Medya; kadın katliamlarını, şiddeti dramatize etmek yerine, çözüm odaklı ve sorumlu haberciliği benimsemesi gerekirken, katliamları normalleştiren haber dilini tercih ediyor
Son zamanlarda artan kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları, toplumun en çok konuştuğu konulardan biri haline geldi. Medya organlarının kadın katliamlarını nasıl haberleştirdiği ve bu haberlerde kullanılan dilin artıştaki rolü ise en çok tartışılan konulardan.
Türkiye’de ve dünyada, kadına yönelik şiddetin artmasına rağmen, medyanın bu olaylara yaklaşımı ve haberlere nasıl yer verdiği yeterince sorgulanmıyor. Jinnews’ten Derya Ceylan kadın katliamlarındaki medyanın rolünü örneklerle inceledi
Şiddeti normalleştiren başlıklar
Kadına yönelik şiddet ve kadın katliamlarının her gün yeni bir örneğini görmemiz, bu olayların medyada nasıl ele alındığını yakından incelemeyi zorunlu kılıyor. Medyada kullanılan dil, toplumun bu olaylara verdiği tepkiyi doğrudan etkiliyor. Şiddeti normalleştiren veya failleri haklı gösteren haber başlıkları, şiddete karşı toplumsal duyarlılığı azaltıyor. Eleştirilere rağmen, medya bu tür yayıncılık anlayışını sürdürmeye devam ediyor.
Bu durumun somut bir örneği, NTV’de yayınlanan bir haberde görülüyor. Mersin’in Erdemli ilçesinde, Atilla Biricik, evli olduğu Fatma Biricik’i ateşli silahla katlettikten sonra kendini öldürdü. Haberin sonunda, Fatma’nın, fail hakkında aldığı “önleyici tedbir” kararının 22 Ekim’de sona erdiği belirtiliyor. Bu vurgu, katliamın koruma kararı sona erdiği için gerçekleştiği izlenimini yaratıyor. Oysa ki, koruma kararlarına rağmen katledilen yüzlerce kadın var. Bu tür bir ifade, şiddeti meşru göstermeye katkı sağlıyor. Medyanın, bu tür kritik haberlerde koruma kararlarının yetersizliğini ve kadınların yaşam hakkını ihlal eden toplumsal sorunları daha güçlü bir şekilde vurgulaması gerekiyor.
Kişisel bilgiler dikkatleri başka yöne çekiyor
Benzer şekilde, Milliyet gazetesinde yayınlanan bir başka haberde de sorunlu dil kullanımı dikkat çekiyor. Haberde, failin adı kısaltılarak verilmiş ve mağdurun dini nikahla birlikte yaşadığı vurgulanmıştır. Bu tür kişisel bilgiler, şiddet olayının özüyle ilgili değildir ve dikkatleri gereksiz bir şekilde başka yöne çekiyor. Ayrıca, failin “barışma teklifinin” reddedildiği için bu katliamı gerçekleştirdiği belirtilmiş. Bu ifadeler, faillerin motivasyonlarını haklı gösterme riski taşıyor. Şiddet hiçbir şekilde mazur gösterilmemeli ve bu tür olaylar gerekçeleriyle değil, sonuçlarıyla ele alınmalıdır.
Şiddetin sıradanlaştırılması
Medyanın kadın katliamlarını grafik detaylarla veya sansasyonel ifadelerle haberleştirmesi, şiddeti sıradanlaştırarak toplumun bu olaylara karşı duyarlılığını azaltıyor. “Cinayet anı saniye saniye kaydedildi” gibi dramatik ifadeler, izleyici ilgisini çekmeyi hedefliyor olabilir; ancak bu, olayın ciddiyetini göz ardı eden bir yaklaşımdır.
Reyting uğruna kullanılan dil
Kadına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla başlatılan #KadınaŞiddeteHayır gibi kampanyalar, medyanın daha sorumlu bir dil kullanması gerektiğini gözler önüne seriyor. Ancak medya, toplumun bu hassasiyetine rağmen, şiddeti dramatize etmeye ve reyting uğruna aynı tür dili tekrar etmeye devam ediyor.
Sorumlu habercilik
Medya, sadece katliam anlarına değil, bu şiddetin arka planına, nedenlerine ve çözüm yollarına daha fazla yer vermeli. Kadınların koruma taleplerinin neden yeterince karşılanmadığı, yasal boşluklar ve alınması gereken önlemler gibi konular haberlerde daha fazla işlenmeli. Medyanın sorumluluğu, toplumu bilinçlendiren ve kadını koruyan bir habercilik yapmaktır.
HABER MERKEZİ