Çağımızın düşünsel sistemi tarihte olmadığı kadar bir tıkanma ve karmaşa durumunu yaşamaktadır. Bu tıkanma ve karmaşa kapitalist sistemin geliştirdiği zihniyet biçiminin hâkim hale gelmesinin sonucunda gerçekleşti. Yaşanan bu söz konusu durum çağın başlangıcından günümüze doğru kapitalist sistemin zihniyet kalıplarında meydana gelen göreli parçalanma ve dağılmaya rağmen halen devam etmektedir. Dönemin temel sorunlarının tespiti, buna üretilen çareler ve tüm bunlar karşısında alınması gereken tutum hususunda doğru düşünce ve gerçek aydın duruşu temel ölçü konumundadır. Belirgin olarak 18 ve 19. yüzyılda ezilen sınıfların, 20. yüzyılda sömürge halkları ve ülkelerinin, 21. yüzyılda sömürünün küresel boyuta varmasıyla halkların ve geniş toplumsal kesimlerin çıkarlarını savunmak ve onların yanında saf tutmak doğru düşünsel yaklaşım ve aydın duruşu olarak ortaya konulmuştu. Bu doğru yaklaşım ve duruş kuşkusuz egemen sistemin tahlil edilmesinin sonucunda belirlenmişti. Geçen tarihsel süreç değerlendirildiğinde çözüm yollarının doyurucu ve doğru olmamasının yanında sorunların karşılığı olan toplumun ilgili kesimlerinin belirlenmiş olması önemliydi. Sistemin hala ayakta oluşu çözüm yollarının ve esasında sistemin doğru tahlilinin yetersizliğinin sonucu ve göstergesidir. Fakat yine de temel toplumsal kesimlerin tespiti doğru yapılmıştı. Ezilen sınıfların, sömürge ülkelerin, ulusal kurtuluş mücadelesi veren halkların, gittikçe gün yüzüne çıkan başta kadın ve gençlik kimlikleri olmak üzere etnik ve kültürel toplulukların, inanç grupların ve bilumum tüm yoksullaştırılmış toplumsal kesimlerin çıkarlarını savunmakla veya bu kesimlerin taleplerine ulaşmalarıyla toplumsal eşitsizliğin ortadan kalkacağına ve dolayısıyla insanlığın özgürlüğe kavuşacağına inanmak ve bu doğrultuda bir yaklaşım ve duruş sahibi olmak önemliydi. Bu durum önemli bir tarihsel ilerleme sağladı.
Tüm eksikliklerine rağmen geçen tarihsel süreçte düşünce ve onun taşıyıcı ve savunucusu olarak aydın doğru bir yerde durmaktaydı. Geliştirilen düşünceler toplumsal kurtuluşa dönüktü ve kurtuluş mücadeleyle ön görülüyordu. Bunun sonucunda aydın veya entelektüel varoluşunu doğrudan mücadelenin içerisinde görüyordu. Doğru düşünce ve duruşun gelişmesi aydın insanın doğru bilinç ediminin sonucuydu elbette. Doğru bir düşünce sisteminin ve dolayısıyla mücadelenin gelişmesi onu geliştirecek olan insanların doğru zihniyet edimlerine ve bunu gerektirecek tutuma sahip olmasıyla mümkündür. Eksikliklerine işaret edip olumlanan taraf bu olmaktadır. Eksiklik şu an yaşanan şekilde düşüncede tıkanama ve yaşanan karmaşadır. Bu durum kaynağını yakın tarihten almaktadır. Eğer bir önceki dönemde egemen sistem zihniyet boyutuyla yeterince aşılabilseydi bugün bahsettiğimiz şekilde bir durum yaşanmazdı. Yeteri bir düşünsel bağımsızlığa ulaşılamadı. Ancak buna rağmen ideolojik bir duruş sahibi olundu. 18 ve 19.yüzyıllarda burjuvaziye karşı sınıf mücadelelerinde aydın ve düşüncenin yeri doğruydu. En keskin duruş 20. yüzyılda sömürge halklarının özgürlük ve bağımsızlık mücadelelerinde yaşandı. Sömürgeciliğin ne olduğu ve buna karşı nerede yer alınması gerektiği konusunda aydının düşüncesi netti. Bunun sonucunda sömürgecilik hızlı bir çözülme yaşadı. Sömürgeciliğin tüm çarpıtma ve boyalamalarla sömürüye meşruiyet kazandırması çabaları bu şekilde boşa çıkmış oldu. Kapitalist sistem, sömürünün küresel boyuta vardığı günümüz dünyasında düşünsel bir parçalanmışlığı yaşamaktadır. Bunun bir sonucu olarak zaten kapitalizm yapısal bir kriz içerisindedir. Her taraftan bir tıkanma ve bunalımı yaşamaktadır. Ancak buna rağmen hakim konumunu korumaktadır. Bunun temel nedeni düşünsel bir tıkanma ve bunalım yaşayan aydının içerisinde bulunduğu durumdur. Sanıldığının aksine post-modern fikirlerin gelişmesiyle hakim sistem paradigması parçalanmayı değil kendi ömrünü uzatma durumunu yaşadı.
Post-modernizm daha çok parçalanan bir sistemin dağılmasını engelleyen bir rolü oynamaktadır. Temel zihniyet biçimlerinin oluşumu bakımından toplumsal kesimler için en sakıncalı sonucu ideolojik bilincin ve dolayısıyla düşünsel bağımsızlığın yitirilişi oldu. Bu, post-modern ideolojinin geliştirdiği bir zihniyet çarpıtmasıydı ve çağımız aydınının önünde aşması gereken en temel husus olmaktadır. Alternatif düşünce sistemleri yeterince getirilmediği için bugün mevcut sistem ve onun sömürüsü devam etmektedir. Bunun aşılma ihtiyacının ortaya çıktığı bir dönemde ideolojik yaklaşım ve bilincin olumsuzlanması ve aşılması gereken bir husus olarak ad edilmesi ideolojik bir yaklaşımdır ve ilk elden aşılması gereken temel husus konumundadır.
İşaret edilenin tersine daha fazla ideolojik yoğunlaşma ve bağımsızlığa ihtiyaç vardır. Dünya ölçeğinde sağın ve faşist ideolojilerin iktidara getirildiği bir süreç yaşanmaktadır. Toplumsal kesimlerin ve esas olarak aydının üzerinde düşünmesi gereken temel mesele bunun önüne geçecek düşünsel ve eylemsel gelişmeye ulaşması olacaktır. Tüm olay ve olgular bu çerçeveden değerlendirilirse anlamlı bir yere oturtulabilir ve buna uygun bir gelişme kaydedilebilir. Önümüzdeki dönemi belirleyecek olan bir boyutuyla bu olacağı söylenebilir.