Bu haftaki eylemlerinde 31 yıl önce gözaltında kaybettirilen Bahri Kağanaslan için adalet talep eden Cumartesi Anneleri, ‘Barış için bir fırsat olasılığından söz edildiği bugünlerde geçmişin hatalarından ders alarak bu fırsatı değerlendirmek, çoğulcu, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anlayışla barış sürecini ilerletmek hepimizin sorumluluğudur’ dedi
Cumartesi Anneleri/İnsanları, gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 1022’inci kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi.
Karanfiller ve yakınlarının fotoğraflarını taşıyan Cumartesi Anneleri’nin eylemine çok sayıda hak savunucusu katıldı. Bu haftaki eylemde, 29 Ekim 1993’te Amed’de gözaltında kaybettirilen Bahri Kağanaslan’ın akıbeti soruldu.
Kürt meselesi bir insan hakları meselesi
Cumartesi Anneleri adına basın metnini İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Sekreteri Oya Ersoy okudu. Ersoy, Kürt sorununun çözümü ile ilgili gündemde yer alan tartışmalara değinerek, sorunun çözümüne dönük şiddet yöntemlerini eleştirdi. Bu yöntemin Türkiye’yi demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, huzur ve refahtan da uzaklaştırdığını vurgulayan Ersoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Barış için bir fırsat olasılığından söz edildiği bugünlerde geçmişin hatalarından ders alarak bu fırsatı değerlendirmek, çoğulcu, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anlayışla barış sürecini ilerletmek hepimizin sorumluluğudur. Kürt meselesinin bir insan hakları meselesi, demokrasi meselesi olduğunu, onu yok sayarak demokratikleşmenin mümkün olmayacağını şimdi her zamankinden daha yüksek sesle dillendirmeliyiz”
Araca bindirip götürdüler
29 Ekim 1993’te Amed’e bağlı Baroğlu köyünden alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Bahri Kağanaslan dosyasını kamuoyu ile paylaştıklarını belirten Ersoy, “Kağanaslan Ailesi ve köylüler üzerinde ağır bir koruculaştırma baskısı vardı. 29 Ekim 1993 tarihinde gece saat 01.30-02.00 civarında Kağanaslan Ailesi’nin kapısı çalındı. Kapıyı açtıklarında iki kadın ve bir erkekle karşılaştılar. Kendilerini örgüt militanı olarak tanıtan bu kişiler yiyecek istiyordu. Üzerlerinde kot pantolon ve deri ceket, ellerinde de uzun namlulu silahlar vardı. Köye iki otomobille gelmişlerdi. Araçlarına giderken kendilerini köyün köpeklerinden koruması için Bahri’nin de kendilerine eşlik etmesini istediler. Aracın yanına geldiklerinde Bahri’yi araca bindirip götürdüler” dedi.
Koruculuk dayatıldı
Kağanaslan ailesinin tüm başvurularına rağmen sonuç alınmadığını söyleyen Ersoy, “Aile, OHAL Valiliğine, DGM Savcılığı’na, Merkez Komutanlığına, Alay Komutanlığına ve Cumhuriyet Savcılığına başvuruda bulundu ancak sonuç alamadı. Olaydan 20 gün sonra Kuşlukbağı köyü korucularından Nafiz Çelik, aileye Bahri’yi jandarmada gördüğünü, para karşılığında yardımcı olabileceğini, Yüzbaşı Mithat Gül’ün de dahil olduğu 4 kişilik bir ekip olduklarını söyledi. Kardeşini arayan Naif Kağanaslan Diyarbakır Merkez Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Mithat Gül ile görüştü. Mithat Gül ona ‘sen korucu olmadıkça ve köyü koruculaştırmadıkça Bahri’yi göremeyeceksin’ dedi. Ailesinin tüm girişimlerine rağmen Bahri Kağanaslan’dan bir daha haber alınamadı” şeklinde konuştu.
Kaç yıl geçerse geçsin
Ersoy son olarak Kağanaslan’ın ve diğer tüm kayıpların akıbetinin soruşturulması çağrısında bulunarak, “Kaç yıl geçerse geçsin; Bahri Kağanaslan için, tüm kayıplarımız için, adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” diye vurguladı.
İSTANBUL