Özgür Ülke Gazetesi’nin bombalanmasının üzerinden 24 yıl geçti. Özgür basına dönük dünden bugüne süren baskıların üzerinde duran dönemin tanıklarından Hayrettin Çelik, saldırıların biçim değiştirerek devam ettiğini bildirdi.
Halk Gerçeği, Yeni Halk Gerçeği, Yeni Ülke, Özgür Gündem, Welat ve tekrardan Özgür Gündem gazetelerinin ardından sansür ve saldırı tehditleri altında yeni bir gazete 28 Nisan 1994’te yayın hayatına başlamıştı. 4 yıl gibi kısa bir sürede 6 gazete çıkaran özgür basın, çıkardıkları gazetelerin kapanmasının ardından “Özgür Ülke” ismi ile okuyucuların karşısına çıktı. Yayın hayatına başladıktan 239 gün sonra ise, geleneği olduğu diğer gazetelerin aksine 3 Aralık 1994’te bombalanarak kapatılmak istendi.
Gazete binaları bombalandı
3 Aralık’ı 4 Aralık’a bağlayan gece gazetenin İstanbul Kadırga’da bulunan teknik binası, Cağaloğlu’nda bulunan merkez bürosu ve Ankara bürosu aynı anda bombalı saldırıya uğradı. Saldırıda gazetenin ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız hayatını kaybederken, onlarca çalışanı yaralandı. Olayın faillerine dair hiçbir şey yapılmaz iken, saldırıda yaralananlar hastanede gördükleri tedavilerinin ardından gözaltına alındı. Saldırıya dair açılan soruşturmada ise, 24 yıldır herhangi bir sonuç çıkmadı.
‘Bu ateş sizi de yakar’
Bombalamaya rağmen sabah tekrar bayilerde olan Özgür Ülke Gazetesi, “Bu ateş sizi de yakar!” manşeti ile bombalanmanın talimatını verenlere yanıt verdi.
Yine aynı sayıda “Devletin en yetkili ağızları tarafından hedef gösterilen ve kapatılmak için çare aranan gazetemiz, Çarşamba günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun en önemli gündem maddeleri arasında yer almıştı. Gazetemizi susturma kararının alındığı toplantıda konuşulanlar, gazetemizin ismi anılmadan basına yansımıştı. MGK’nin gazetemize ilişkin son kararının ne olduğu üç gün sonra ortaya çıktı ve Özgür Ülke bombalandı” denilerek faillerin kim olduğuna işaret edildi.
Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Latife Tekin…
Özgür Ülke Gazetesi’ne yapılan bombalı saldırının ardından gazeteye adeta destek yağdı. Kimi aydınlar saldırıya yönelik tepkilerini Özgür Ülke’nin köşelerine yazdıkları yazılarla gösterirken, aralarında yazar Orhan Pamuk, Ahmet Altan, Latife Tekin, Murathan Mungan ve Lale Mansur’un da olduğu bir grup ise, sokağa çıkıp gazetenin “Ülke’ne Sahip Çık” manşetli sayısını dağıttı.
Belgesi yayınlandı
Gazetenin bombalanmasından sadece 3 gün önce, gazetenin bombalanması kararının alındığı MGK toplantısı gerçekleştirilmişti. Toplantıda Özgür Ülke, “bölücü yayınların susturulması” şeklinde hedef gösterilmişti. Cebinde “ölüm listeleri” ve “bertaraf edilecekler” listesi ile dolaşan dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in imzasının bulunduğu “Gizli” ibareli belge, bombalanan Özgür Ülke tarafından saldırının üzerinden 15 gün geçmeden yayınlandı.
Belgede ne denilmişti
Belgede doğrudan Özgür Ülke gazetesinin ismi verilerek şu ifadelere yer veriyordu: “Bölücü ve yıkıcı faaliyetlere destek verecek şekilde yayın yapan yayın organlarının faaliyetleri son günlerde devletin bekası ve manevi değerlerine açıkça saldırı şeklini almıştır. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik bu önemli tehdidin bertaraf edilmesi maksadıyla Adalet Bakanlığı’nca bu kadar suç duyurusu olmasına rağmen hukuken etkili bir şey yapılamamasının nedenlerinin belirlenerek, giderici önlemlerin alınmasına…”
İktidar, ‘Kendileri bombalamışlar’ dedi
Saldırıya dair yaptığı açıklamada “bertaraf edin” emrini, doğal emir olarak karşıladığını söyleyen dönemin Hükümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna ise, gazetenin bombalanmasını “Türkiye’yi zor durumda bırakmak için kendi kendilerini bombaladıklarını düşünüyoruz” şeklindeki skandal sözlerle açıklıyordu.
Devam edince kapatıldı
Yapılan bu açıklamalar ile bombalama meşrulaştırılırken, 2 Şubat 1995 tarihinde gazete bu kez alınan kararla kapatıldı. Yayın hayatına başladığı günden beri sansürün hedefinde olan gazetenin 247 sayısından 220’si hakkında toplatma kararı verilmişti.
35 gazete daha çıktı
Özgür Ülke gazetesinden sonra özgür basın geleneğinden 35 gazete daha yayın hayatına başladı. Bazıları günü birlik kapatılırken, bazıları da haftalar içerisinde kapatıldı. Son olarak yayın hayatına 23 Ağustos 2016 tarihinde başlayan Özgürlükçü Demokrasi gazetesi ise, 28 Mart 2018 tarihinde İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı ile kapatıldı. TMSF’ye devredilen gazetenin çalışanlarının bir çoğu gözaltına alınarak, tutuklandı. Gözaltına alınanlar arasında gazetenin kapıcısı, aşçısı da bulunuyordu.
‘Tüm planları bozuldu’
Özgür Ülke gazetesinin çalışanı ve uzun yıllar Türkiye’de gazetecilik yapıp, hakkında açılan davalardan kaynaklı yurt dışına çıkmak zorunda kalan Hayrettin Çelik, gazetenin bombalanması sırasında yaşadıklarını anlattı.
Gazetenin bombalanmasıyla bir geleneğin önünün kesilmek istendiğini dile getiren Çelik, “Oysa ertesi gün aralarında Türkiye’de hatırı sayılır birçok gazeteci, yazar ve aydının da olduğu yüzlerce gazeteci İstanbul Beyoğlu’nda gazeteyi sattılar. Yani susturmak istedikleri gazete ertesi gün yine yayındaydı ve ‘Bu ateş sizi de yakar’ manşetiyle okuruyla buluşuyordu. Çünkü gazete yönetimi aynı gün toplanıp ‘bu yönelime en iyi cevap gazeteyi çıkarmaktır’ diyordu ve öyle de yapıldı. Tabii ki gazetenin ertesi gün çıkması tüm planlarını bozdu” diye konuştu.
‘İktidarın temel hedefiydi’
Özgür Ülke gazetesini “Türkiye’de gerçek anlamda muhalif bir ses olan, tüm baskılara karşın dimdik ayakta duran, onlarca şehidinin yolunda hakikatin takipçisi olan bir gazeteydi” sözleri ile tanımlayan Çelik, şöyle devam etti: “Bu açıdan bakıldığında Özgür Ülke Gazetesi Özgür Basın Geleneğinin takipçisi ve yürütücüsüydü. Dönemin iktidarları tüm basın ve medya kuruluşlarını birer savaş aracına dönüştürmüş, buna karşı duran ve ısrarla hakikati kamuoyuna yansıtan bir rol oynuyordu Özgür Ülke. Bu açıdan dönemin iktidarının temel hedeflerinden biriydi. Çünkü Kürtlere yönelik topyekûn savaş ilan edilmiş, binlerce köy yakılmış, milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiş ve siyasi temsiliyetten yoksun bırakılmıştı. Böylesi bir dönemde gazete önemli bir misyon yüklenmiş ve bu yaşananları günübirlik kamuoyuna yansıtma mücadelesi veriyordu.”
‘Topyekun savaş çerçevesinde yöneldiler’
Aynı zamanda Özgür Ülke’nin yaşananlar karşısında sorumluluk bilinci ile hareket eden bir gazete olduğunun altını çizen Çelik, “Yürütülen kirli savaşı deşifre ediyordu. Çünkü gazeteciliğin bu yaşananlar karşısında sessiz kalınmaması gerektiğine inanıyordu” dedi.
O dönemde aynı zamanda Kürtler adına giderek yükselen ve büyüyen bir özgürlük mücadelesinin söz konusu olduğunu hatırlatan Çelik, ”Onun için de dönemin iktidarı Doğru Yol/SHP iktidarı Kürt Özgürlük mücadelesine yönelik başlattığı topyekun savaş çerçevesinde; Kürt halkının gözü, kulağı ve sesi olmaya çalışan Özgür Ülke Gazetesini de ortadan kaldırmaya karar vermişti” sözlerini kaydetti.
‘Onlarca çalışanı katledildi’
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: ”Hatırlatmakta fayda var; daha önce zaten bu geleneğin onlarca çalışanı faili belli kişilerce katledilmişti, büroları bombalanmış, birçok çalışanı da kaybettirilmişti. Nazım Babaoğlu bunlardan biridir. 10 Aralık 1993 günü yani bombalandıktan bir yıl önce, merkez ve büroları basılmış yüzü aşkın çalışanı gözaltına alınmıştı. Yani bunca yönelime rağmen susturamadıkları gazeteyi tamamen ortadan kaldırmaya karar verdiler ve 3 Aralık 1994 günü de gazete merkezini bombaladılar.”
‘Saldırı biçim değiştirerek devam ediyor’
24 yılda Türkiye’de basına yönelik baskılarda sadece biçimin değiştiğini kaydeden Çelik, “Yani o dönem gazete bombalayan ve insan öldüren zihniyet tabi ki değişmedi. Dediğim gibi biçim değişti sadece” dedi. ”O dönem gazeteyi bombalayan zihniyet, şimdi ekonomik olarak bombalıyor, o dönem gazeteci öldüren zihniyet şimdi zindanlara atıyor” ifadesini kullanan Çelik, sözlerini şöyle tamamladı: ”Özünde hiçbir değişiklik yok. Ancak buna karşın gücünü paradan ziyade halktan alan Özgür Basın geleneği giderek büyüdü, sınırları aştı ve medya alanında da kendisinden söz ettirir hale geldi. 1990’larda bir gazete kapandığında kısa süreli de olsa insanlar gelişmelerden bihaber kalırdı. Çünkü basın ve medya tamamen iktidarların denetimindeydi. Şimdi ise iktidar neredeyse tüm medya alanlarını kendi denetimine aldığı halde yine de bu geleneği engelleyemiyor.”
Kaynak: MA / Yasin Kobulan