Derneklerinin ‘Dilleriniz Allah’ın renkleridir’ sözüyle çalıştığını belirten DİYADER Başkanı Ekrem Baran, ‘Biz sadece Kur’an’ın emirlerini uyguladık’ dedi
Kürtçe hutbe ve vaaz verdikleri gerekçesiyle Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin (DİAYDER) başkan, yönetici ve üyesi 22 din alimi hakkında “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla açılan davanın 18’inci duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi’nin 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. İki gün sürecek olan duruşmanın ilk gününde, bazı yargılananlar ve avukatları hazır bulundu.
‘Hakkı bilip söylemeyen dilsiz şeytandır’
Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, yargılananların savunması alındı. Mehmet İnan, “Ben ömrüm boyunca hak, hukuk, barış için mücadele eden biriyim. İmam olduğum için çok konuşuyorum. Çok konuşan hata yapar derler. Ama suçlandığım şekilde bir hatamın olduğunu düşünmüyorum. Ben bir yerde konuşunca aramızda Kürtçe bilmeyen var mı diye sorarım. Çünkü 1 kişi bile Kürtçe bilmezse ben Türkçe vaaz ederim. Dolayısıyla ben dini tebliğ etmekle görevliyim, herkes gibi. Peygamberimiz, ‘Hakkı bilip söylemeyen dilsiz şeytandır’ der. O yüzden ben hiçbir yerde dilsiz şeytan olmak istemediğim için hakkı söylemişimdir. Görevim dolayısıyla tebliğler yaptım. Yine televizyon ve sosyal medya konuşmalar yaptım. Ama asla herhangi bir cemaate ve örgüte yönelik bir açıklamam olmadı. Sadece toplum barışı adına konuşmuşumdur” savunmasında bulundu.
Zerdüşt’ten bahsetmek ‘suç’ sayılmış
Aygün Ayhan da “Suruç’a gitmem suç olarak sayılmış. Evet o dönem Kobanê olayları vardı. Ben de gittim, bunda da bir suç yok. Konuşmalarım da sadece bir mescit de Zerdüşt’ten bahsettim, diye beni örgütle iltisaklı yapmışlar. Allah, ‘Siz doğru yolda olduktan sonra kimsenin düşüncesi önemli değildir’ diyor. Ben de doğru yoldan ayrılmayacağım” dedi.
‘Sadece Kur’an’ın emirlerini uyguladık’
DİAYDER Başkanı Ekrem Baran ise Şafii mezhebi çerçevesinde dini çalışmalar yaptıklarını kaydederek, yasal bir dernek olduklarını söyledi. Baran, “Biz hiç kimseden emir almadık. Sadece Kur’an’ın emirlerini uyguladık. Derneğimiz ‘dilleriniz Allah’ın renkleridir’ sözüyle çalışmaktadır. Bizim dernek bünyesinde çok sayıda mescit var ve hepsi dini çalışmalar yapmakta. Derneğimizin örgütle bir bağlantısı yoktur. Derneğimizin kuruluş amacı altında bulunan Şafii mezhebinde din çalışmaları yapan mescitleri bir araya getirmektir. Ben bir din alimiyim ve dini yükümlülükleri anlamak zorundayız. Bunun dışına da çıkmamız mümkün değil. Dosyaya genel olarak baktığımızda herhangi bir örgütle ilgili herhangi bir bağlantımızın olmadığı görülecektir” ifadelerini kullandı.
‘Komşularımıza bile yardım veremiyoruz’
Dernek giderleri için üyelerden para topladıklarını söyleyen Baran, “İddianamede parayı örgüt adına toplamışız gibi gösterilmiş. Biz o paraları dini çalışmalarımız için harcadık. Biz tüm siyasi, sendikal yapılarla görüşürüz. AKP’lilerle görüştüğümüz de oldu. Derneğimize AKP’ye kayıtlı üyelerimiz de vardı. Bizim Saadet Partisi, CHP, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile de ilişkimiz oldu. Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile de ilişkimiz oldu. Bazı fakir ailelere İBB’nin yardım yapması için önerilerde bulunduk. Bize bazı yardım kartları verdiler. Biz de kimin ihtiyacı var ise onlara verdik. Kürt, Türk fark etmez, herkese o yardımları yaptık. Bunların hepsi telefon görüşmelerinde de mevcut. Telefon görüşmelerinde herkese yardım kartları verdiğimiz görüldü. Bazı dernekler Afrika’ya kadar yardım gönderiyor. Onlara bir şey diyen yok. Ama biz komşularımıza bile yardım veremiyoruz. Ayrıca Diyanet, Şafii mezhebinde imamlar atamıyor, sadece Hanifi mezhebindeki imamları atıyor. O yüzden bizim derneğimiz milyonlarca Kürt Şafii için önemlidir” şeklinde konuştu.
‘Soruşturma hukuka uygun başlatıldı’
Ardından söz alan Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Serhat Çakmak, esas hakkındaki mütalaada DİAYDER’in “örgüte bağlı” olduğu iddia edildiğini ve bunun gizli tanıklara dayandırıldığını kaydetti. Soruşturmanın hukuka uygun başlatılmadığını vurgulayan Çakmak, “Burada yargılanan herkes hakkında somut bir delil olmadan soruşturma başlatılmış. Kuvvetli suç delilleri olmadığı halde ‘örgüt üyeliği’ suçlaması yapılmış. Bu yönüyle biz soruşturma aşamasından bu yana tanıkların dinlenmediğini de belirtmek isterim. Tanıkların önceden verdiği beyanlarda da müvekkillere suçlama yöneltilmemiş. Bu andan itibaren hukuka aykırı delil tartışmasını dikkate almanız gerekir” diye konuştu.
‘Tanıkların beyanları çelişkili’
Gizli tanık ifadelerine değinen Çakmak, “Bir gizli tanığa 5 dakika boyunca ‘örgütsel toplantının nerede yapıldığı’ soruldu. Tanık her defasında başka bir yer söyledi. Hatta tanık, Murat Karayılan’ın DİAYDER’den kanı durdurmaları için çağrı yaptığına dair bir toplantı yapıldığını iddia etti. İfadesinde çokça çelişkiler mevcut. Bir diğer gizli tanık Padişah’ın ifadelerine baktığımızda da örgütün 5 ayaklı sistemini açıkladı. Meslektaşlarımız sordu, ‘Bu 5 ayak nedir’ diye. Padişah, ‘Bilmiyorum’ dedi. Bazı imamları tanıdığını söyledi. Sonra yüzleşme yapıldı ve tanımadığını söyledi. Derneğin yeri de Diyarbakır’da olduğunu ve çalışmalarının sadece Diyarbakır’da olduğunu iddia etti. İstanbul’a hiç değinmedi. Bizim müvekkillerimiz de sadece İstanbul’da çalışmalarda bulundu. Bu bile büyük bir çelişkidir” diyerek, tüm yargılananların beraat edilmesi gerektiğini vurguladı.
‘İmamlar niye yargılanıyor’
Çakmak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyada çok sayıda mezhep ve mezheplerin altında da dini referanslar bulunmakta. İnsanlar da buna bağlı olarak yaşamakta. Müvekkiller, bu noktada Şafii mezhebine bağlı. Onlar da dinlerini daha rahat yaşamak için bir araya gelmişlerdir ve bunun için dernek kurmuşlardır. Dini ritüellerini yaşarken, bu insanlar siyasi düşüncelerini açıklayamazlar mı, açıklarlar. Ama cemaat ve tarikatların devlet bürokrasisinde ne kadar etkili olduklarını görüyoruz. Bunların bakış açılarını mahkemelerde ve başka yerlerde de görüyoruz. Ancak yargılanmıyorlar. Peki, niye Şafii mezhebinde olanlar yargılanıyor. ‘Kobanê’ye saldırmak Allah’ın emirlerine aykırıdır’ diyen imamlar niye yargılanıyor.”
‘Elle tutulur delil yok’
Bir kısım yargılanan avukatı Nuri Mehmetoğlu, “DİAYDER üyelerinin Kürtçe takvim yayınlaması, zoom uygulamasıyla toplantı yapması ‘örgütsel faaliyetler’ olarak değerlendirilmiş. 1 yıl boyunca müvekkil Ekrem Baran ve Sefa Mehmetoğlu dinlenmiş. 1 yıl boyunca sadece 2 dakikalık bir şey bulmuşlar ki onlar da suç değildir. Yine iddianameye mescide ya da camiye götürüp üstünde namaz kıldıkları seccadeleri eklemişler. İddianamede ‘yeşil renkli seccade’ denilmiş. Örneğin bunda ne var, hiçbir şey. Ama buradan nasıl suç çıkarabiliriz, diye düşünmüşler. Ayrıca gazeteler, televizyonlara verdikleri röportajlar ve yazıların tamamı ise ifade özgürlüğü kapsamındadır. Dolayısıyla elle tutulur bir delil yok” diyerek, tüm yargılananlar hakkında beraat talebinde bulundu.
‘Usule aykırı delil elde edilmiştir’
Bir kısım yargılanan avukatı Ferdi Yamar, dosya kapsamında yapılan araştırma ve soruşturmaların “hukuki” olmadığını belirtti. Yamar, “Söz konusu dosyada telefon dinlenmesi soruşturma başlatılmadan önce yapılmış. O yüzden bu görüşmelerin çıkarılmasını talep ediyoruz. Yani dosyada usule aykırı delil elde edilmiştir. DİAYDER’e üye olmak suç sayılmış ama bu yasal derneğe üye olmak suç değildir. Bazı müvekkillerimiz derneğe de üye değildir. Bazı müvekkillerimiz sadece HDP’de çalışandır. Ancak HDP illegalize edildiği için orada yapılan çalışmalarda illegal olarak değerlendirilmiş. Bütün görüşmeler ya da sıradan hayata dair konuşmalar ya da siyasi faaliyetler olan basın açıklaması şeklindedir. Yine sadece telefon görüşmeleriyle bir suçlama olmaz. Bunun yan delillerle desteklenmesi gerekmektedir. Suç unsuru oluşmamıştır. Bu yüzden beraat talebinde bulunuyoruz” ifadelerini kullandı.
Diğer bir kısım yargılanan ve avukatları, çalışmalarının tamamen İslamiyet dininin Şafiilik mezhebi çerçevesinde yapıldığını belirterek, beraat talebinde bulundu.
Duruşma, savunmalarının tamamlanması için yarın devam edecek.
Haber: MA