Hak mücadelesi verdiği sırada, kendisini gözaltına almaya gelen polisler kapıda beklerken, müdafisi olduğu müvekkilinin savunmasını yapmadan çıkmayan, tam da bu sebeple avukatlık mesleğinin yüz akı olan Bedirhan’ın mücadelesine omuz verecek binlerce avukat var
Emine Özhasar*
Avukatlık mesleği Antik Yunan ve Roma dönemine kadar uzanan tarihsel ve köklü bir geçmişe sahiptir. Milattan Önce 5. yüzyılda retorik konusunda yetenekli kişilerin savunma görevini üstlenmesiyle başlayan bu sürecin günümüzdeki anlamıyla avukatlık mesleğine evrilmesi bin yılları bulmuştur.
Adil yargılanma hakkının mütemmim cüzü olan savunma hakkı, en temelde avukatlık mesleğinin icrasında vücut bulur. Nitekim adil yargılanma hakkı çatıysa, savunma hakkı, tarafsız mahkeme, bilgilendirme hakkı, hukuki güvence, kamuya açıklık ve yeterli süre ve imkân ise bu çatıyı ayakta tutan kolonlardır. Neticeten hukuk ve hukuk devletinden bahsedebilmenin yegane yolu adil yargılanma hakkının ve dolayısıyla savunma hakkının mevcudiyetine bağlıdır.
Ancak gelinen noktada hukuki öngörülebilirlik, adil yargılanma hakkı ve eşit yurttaşlıktan bahsetmek mümkün görünmemektedir. Adaletsizlik bilinen ve bilinmeyen her tonuyla gündelik hayatımıza nüfuz etmekte, yarattığı oksimoronun dahi farkında olmaksızın en çok da adalet dağıtmakla mükellef alanlarda zemin bulmaktadır. Temelsiz soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar ve delilsiz yargılamalar Demokles’in kılıcı görevi görmeye devam etmektedir. 25 Ekim Cuma günü Kürt Din Alimleri’nin yargılandığı davada müdafiilik yapan, avukatlık mesleğinin yüz akı Av. Bedirhan Sarsılmaz’ın duruşma salonunda gözaltına alınması bu durumun ilk örneği olmadığı gibi maalesef son örneği de değildir. Basit bir ifade biçimi ile ifadeye çağrılsa ifade vermeye gideceği son derece açık olan birinin, kendi iş yeri olan adliyede ve hatta savunma kürsüsünde gözaltına alınması Kürt Din Alimleri’nin adil yargılanma hakkına açıkça müdahale olduğu gibi bir hukuk devleti için utanç vesikası olarak kayıtlara geçmiştir.
“Ne zaman bu hale geldik?” gibi bilinçli bir bilmeme hali ile dünyadan bi’ haber, içinde hem geçmiş gün güzellemesi hem de suya sabuna dokunmayan korunaklı bir alan taşıyan ve her şey daha dün başlamışçasına sorular sormak faydasız olduğu kadar gereksizdir de. Zira iktidarların yozlaşmaya meyilli olduğu mutlak iktidarların ise mutlak yozlaştığı tarihsel bir gerçekliktir. Ne yazık ki insanlık tarihi bu örneklerle doludur. Anadolu’dan Kuzey Amerika’ya kadar muktedirlerin adaletsizliklerine sayısız örnek vermek mümkündür.
Steve Biko, Siyah Bilinci kitabında zulmün evrenselliği ve tarihini örneklerken şöyle diyor; “Radyoyu açıp Amerika’da siyahilerin linç edildiğini duyduğumda, bize yalan söylendiğini anlıyorum: Hitler ölmemiş. Radyoyu açıp Afrika’da zorla çalıştırmanın başladığını ve yasalaştığını duyduğumda, bize kesinkes yalan söylendiğini anlıyorum: Hitler ölmemiş. Radyoyu açıp Pondoland ormanında birinin dövüldüğünü ve işkence gördüğünü duyduğumda bize yalan söylendiğini anlıyorum: Hitler ölmemiş. Radyoyu açıp hapishanede birinin sabuna basıp düştüğünü ve sonra da öldüğünü duyduğumda, bize yalan söylendiğini anlıyorum: Hitler ölmemiş, Pretoria’da bulunma olasılığı var.”
Neyse ki zulmün, baskının ve adaletsizliğin tarihi ne kadar eski ise, hak ve eşitlik mücadelesi verenlerin gerçekliği de o kadar kadim ve kudretlidir. Savunmanın Sözü isimli bu köşede, bu hafta Av. Bedirhan Sarsılmaz yazı yazacaktı. Ancak kendisi bu yazı kaleme alınırken dahi hukuksuz bir şekilde gözaltında tutulmaya devam edilmekte. Hak mücadelesi verdiği sırada, kendisini gözaltına almaya gelen polisler kapıda beklerken, müdafisi olduğu müvekkilinin savunmasını yapmadan çıkmayan, tam da bu sebeple avukatlık mesleğinin yüz akı olan Bedirhan’ın mücadelesine omuz verecek binlerce avukat var. Adil yargılanma hakkının tamamlayıcı unsuru olan savunma hakkına yapılan ve yapılacak hiçbir müdahale de savunmayı susturamayacak.
*Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyesi, avukat
**Av. Bedirhan Sarsılmaz halen gözaltında bulunuyor. Bu yazı yayınlandığı saatlerde ise karar bekleniyor.