Cezaevlerindeki tecrit sebebiyle siyasi tutsaklara yönelik hak ihlallerinin gün geçtikçe arttığını ve hasta tutsakların yaşamını yitirdiğini söyleyen İHD Wan yöneticisi Ayten Kıran, hasta tutsakların tedavi edilmediğine dikkati çekti
Kürdistan ve Türkiye’deki cezaevlerinde derinleşen tecrit koşulları, siyasi tutsaklara sistematik işkence olarak dönüyor. Tecrit sebebiyle siyasi tutsaklara yönelik hak ihlalleri gün geçtikçe artıyor. Hasta ve ağır hasta tutsaklar ise cezaevinin kötü koşullarından en çok etkilenenlerden. Tedavi hakkına erişemeyen hasta tutsaklar adeta ölüme sürükleniyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutsak bulunuyor. Yüzlerce hasta tutsak, ağır hastalıklarına rağmen tahliye edilmezken, tutsakların hastane talepleri ya karşılanmıyor ya da kelepçeli muayene dayatmasına maruz kalıyorlar. Kelepçeli tedaviyi ve ince aramayı reddeden tutsakların hastaneye gitmesi engellenip, tutsaklar tedavi hakkına erişemezken Ocak ayından bu yana ise 41 tutsak yaşamını yitirdi.
Wan İnsan Hakları Derneği (İHD) yöneticisi Ayten Kıran, cezaevlerinde yaşanan ihlaller ve yaşamını yitiren hasta tutsaklara ilişkin değerlendirmede bulundu.
‘Tedaviler hastanelerde yapılır hapishanelerde değil’
Cezaevlerinde son süreçlerde hasta tutsakların tedavi edilmediği için yaşamını yitirdiğini dile getiren Kıran, hasta tutsakların tedavi edilmesi ve tahliye edilmesi gerektiğini belirtti. Kıran, “Hasta tutsakların sağlığa erişimleri engelleniyor. Yapılan başvurular sonuçsuz kalıyor. Hasta tutsaklar tedaviye götürüldüğünde kelepçe ile hastaneye götürülüyor. Biz ATK’nin vermiş olduğu kararları da çok içimize sindiremiyoruz. R Tipi hapishaneleri var. Menemen R Tipi Cezaevi’ne siyasi mahpuslar tedavi için götürülüyor. Ama biz hiçbir şekilde tedavilerinin yapılmadığını düşünüyoruz. Tedaviler hastanelerde yapılır hapishanelerde değil” ifadelerini kullandı.
‘Siyasi mahpusların çok adil yargılandıklarını düşünmüyoruz’
Temel amacın siyasi tutsakların cezaevinde tutulması olduğunu söyleyen Kıran, ATK raporlarının cezaevi yönetimin taleplerine göre hazırlandığını aktardı. Kıran, “Türkiye’de yapılan yargı sistemlerinde siyasi mahpusların çok adil yargılandıklarını düşünmüyoruz. Cezaevlerinden çıkan bütün cenazeler siyasi mahpusların cenazeleri oluyor. Bir insanı düşüncesinden dolayı yargılıyorlar, cezaevine atıyorlar ve ölüm döşeğindeyken ya cenazesi veriliyor ya da ölümüne birkaç gün kala tahliye ediliyor ve dışarıda ölüyor. Bunlar sosyal devletlerin sorumluluğundadır” dedi.
‘Cezaevleri morglara dönüştürüldü’
Cezaevlerinde İdare ve Gözlem Kurullarının keyfi bir şekilde işletildiğinin altını çizen Kıran, “Bir mahpusun bize gönderdiği mektupta gardiyanlar tarafından mahpuslara ‘benim işim burada sizi rehabilite etmek, size istediğim şeyi yaparım, sizin infazınızı da yakarım’ diyor. Buradaki amaç, hem karşındaki insanı manipüle etmek hem de verileri toplayıp insanları hapiste tutmak. Cezaevinin her tarafında kamera var. Biz geçmişte bunun pratiğini yaşadık. Garibe Gezer’in katili kameralara yansımasına rağmen hiçbir şey yapılmadı. Cezaevleri morglara dönüştürüldü, özellikle siyasi mahpuslar açısından. Bir ülke neden alfabesinin 29 harfinde cezaevi yapar. Birkaç ay önce İmralı’da Abdullah Öcalan’ın disiplin cezası aldığı söylendi. Abdullah Öcalan tek kişilik hücrede disiplin cezası gerektirecek ne yapmış olabilir” diye sordu.
‘Tecrit hala ağır bir şekilde devam etmekte’
Hasta tutsakların sağlığa erişim hakkının engellememesi gerektiğini dile getiren Kıran, “Tek büyük problemimiz hapishanelerdir ve özellikle siyasi mahpuslar üzerinde devam eden tecrittir. Tecrit hala ağır bir şekilde devam etmekte. Eğer bir insan hastaysa ve tedaviye ihtiyacı varsa birinci sorumluluklarını ele alıp onu yerine getirmektir. Adalet Bakanı, Cezaevi Müdürlükleri ve yönetimlerinin insan ölümlerinde büyük bir sorumluluğu vardır. Bunu bir an önce çözüme ulaştırmalılar” diye belirtti.
Haber: Rabia Önver / JINNEWS