Türkiye’de kadınlar, AKP-MHP iktidarının körüklediği şiddet politikalarına karşı özgürlük için kararlı bir mücadele verirken, ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sloganıyla dayanışmayı güçlendiriyor, örgütlü mücadeleyi yükseltiyor
Erkek şiddetinin ciddi olaylarla patlak verdiği bir süreçteyiz. Türkiye’de kadınlara yönelik artan şiddet, örgütlü kadın mücadelesinin önemi, “Jin, Jiyan, Azadi” sloganının evrensel gücü ve 25 Kasım’da yapılacak eylemlerle ilgili konuları Jinnews’ten Rojda Gülsün yazdı.
Erkek şiddetini alaşağı edecek mücadele
Tüm bu yıldırma politikalarına karşı güçlü bir kadın özgürlük mücadelesinden de bahsetmek mümkün. Özgürlük eğilimleri karşısında iktidarların saldırı furyaları katmerleşiyor. Kadınlar artık seslerini daha fazla yükseltiyor. Bu ses birbirine değdikçe dünyanın kadın aklı ile değişeceğinin umudunu da dağıtıyor her yere. Erkek şiddetinin yaratmak istediği korku imparatorluğu ancak mücadele ile alaşağı edilebileceği pekişiyor.
Mücadele dinamikleri: Örgütlülük, uzlaşma
Kadın mücadelesinin Türkiye’de de ulaştığı ciddi bir seviye var. Bu mücadeleyi de görünmez kılmak için iktidar tarafından her türlü ideolojik, siyasi, fiziksel saldırı da uygulanıyor. Bu nedenle kadınlar açısından mücadele dinamiklerini daha güçlü belirlemek önem taşıyor.
Güçlü bir mücadele ancak örgütlü bir güç ile açığa çıkar. Kadın örgütlülüğünün geldiği bir aşama var ama hala tüm kadınlar sistem karşısında örgütlü değil. Kadın mücadelesinin temel hedeflerinden biri tüm kadınların örgütlülüğünü sağlamaktır. Her bir örgütlülüğün farklı ideolojisi ve stratejisi olsa da kadın özgürlüğü açısından bir araya gelecek ilkelerde uzlaşma rahatlıkla sağlanabilir. Bu nedenle kadınlar olarak daha çok tartışmaya ve ortak paydalarda buluşmaya ihtiyaç var.
Kadınların geliştirdiği ortak örgütsel yapılar, ittifaklar yani en genel anlamda dayanışma kadını yaşama bağlayacak temel adımlardan. Amasız, fakatsız yani hiçbir ön gerekçeye sığınmadan kadın dayanışmasını örmek tüm kadın örgütlerinin önünde ciddi bir görev olarak duruyor. Kadının özgürlük mücadelesi küresel bir mücadeledir. Bu noktada dayanışmanın sınırları da daha geniş olabilir. Nasıl ki erkeklik her yerde kadınlara karşı ortak zihniyete dayalı saldırılarını gerçekleştiriyorsa bunun karşısında da tüm kadınlar arasında kurulmuş güçlü bir ittifaka ve dayanışmaya ihtiyaç var.
‘Jin, Jiyan, Azadî’
İran’da Jina Emînî’nin başı açık gerekçesiyle 16 Eylül 2022’de katledilmesinden sonra dünyanın her yerinde kadınlar birlikte ayağa kalktı. Kürt, Fars, Belluc kadınların öncülük ettiği bu mücadele dalga dalga dünyanın her yerine yayıldı. Ayağa kalkan tüm kadınlar ülkesi, ulusu, sınıfı fark etmeksizin tek bir slogan etrafında birleşti: Jin, Jiyan, Azadi! Bu sloganın halklar önderi Abdullah Öcalan tarafından formülize edildiğini herkes biliyor. Kadın özgürlüğü için yıllarını vermiş, paradigmalar oluşturmuş, bunun ideolojisi ve örgütlülüğünü geliştirmiş olduğunu tüm dünya biliyor. Türkiyeli kadınlar içerisinde de bu slogan bir gerçekliğe dikkat çektiği için benimsenmiş durumda.
Fakat iktidar tarafından bu slogan terörize edilmek isteniyor, bu sloganı dile getiren kadınlara karşı saldırılar geliştiriliyor. En son Ankara Barosu seçimlerinde, Karadeniz’deki kadın eylemlerinde, Koç Üniversitesi’ndeki öğrenci eylemliliklerinde bu saldırılar gerçekleşti. Bu saldırılar ile kadın mücadelesi ve birlikteliği parçalanmak, ayrıştırılmak istendi. Bu kadar evrenselleşmiş ve kadın hakikatini çok güçlü ifade eden bir sloganı Türkiye’deki kadın eylemlerinde haykırmaya devam edilmeli.
Hayati konu: Özsavuma
Devlet kadın katliamlarını bilinçli yürütüyor. Ne kadınların ne de toplumun savunmasını düşünüyor. Aksine en çok örgütlediği savunma güçleri kadın karşıtlığı yapıyor. Bu nedenle kadın kırımlarına karşı örgütlü bir mücadele yürüterek kendi savunmasını geliştirmek kadınlara kalıyor. Öz savunma kadınlar açısından hayati bir konu. Erkek saldırıları karşısında her kadının kendisini nasıl koruyacağını bilince çıkarması önemini koruyor. Öz savunma özgür yaşamın esasıdır, kadın olarak var olmanın yegane ilkesi.
Kadınlar özgürlüğü sokaklarda, eylemlerde hep birlikte geliştirdiği toplumsal tepkilerde bulabilir. Özgürlük eril zihniyetin temsilcisi devletten talep edilemez ki edilse bile devlet doğasına terstir, devletten taraf böyle bir adım gelişmemiştir. Özgürlük öz savunma bilinci edinmiş kadınların örgütlü mücadelesiyle, eylemleriyle kazanılabilir. Kadın katliamlarına ses yükseltildiği sürece, saldırılar kabul etmediği müddetçe özgürlüğe bir adım daha yaklaşmış olunacak.
Erkeğe düşen görev
Kadınlar öncülüğünde yürütülen toplumsal mücadelede erkeğin değişim-dönüşümünü de hedeflemek temel bir konu. Eril zihniyeti kuşkusuz kadınların mücadelesi değiştirecektir. Erkeğin mevcut erkekliği öldürerek demokratik yaşam esasları temelinde şekillenmesi için ciddi bir zihniyet çalışmasına ihtiyaç var. Değişime inanarak her iki cinsin özgür ve eşit bir şekilde yaşaması için kadın özgürlük çalışmalarında erkeğin dönüşümünü de hedefleyebilmeli. Mevcut erkeklik yaşam adına hiçbir şey bırakmıyor, bu erkekliği reddederek oluşum sürecine adım atılabilir. Toplumsal dönüşüm ancak özgürlüğe adım atmış kadınlar ve mevcut erkekliği kabul etmeyip kişiliğinde demokratikleşmeyi gerçekleştiren erkekler ile sağlanır.
Panzehir: Kadın özgürlük mücadelesi
Kadın kırımının panzehiri kadın özgürlük mücadelesidir. Tüm kadınlar bu mücadele safında yer alırsa kırım politikaları gerileyebir. Bu konuda toplumun her kesimine ciddi sorumluluklar düşmekte. Özelde toplumun vicdanı olarak tanımlanan aydın ve sanatçı kesimlerin yürütülen kadın özgürlük mücadelesine karşı daha hassas olması da bekleniyor. Tepkilerini daha cesur dile getirip kadın cephesinden yana saf tutarak erkek şiddetinin ortadan kalkmasında rol ve görev üstlenmeliler.
Dur demenin zamanı
AKP-MHP iktidarı yıkımın eşiğinde. Giderayak ‘ne kadar zarar versem kardır’ mantığıyla her türlü toplum karşıtlığı politikalarını devreye koymuş vaziyette. Toplumsal çürüme bizzat bu iktidar tarafından geliştiriliyor. Toplumun ahlaki ve politik gerçekliğinden uzaklaşması için her şey yapılıyor. Bu çürümede erkeklik kışkırtılıyor, kadına düşen ise sadece ölüm oluyor. Türkiye’de kadın katliamlarını engellemenin yegane yolu AKP-MHP iktidarına son vermek. Bunun için daha güçlü bir toplumsal muhalefette herkesin özgürlük mücadelesinin birer neferi olarak bu çürümüşlüğe dur demesinin zamanı.
Özelde 25 Kasım’ı da karşılayacağımız günleri şiddetle mücadele adına daha güçlü bir sürece dönüştürebiliriz. Bütün kadın hareketleri adına özeleştirisel bir yaklaşımla her günü kadına yönelik şiddetleri engelleyecek düzeyde eylemlerle karşılamak, 25 Kasım’da da bunu zirveye taşımak önemli.
HABER MERKEZİ