Abdullah Öcalan, 1923’ten sonra ilan edilen Cumhuriyet’in hegemonik güçler tarafından gasp edildiğini belirterek, ‘Demokratik Cumhuriyet yolu, önümüzdeki aşamada toplumsal barışın ve sorunların çözümünün yegane yoludur’ dedi
Osmanlı İmparatorluğu’nun bakiyesi üzerine kurulan ve 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, 101 yılı geride bıraktı. Mezopotamya ve Anadolu halklarının birlikteliği ile kurulan Cumhuriyet, zamanla tekçilik ve Türkçülük dayatmasıyla kuruluş kodlarından uzaklaştı. İlanının ardından “tekçilik” adı altında birçok halk yok sayılırken, Cumhuriyet’in kurucu unsuru olan Kürtler, yeni şekillenen rejimin saldırılarına en fazla maruz kalan halk oldu.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 26 yıldır ağır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Beyaz Türk komplosu” olarak adlandırdığı 1925’teki Şark Islahat Planı ile birlikte Kürt, Kürdistan ve Kürtlükle ilgili her tür miras ve adlandırma birdenbire “dehşet verici yöntemlerle” yasaklanıp olgu olmaktan çıkarılmak istendi. Tarihten silinmek istenen ve “betona gömülen” Kürt gerçekliği ise Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği “Demokratik Cumhuriyet” tezi ile yeniden gün yüzüne çıktı. Uluslararası komployla tutsak edildiği İmralı’da geliştirdiği “demokratik ulus”, “demokratik vatan”, “demokratik anayasa” ve “demokratik cumhuriyet” tezleriyle Abdullah Öcalan, özgür Kürt yurttaş sentezini önemle ele alıp, çözüme gitmenin; gerçek bütünlük ve demokratikleşmeyi sağlama yolu olarak herkesin önüne koydu.
Abdullah Öcalan, “Kürt sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü: Kültürel soykırım kıskacında Kürtleri savunma” ve “Bir halkı savunmak” adlı kitapları ile İmralı’da yapılan görüşmelerde, 101 yıl önce ilan edilen Cumhuriyet’in kuruluş kodları, doğurduğu krizler ve demokratikleşmesine dair önemli tespit ve önerilerde bulundu.
‘Oligarşik diktatörlük’
1923’ten sonra ilan edilen Cumhuriyet’in hegemonik güçler tarafından gasp edildiğini belirten Abdullah Öcalan, iktidar aygıtı etrafında yapay bir Türk ulusçuluğu ideolojisiyle “Beyaz Türklük” temelinde oluşturulan bir zümrenin, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın temel müttefikleri olan Sosyalistleri, İslami Ümmetçileri ve Kürt Milli Güçlerini komplocu yöntemlerle tasfiye ettiğini ifade kaydetti. Abdullah Öcalan, bu belirleme ile birlikte günümüze kadar kesintisiz devam eden bir “oligarşik diktatörlük” kurulduğunu kaydetti.
‘Yeşil Türk faşizmi’
AKP’nin iktidara gelmesinin devlette yeni hegemonik dönemi ifade ettiği belirlemesinde bulunan Abdullah Öcalan, bununla birlikte Cumhuriyet’in 80 yıllık “Beyaz Türk hegemonyası”nın yerini “Cumhuriyet’in ılımlı İslamcı” geçinen “Yeşil Türk faşizmine” bıraktığını vurguladı. Devamında Ankara merkezli “Beyaz Türk faşizmi” yerine Konya-Kayseri merkezli “Yeşil Türk faşizmi”nin yavaş yavaş fakat emin adımlarla Cumhuriyet’in yeni hegemonik gücü olma yolunda ilerlediği, Cumhuriyet’in 100’üncü yılı olan 2023 yılının bu hegemonya altında karşılanmasının ise o dönem planlandığı ön görüsünde bulundu.
‘Ilımlı İslam Cumhuriyeti’
AKP’nin iktidara gelmesiyle başlayan dönemi “İkinci Cumhuriyet” veya “Ilımlı İslâm Cumhuriyeti” olarak adlandırmanın erken bir yorum olacağı uyarısında bulunan Abdullah Öcalan, “Esas karakteri idea edilmesine ve Anayasa’da ifadesini bulmasına rağmen, rejim hiçbir zaman demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti haline gelememiş, kuruluşundan beri oligarşik faşist karakterini hep korumuştur. Cumhuriyet rejimi klasik anlamda hep bir ad olarak kalmıştır. Özellikle Demokratik Cumhuriyet haline gelememiştir.
‘Beyaz Türk faşizmi sürdü’
Tıpkı CHP hegemonyasına karşı olduğu gibi, AKP hegemonyasına karşı da demokratik Cumhuriyet ve Anayasası mücadelesi gündemde olacaktır. Dolayısıyla yaşanan bu sürece oligarşik dikta ile ona karşı verilen demokratik Cumhuriyet mücadelesi dönemi demek daha doğru olacaktır. Her ne kadar ısrarla ve çok bilinçli medyatik çarpıtmalarla 80 yıllık ‘Beyaz Türk faşizmi’nin alternatifi olarak sunulsa da, özünde uyuştuğu bu rejimi renk farkıyla sürdürme kararındadır. Yıpranan, içte ve dışta desteklerinin önemli bir kısmını yitiren ‘Beyaz Türkçü faşist rejim’in hem gizli desteği hem de yıpranmasının doğal sonucu olarak AKP’nin ‘Yeşil faşist rejimi’nin önü, yolu açılmıştır” diye belirtti.
“İslamcı” veya “Yeşil Türk” olarak kavramlaştırılan yeni hegemonik gücün hedefinde Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümünde hegemonik inşayı tamamlama olduğunun altını çizen Abdullah Öcalan, hegemonik gücün “Kürt kırımında” büyük rol oynadığını kaydetti.
‘Demokratik Cumhuriyet zenginliktir’
Demokratik Cumhuriyet’in kültürel farklılık ve zenginlik olduğuna değinen Abdullah Öcalan, “Savaşta ısrar ancak Gladio’nun son hamlesi olabilir ki bunun da bertaraf edilmesi için sadece kozmik odadan çıkarılıp aydınlatılması yeterlidir. Cumhuriyet’in önündeki kavşakta beliren ikinci yol, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda yaşanan demokratik birlikteliği tekrar Cumhuriyet’in temeli yaparak yürünecek yoldur. Cumhuriyeti cumhuriyet yapan, 1919-1922 yılları arasındaki ulusal demokratik savaş ittifakıdır. Anti-hegemonik yönü de olan bu ittifakın reddi, demokratik Cumhuriyet şansının kaybedilmesi ve yerine komplocu, proto-faşist ve Gladiocu darbe ve çete iktidarlarının kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Defalarca denenip başarısızlığı kanıtlanan bu yolun Cumhuriyet’in gerçek yolu olamayacağı açıktır. Daha başlangıçta içine girilmesi gereken demokratik Cumhuriyet yolu, önümüzdeki aşamada toplumsal barışın ve sorunların çözümünün yegane yoludur” önerisinde bulundu.
‘Demokratik cumhuriyet için savaşıyorum’
“Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam Süreci”ne dair 23 Şubat 2013’te İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmede ilk günden itibaren demokratik Cumhuriyeti savunduğunu belirten Abdullah Öcalan, Şubat 2015’te yapılan görüşmede ise “Demokratik vatan, demokratik ulus ve demokratik cumhuriyet için savaşıyorum” diyerek, bu kararlığını vurguladı.
Haber: Emrullah Acar / MA