklerinden halklarımızın, emekçilerin, kadın ve çocukların yararınadır. Tamamımızın rızalaşma ve ikrarlaşma üzerine kurulu bir “toplumsal barışa” ihtiyacımız vardır. Bu bağlamda, demokratik cumhuriyet ve demokratik toplum için örgütlülük ve mücadele süreklilik arz eden bir gereklilik olmaktadır. Demokratikleşme; ikrarlaşma, irade ve kararlılıkla yürütülecek bir sağalma süreciyle mümkün olabilecektir.
Evet, insan doğasına, ülkenin çok kimlikli ve çok kültürlü gerçeğine aykırı olan, sürekli sorun üretip yıkımlara yol açan tekçi ideoloji ve sistemini tahkim ederek anılan tüm sorunları geleceğe taşımak, bunlara yenilerini eklemek kazandırmayacak, toplumsal çöküşü, çözülüşü ve çürümeyi derinleştirmeye, daha ağır bedellerle karşı karşıya kalmamıza yol açacaktır.
Toplumsal barış, tüm ezilenlerin ve ötekileştirilenlerin rızalı-ikrarlı birlik üzerinden demokratik toplumu inşasıyla mümkün olabilecek, bir bütün olarak kazandıracaktır. Halk kimlikleri kolektif kimlikler olduğundan, halklar kolektif haklarıyla halktır. Bu bağlamda Kürt meselesi; toplumsal hakların kabulü, teslimi, Anayasal güvencesi ve gerekli kurumlaşmalarıyla çözüme kavuşturulmuş olabilecektir.
Kürt meselesinin demokratik çözümü, can kaybı başta olmak üzere, kolektif ve çok boyutlu kayıplarımızı sonlandıracak, demokratik zemini güçlendirecek, ortak vatan ve ortak yaşam anlayışını pekiştirecek, tüm halklarımıza, ezilenlere, kadınlara, ötekileştirilenlere çoklu kazanımlar getirecektir.
Rızalaşma ve ikrarlaşma üzerine kurulu demokrasi ve barış mücadelemizi yükseltelim.
Aşk ile…