Adalet Bakanlığı verilerine göre, 8 bin 521 tutsağın tahliyesi İGK kararlarıyla engellendi. İHD Cezaevi Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen, İGK’lerin paralel bir mahkeme gibi çalıştığını belirterek, ‘Bir hapsetme rejimi inşa edilmiş durumda’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun 12 Haziran’daki toplantısında gündeme getirdiği İdare ve Gözlem Kurullarıyla (İGK) ilgili Adalet Bakanlığı’nın verdiği yanıtta önemli bilgiler ortaya çıktı.
Adalet Bakanlığı’nın tutsakların tahliyesini ertelemede verdiği ilginç kararlarla gündeme gelen ve kendini yargı yerine koyma eleştirilerinin hedefinde olan İGK’nin aldığı kararlarla ilgili verdiği bilgi tutanaklara yansıdı. Bakanlığın şu ana kadar kamuoyuna yansıtmadığı ve bu konuda verilen önergeleri yanıtlamadığı bilgilerin yansıdığı Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tutanaklarına göre, 2021’de yürürlüğe giren İdare ve Cezaevi Gözlem Kurulları, 8 bin 521 tutsağın infazını erteledi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un bizzat kendisinin verdiği bilgilerin yer aldığı tutanaklara göre, bu süre içinde 199 bin kişi “iyi halden” tahliye edilirken, 8 bin 521 kişinin ise tahliyesi “iyi halli olmama” iddiasıyla ertelendi.
‘Paralel mahkeme gibi çalışan bir yapı‘
İnsan hakları savunucularının gündemindeki yerini koruyan tahliye ertelemelerini değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) Cezaevi Komisyonu Eşsözcüsü ve Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Nuray Çevirmen, bu kurulların cezaevlerindeki işleyişten sorumlu olduğunu vurgulayarak, “Mahpusların özgürlük haklarının da bu kurullar tarafıyla engellenmesi gibi büyük devasa bir sorun ortaya çıktı” dedi.
Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları tarafından tutsakların tahliyelerinin soyut ve subjektif gerekçelerle üçer, altışar ve dokuzar aylık periyotlarla engellendiğini hatırlatan Çevirmen, “İlk başlangıçlarda birer yıllık periyotlar yoktu, ama son dönemlerde oldukça artmış vaziyette. Almış olduğumuz başvurulara göre, daha çok politik mahpusların tahliyelerinin engellendiğidir. Gerek başvurularla gerek avukata müvekkillerin yaptığı aktarımları sonucunda yine ailelerin başvuruları sonucunda ayrıca basına da yansıyan bilgiler sonucunda bizim karşımıza çıkan tablo bu şekilde. Yoğun bir hak mağduriyeti söz konusu. Kendilerini mahkeme yerine koymuş, adeta bir paralel mahkeme gibi çalışan, ama bir yapı olarak ne yazık ki karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı.
‘İktidarın baskı araçlarından biri’
Söz konusu kurulların Türkiye’deki mevcut otoriter yapının araçlarından bir tanesi olduğunu söyleyen Çevirmen, “Bir hapsetme rejimi inşa edilmiş durumda. Bunu çeşitli zamanlarda tekrar ediyoruz ama durum gerçekten bunu ortaya koyuyor. Cezaevlerinde büyük bir sirkülasyon başladı. 404 cezaevinde toplam 36 bin rakamı 362 binin üzerinde mahsus var ve sürekli olarak büyük bir sirkülasyon şeklinde devam ediyor. Cezaevinde 30 yıl önce bir dava yargılaması sonucunda, ceza verilmiş, bir müddetname düzelmemiş ise bu müdetnamede koşullu salıverilmek harici başka bir hak tanınmıyor. Yani 30 yılı geldiğinde koşullu salıverilme hakkı var, fakat tahliye tarihi geldiğinde kurul tarafından belirlenen ‘iyi halli olma’ durumu, koşullu salıverme tarihi geldiğinde ‘iyi halli olmama’ durumuna eviriliyor” diye konuştu.
‘Kurula çıkmadan hakkında iyi hali yok kararı veriliyor’
Çevirmen, kurula çıkan tutsaklara siyasi soruların sorulduğuna işaret ederek, “Bir tutsağa ‘Pişman mısın’ gibi bir pişmanlık dayatması söz konusu iken, bazı yerlerde ise mahpuslar hiç kurula bile çıkmıyorlar. Yani kurula bile çıkmadan mahpus hakkında iyi halde olmama kararı verilerek mahpusun tahliyesi belli periyotlarla engelleniyor. Örneğin bir cezaevinde mahpusun tahliyesine infaz hakimliği bile itiraz ediyor. Mahpusun UYAP’ına baktığımda ‘örgüt üyesi görüldü’ diyor fakat zaten 30 sene önce yargılandığında, zaten devlet örgüt üyesi olmaktan yargılıyor ve örgüt üyesi olarak ceza alıyor. Ancak buna rağmen yargılanıyor ve bu şekilde bir ceza veriliyor. Yani bu yargılamanın sonucunda mağdur edilen kişi 30 yılını yatmak durumunda kalıyorken, kurul tarafından ekstra bir mağduriyet ile tekrar cezaevinde kalıyor. 30 yılını örgüt üyesi olma iddiasıyla cezaevinde geçiren mahpus, koşullu salıverilme tarihi geldiğinde yine ‘örgüt üyesi’ denilerek yargılanıyor. Bunu akla, mantığa sığdırabilmek gerçekten mümkün değil. Nereye koyacağımızı bile bilmiyoruz. Ahlaki değil, hukuki değil vicdani hiç değil. Hiçbir yere sığmayan bir uygulama söz konusu” şeklinde konuştu.
‘Bütün kurumlar mücadele etmeli’
Kurul kararlarını “Neresinden tutsak elimizde” kalıyor sözleriyle yorumlayan Çevirmen, konunun hukuki zemine çekilmesinin önemini vurgulayarak, “İnsan haklarına uygun bir zemine çekebilmek için bütün kurumların bu kurullara mücadele etmesi gerekiyor. En büyük görev bana göre, barolara ve insan haklarına duyarlı siyasi partilerin çalışma gruplarına düşüyor. Yani bunu Meclis’te dile getirmeliler. Soru önergesi vermeliler. Bu sorunlar büyük ve bir şekilde dikkat çekmeleri gerekiyor. Eğer bu sorunlara dikkat çekilmez ise ne yazık ki bu böyle devam edecek ve insanların özgürlükleri ellerinden tekrar tekrar alınmış olacak” diye belirtti.
Haber: Ömer Güngör \ MA