Türkiye; Suriye, Lübnan ve İsrail eksenli cereyan eden tablodan panikledi. Çünkü Kürt jeopolitiği, I. Körfez Savaşı’ndan, II. Körfez Savaşı’ndan, 2010 Arap Baharı’ndan, 2011 Suriye iç savaşından güçlenerek çıkmıştı. Çatışmalar Rojava doktrinine ilgiyi artıracak. Panikle Bahçeli sahneye çıkarıldı
Mehmet Ali Çelebi
Aksa Tufanı bir yılı aşarken İsrail inisiyatif alarak suikastleri Hamas ve Lübnan Hizbullahı’nın liderleri ve komuta kadrosuna kadar taşıdı. Hamas Lideri İsmail Haniye’ye düzenlenen suikastten sonra Hamas’ın yeni lideri seçilen Yayha Sinvar, göreve geldikten yaklaşık iki buçuk ay sonra Gazze-Refah’ın Tel Sultan Mahallesi’nde öldürüldü. (16-17 Ekim 2024) ABD istihbarat verdiğini ve alandı daralttığını gizlemedi, Sinvar bir devriye sırasındaki çatışma sonrası girdiği bombardımanda yıkılmış evde tank ateşiyle öldürüldü. Hamas’ın kurucularındandı. Kurucu Lider Şeyh Ahmed Yasin’e yakın isimlerden biri olarak öne çıkmış, kurduğu Mecd Gücü ile de tanınır olmuştu. İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın istihbarat birimi Mecd Gücü ile İsrail’e ajanlık yapan Filistinlileri açığa çıkarmaya çalışıyordu. Bazılarının infazında bizzat görev aldığı ortaya çıktı. 1989’da tutuklanıp dört kez ömür boyu hapis cezası alması da bilgi sızdırmaktan tutukladığı Filistinlileri öldürmekten olacaktı. 22 yıllık hapis sonrası Ekim 2011’de er Gilad Şalit’le takas edilen bin yirmi altı kişi arasındaki Sinvar, Aksa Tufanı’nın baş aktörüydü. İran dini lideri Hamaney bunu taziye mesajında vurguladı: “Direnişin ve mücadelenin parlayan yüzüydü; Zalim ve saldırgan düşmanın karşısında çelik kararlılıkla durdu; düşünce ve cesaretle ona tokat attı; onarılmaz 7 Ekim darbesini bu bölge tarihine hatıra olarak bıraktı…” (Mehr Türkçe /19.10.2024)
İsrail’in Gazze’de büyük yıkıma yol açan, on binlerce can kaybına ve yüz binlerce kişinin mültecileşmesine neden olan bombardıman sonrası Hamas’ın direnci, İran, Katar ve Türkiye gibi ülkelerin desteğine rağmen büyük oranda kırıldı. Öyle ki Aksa Tufanı’da İsrail’e 5 bin roket fırlatan Hamas, yıldönümünde 5 roket fırlatma takati bulabildi.
Haniye suikasti ve cihazlarla tasfiye hamlesi sonrası, Lübnan Hizbullahı lideri hedefe kondu. Gazze ile dayanışmak için savaş cephesi açmasa da İsrail ordusunun önemli kısmını meşgul edip kuzeye kaydırmaya yol açmak için aralıklarla roketler atan Lübnan Hizbullahı’nın Lideri Hasan Nasrallah, Şi nüfusunun yoğunlaştığı, Hizbullah’ın ana karargahlarının olduğu Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Dahiye semtinde İsrail uçaklarının nokta istihbaratına dayanan hava saldırısında öldürüldü. (27 Eylül 2024) Nasrallah, vurulan 6 bloktan oluşan binaların birkaç kat altındaki ana karargahta komutanlar ve İran generalleriyle birlikte hayatını kaybetti. İsrail’in 4 Ekim 2024 Cuma günü de yine Dahiye bölgesine sınır Beyrut Refik Hariri Uluslararası Havalimanı yakınına hava saldırısı düzenleyip Hasan Nasrallah’ın yerine geçecek isimler arasında gösterilen Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin’i öldürdü. Haşim Safiyuddin, Naim Kasım veya İbrahim Emin es-Seyyid’in yeni lider olacağı konuşuluyordu. İstihbarat kaçağı, üst kadrolar arasında sızıntı yoğun olunca Eylül-Ekim 2024 içinde yine çok sayıda Hamas ve Hizbullah komutanı nokta operasyonlarla öldürüldü.
İsrail, yeni lider hedefinin Aksa Tufanı başladıktan sonra katılan İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale olduğunun işaretini verdi. Haftanın ilk günü 21 Ekim 2024’te İsrail, Şam’ın Mezze (Mezzah) Mahallesi’nde bir araca hava saldırısı yaptı. Ölenlerden birinin Ebu Hasan diye bilinen Hizbullah-Suriye silah akışını sağlayan komutan ve Ebu Abdullah olduğu basına yansıdı. Mezze Mahallesi, İran Büyükelçiliği ve konsolosluğunun bulunduğu, İran Devrim Muhafızları ve Lübnan Hizbullahı’nın karargahlarının olduğu mahalleydi. Bu son saldırıda hedefin Ziyad Nahale olduğu basında yer aldı. Nahale, Hamas liderleriyle birlikte sık sık İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney tarafından ağırlanan isimlerdendi. Hamaney, Nahale ve ekibiyle 28 Mar 2024’te Tahran’da görüşmüştü. Hamaney; yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin töreni için Tahran’a geçtiklerinde de 30 Temmuz 2024’te Nahale ve Hamas Lideri Haniye’yi birlikte ağırlamıştı.
Suriye’den dönenler ve Hizbullah’ın keskin saldırısı
Suriye’de SMO ve HTŞ gibi yapılara karşı meskun mahal savaş deneyimi olan Hizbullah birliklerinin bir kısmın Lübnan’a geri dönmesiyle toparlanmaya çalışan Lübnan sahasındaki Hizbullah komutanlıkları, ayakta olduklarını göstermek, taraftarlarının çöken moralini yükseltmek için Aksa Tufanı sonrası en keskin saldırılarını yaptı.
Hizbullah güçleri 13 Ekim 2024’te füzelerle İsrail hava savunma sistemini meşgul edip Dronları Hayfa’nın güneyindeki Golani Tugayı üssüne gönderdi ve üssü bombaladı. Yemekhane isabet aldı, 4 kişi öldü, 58 kişi yaralandı. Saldırı sırasında İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin de karargahta olduğu ileri sürüldü. Hizbullah, 19 Ekim 2024 Cumartesi yani Şebat günü de İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Tel Aviv ile Hayfa arasındaki antik kıyı kasabası Kayserya’d (Caesarea) bulunan konutuna dron saldırısı düzenledi. Bir dron konutun yakınında patladı. Netanyahu ve eşinin saldırı sırasında evde değildi. Netanyahu, İran’ın kendisine suikast girişiminde bulunduğunu söyledi. Netanyahu hafta sonları burada kaldığı için ve önünde zaman zaman protestolar olduğu için bilinen bir yerdi. Hizbullah moral arıyordu. İran da, kendisine misillemeye hazırlanan İsrail yönetimini, ABD ile, kritik nükleer ve petrol tesislerini ve yönetimdeki isimleri vurup vurmayacağı pazarlığı yaparken frenlemek istiyordu. İran “kritik yerleri vurursan, biz de liderleri hedef alırız” mesajı vermeye çalışmıştı. “Bugün bana ve eşime suikast düzenlemeye çalışan İran ajanları acı bir hata yaptı” diyen (NTV /19.10.2024) Netanyahu İran’la füze düellosunda çıta yükseltebilir.
1701’in revizyonu, FKÖ denemesi
İsrail, muhtemelen Yahya Sinvar’ın cenazesini, Hamas’ın elindeki rehinelerle takas etmek için kullanmaya çalışacaktır. Joe Biden-Kamala Harris yönetimi ise 5 Kasım 2024 ABD’deki başkanlık seçimi öncesi bazı rehinelerin bırakılıp ABD vatandaşları ile poz vererek Trump’ın yükselişini kırmayı hesaplıyor.
İsrail’in hedefi Lübnan yönetimini ve güç merkezlerini sıkıştırıp 2006’daki Hizbullah-İsrail Savaşı sırasında BM Güvenlik Konseyi’nin 11 Ağustos 2006’da çıkardığı, Hizbullah, İsrail ve Lübnan’ın kabul ettiği 1701 sayılı kararını uygulatmaktı. Bu karara göre Hizbullah, Litani Nehri’nin kuzeyine çekilecek, güneyde silahlı güç bulundurmayacaktı. Ancak İsrail üst ve orta lider kadrosunu yok edince bu planı revize edip maksimalist talepler ortaya koydu.
İsrail ABD’den, Ekim 2024’ün son haftasına girilirken Lübnan’da ateşkes için 1701 sayılı BMGK kararının uygulanmasının yanında, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını, Lübnan hava sahasına sınırsız erişimin kabul edilmesini, istediğinde Lübnan hava sahası üzerinde operasyon yapmasının kabul edilmesini istedi.
Bölgedeki çatışmaların uzamasında rolü olan isimlerden Joe Biden’ın kıdemli danışmanı Amos Hochstein de geçtiği Beyrut’a (21.10.2024) 1701 kararına uyulmadığı vurgusunu yapıp ABD’nin yeni bir formül üzerinde çalıştığını söyledi.
İsrail ‘1982 Tunus stratejisi’nin peşinde. İsrail, Beyrut’u işgal ettikten sonra Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Lideri Yaser Arafat dahil, savaşçıların 21 Ağustos 1982’de Beyrut gibi kentlerden çıkmaya zorlanması gibi bir sonuca varmak istiyor. Uzlaşma sonucu bazı ülkelerin gözetiminde FKÖ çıkıp Tunus’a geçmişti. Hasan Nasrallah’a ve üst kadroya suikastler sonrası Hizbullah da FKÖ gibi bölgeden çıkarılmak isteniyor.
Lübnan Kuvvetleri Partisi Lideri Samir Caca gibi etkili olan isimler de Hizbullah’a karşı ses yükseltti. Örneğin İran Meclisi Başkanı Galibaf’ın Beyrut’ta görüşmeler yapması ve Dahiye’deki İsrail’in vurduğu binaları ziyaret etmesine (12.10.2024) Samir Caca tepki göstermiş, savaşı İran’ın yönettiğini söylemişti. Şark-ul Avsat’a konuşan Caca, “Hizbullah’ın performansıyla temsil edilen devletçik kavramı Lübnan’ı mevcut duruma getirdi. Kalan Hizbullah grupları İranlı subaylar tarafından yönetiliyor. Bu nedenle savaş tamamıyla İran’ın çıkarlarına göre yürütülüyor” dedi ve Hizbullah “devletçiği”nin geri dönüşünü istemediğini söyledi. (Şark-ul Avsat Türkçe /18 Ekim 2024)
Günün sonunda ABD ve İngiltere bu korku ikliminden yararlanarak, kendi hegemonyalarını perçinlemek için çok kutuplu alan yaratmaya çalışan rakipleri Çin ve Rusya’yı çelmeleyecek güç olarak gördükleri İsrail’e her türlü silahı göndermiş, siviller katledilmesine rağmen Netanyahu yönetimine destek olmuştur. Stratejik tehdidi okuyan İran ise, Hamas’ı da, Hizbullah’ı da mayın sahasında, ateş içinde bıraktı ve uzaktan ikircikli kıvranarak izlemek durumunda kaldı.
Değişen dengelerin Türkiye’ye etkileri
Gazze, Lübnan, İran, Suriye ekseninde değişen dengelerin artçı şokları Türkiye’yi etkiledi. İsrail, İran’ın “Direniş Ekseni” olarak görüp desteklediği iki önemli aktör karşısında inisiyatifi ele geçirince Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beşar Esad’a bir an önce yeniden yüz yüze görüşme çağrısı yaptı. TSK birliklerini ve SMO gruplarını çekme garantisi isteyen Esad görüşmeye yanaşmayınca Ankara’nın hem Irak hem Suriye coğrafyasında Türkiye, Irak, İran, Suriye, Rusya, KDP altılı ortak operasyon hevesi, Rojava’daki bütün halkların ve toplumsal kesimlerin karar alma süreçlerine doğrudan katılmış olduğu Komünal Demokrasi inşasına son verme hevesi havada kaldı.
Suriye, Lübnan ve İsrail eksenli cereyan eden tablo; Kürt meselesi nedeniyle dış politikası prangalanmış ve başka güçlere su taşır duruma gelmiş, vermedik kapitülasyon kalmamış, yürümeye çalıştığı emperyal-ırkçı zeminlerde kraterler oluşmuş Ankara’da paniği arttırdı. MHP-Bahçeli sahneye çıkarıldı.
Devlet aklı gidişatı okuyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis açılış (01.10.2024) konuşmasında İsrail’in hedefinin Türkiye olduğunu söylerken, birleştirici olmaktan, yeni Anayasa hazırlamaktan söz edince MHP’nin Başkanı Devlet Bahçeli, konuşma bitince DEM Parti eşbaşkanlarına giderek tokalaştı. Bahçeli resepsiyonda sorulunca da “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” demişti. (TRT Haber/01.10.2024) Kuşkular dile getirilince sonraki günlerde de doğaçlama ya da siyasi nezaket için olmadığını söylemiş, Erdoğan da destek açıklaması yapmıştı. 22 Ekim 2024 Salı günü partisinin Meclis grup toplantısında bir pencere daha açan Bahçeli, tarihin dönüm noktaları olduğunu söylüyordu. Tecridin kaldırılmasından, “umut hakkı”ndan, Öcalan’ın DEM Parti Grup toplantısında konuşmasından söz açan Bahçeli “Belki bugünden sonra tarihin akışı daha farklı olacaktır… Tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşsun” diyor, ‘umut hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önünün ardına kadar açılabileceğini söylüyordu. (AA/ 22.10.2024)
Kürtler, İran, Suriye, Kıbrıs…
Neden bu çıkışlar yapıldı? Çünkü 1- Türkiye dış politikası Kürt meselesi nedeniyle bazı ülkelere ipotek ediliyor, sıkışmışlık yaşanıyordu. 2; Erdoğan ve devlet politikasını şekillendiren askeri-sivil bürokrasi, sıkışmışlığı aşmak için en çok direnebilecek MHP üzerinden başlangıç yapmak istiyordu. Kürt meselesini çözmek yerine savaş ve militaristleşen ekonomi sistemi çürütmüş, 3Y’yi şahlandırmış: Yoksulluğu, yolsuzluğu, yağmayı… Bunun topluma yansımaları dehşet verici olmuştu. İstanbul gibi yerlerde IŞİD’vari şekilde kadınların başlarının kesilmesi, uyuşturucu ticaretinin okul önlerine kadar inmesi, Interpol’ce aranan yabancı uyuşturucu mafya liderlerinin Türkiye kentlerini mesken tutmaları çürümenin boyutlarıydı. Kolombiya, Meksika’nın kopyası gibi, mahkeme başkanları (Kobane Davası’nda Mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak gibi), savcılar (Adana Terör Suçları Soruşturma Bürosundaki Cumhuriyet Savcısı Osman Yarbaş ve kurye yaptığı polisler), polisler (Sinan Ateş cinayetindeki polisler, Murat Kartal’ı gözaltına alıp çeteye teslim ederek öldürten ve araziye gömdüren polisler gibi) baronların organizasyonlarında çıkıyordu. Savaş ekonomisi çarkını döndürmek için özelleştirmelere yüklenmiş hastaneler ticarileştirilmişti. Yeni Doğan Çetesi’nin devletten daha fazla para alabilmek için bebekleri nasıl özel hastanelerin yoğun bakımlarında günlerce tutup ölüme gönderdiğinin ortaya çıkması, ses kayıtlarında ölümler üzerinden söylenen sözler, paraları eğlence mekanlarında yemelerden söz edilmesi yozlaşmayı, çürümeyi özetliyordu. Devlet toplumsal kopuşları önlemek, meşruiyet krizini aşmak istiyordu. Kürt meselesini Kürtlerin istediği gibi çözme niyeti olmasa da bir yerden başlamak, ya da başlıyor gibi yapmak gerekiyordu.
3-Çünkü Oradoğu’da yeni denklemler, yeni saflaşmalar ortaya çıkarken, yeni enerji koridorları şekillenirken, savaş açılışa İran’ın da dağılabileceği, Kürtlerin sıyrılıp yeni sıçramalar yapabileceği endişesi Ankara semalarını kaplamıştı.
4 Çünkü Kürt jeopolitiği, Kürt dinamikleri, I. Körfez Savaşı’ndan, II. Körfez Savaşı’ndan, 2010 Arap Baharı’ndan, 2011 Suriye iç savaşından güçlenerek çıkmıştı. Sömürüsüz hayat, adalet, eşitlik, özgürlük sütunları üzerine bina edilen “Jin Jiyan Azadi” kuramıyla bölge uluslarını etkilemişti. Kürtlerin bu girdaptan da güçlenerek çıkacağı paniği devlet aklını sarmıştı.
5- Türkiye, Ortadoğu politikada yol kenarına itilmeyi durduramazken Kürtlerin yıldızı parlıyordu. Kürt direncini tasfiye edemediği gibi, Anti-Kürt dış politikada kraterler oluşmuştu.
6-İsrail, Beyrut’a yoğun hava saldırısı başlatınca, İran’ın vekil güçlerinin komutanlarını suikastlarla öldürünce Türkiye hamasi nutuklar atmaktan başka bir şey yapamıyordu. Türkiye Ortadoğu’nun başat gücü olma hevesindeyken bir anda anonim korolar arasında kaybolmaktan korkuyordu.
7- Irak ve Suriye’nin direnci azalırken, İran gücü törpülenip bazı ülkelerden el çekip içe kapanma evresine girerken Kürt yükselişi yaşanıyordu. AKP-MHP koalisyonu, Kürtlerin yeni ittifaklar kurabileceği telaşının girdabına kapılmıştı.
8- Endişeye göre Suriye’de güç bulunduran İran ve Suriye’nin Kürtlerle anlaşması, Rusya’yı da frenleyecekti. Bu durumda Türkiye’nin Suriye’deki rüyasını tamamen yok edecekti.
9-İsrail’in de Kürtleri ikna edip ittifak kurması, Tel Aviv’in askeri teknolojisinden ve bölgedeki manevra gücünden Kürtlerin yararlanacağı evhamına kapılmıştı Türkiye.
10-Endişelerine göre İsrail, Türkiye’nin Kürtlere operasyonlarını desteklemekten vazgeçerse, İsrail, Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden geçirilmesine engel olacaktı.
11-İsrail, Kıbrıs karasuları ve Kıbrıs etrafındaki doğalgaz alanlarında, arama faaliyetlerinde Türkiye’ye set çekecekti Yunanistan ile birlikte. ABD de bu ülkelere destek verirse Türkiye, Akdeniz’den kendi kara sularına kadar çekilecek, Mısır ile normalleşmesi de Libya’daki Trablus hükümetiyle yaptığı deniz yetki alanı anlaşması da berhava olacaktı.
12-Kürtlerle İran ittifak kurarsa Türkiye’nin Husiler Aden Körfezi ve Kızıldeniz’e yaklaşan ticaret gemilerini, petrol gemilerini vurmasıyla hızlandırdığı Kalkınma Yolu Projesi’nin de kadük kalacağı korkusu yaşanıyordu. Kalkınma Yolu’nda planlanan demiryolunun ve enerji yolunun Hesekê ile Dêrazor hattında M4 Karayolu üzerinden Lazkiye’ye ve Akdeniz’e bağlanması planıyla Suriye’yi ikna gayreti de boşa düşecekti.
13-İran, Irak’ı etkilerse, İsrail de ABD’yi etkilerse Türkiye’nin Federe Kürdistan ve Rojava’ya hava ve kara saldırıları, SİHA saldırıları da frenlenir diye korkuyordu.
14-İran, Irak, Suriye enerji kaynakları Kürt kentleri üzerinden yeni enerji koridoruyla Akdeniz’e bağlanırsa Türkiye büyük bir gelirden ve siyasi etkiden yoksun kalabilirdi.
15-İran’a savaş açılırsa, İran’daki Kürtlerin kopuş yaşayacağı, bunun Türkiye’yi altüst etmeye yeteceği korkusu vardı. Hatırlanırsa İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Eylül 2024’te BM Kurulu için bulunduğu New York’ta İranlılarla buluşmasında “Eğer İran’da mevcut şartlar böyle devam ederse, İran’ın bütünlüğü korunamayacak. Bağımsız Türk, Kürt, Beluç ve Arap devletleri kurulabilir” demişti.
16-Türkiye ve Yunanistan karasularının Ege Denizi’ndeki genişliği 6 deniz mili. Yunanistan genişliğini 12 mile çıkarmak istiyordu, adaların karasularını öne çıkarıyordu. Türkiye, güvenlik dengeleri, güç dengeleri değişirse, sınırlara, haritalara dair yaklaşımlar değişirse statükonun altüst olacağı ve Ege Adaları’nda da geri itileceği kaygısına düşmüştü.
17-Yunanistan’ın karasuları Ege Denizi’nin yüzde 40’ını oluştururken, karasuları 12 deniz miline çıkarılırsa yüzde 70’e ulaşacak. Açık deniz büyüklüğü de 51’den yüzde 19’a inecek. Çekişmeler nedeniyle Ege’de Türkiye ile Yunanistan’a ait kıta sahanlığı sınırları belirlenmemiş durumda.
Denklem dışına düşerse 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması ile Ege adaları silahsızlandırılmışken, adaların silahlandırılmasını da önleyemez duruma gelebilirdi Türkiye.
Türkiye karasuları genişliği kadar hava sahası genişliği olması gerektiğini savunurken, Yunanistan Ege’de 10 deniz mili genişliğinde ulusal hava sahası istiyor, Uçuş Bilgi Bölgesi (FIR) sistemini bu çerçevede değerlendiriyordu. Ortadoğu’da dengeler değişince Türkiye bu alanda da etki gücünü yitirebilirdi. Denizde arama-kurtarma faaliyetleri konusundaki anlaşmazlık da Türkiye ile Yunanistan arasındaki önemli sorunlardan biri. Bu konuda da Türkiye sıkıntıya düşebilirdi. Adalar ve adacıklar, kayalıkların formasyonu konusunda da Türkiye, kendinin zorlanacağını düşünüyordu.
18-TSK’nin Kıbrıs’taki varlığı da tehlikeye düşebilirdi.
19-Bir dertleri Anayasa’yı değiştirmek, Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesini sağlamaktı. Mesajlar verip Kürt oylarını almayı hesaplıyorlardı.
20 – Türkiye’ye Güney Kafkasya ve Orta Asya ilişkilerinde de sıkıntı yaşatılacağı, enerji nakil hatları projelerinde ciddi oyun değişiklikleri olacağı ve boru hatlarıyla petrol-doğalgaz ihraç edden ülkelerden alınan payın azalacağı endişesi ortaya çıkmıştı.
Aslolan ise ilkeler üzerinden, halkların kardeşliği, eşitliği ve özgürlüğü mimarisi oluşturmaktır. İnkar ve operasyonlar yerine Rojava gibi özgürlükçü süreçleri tanımaktır. Bağlarsak çatışmalar Rojava doktrinine ilgiyi artıracaktır. Lübnan’dan Rojava’ya göç emarelerden biri. Ortadoğu’da ülkeler sömürüye ve inkara dayalı statükoyu değiştirecek adımlar atmalı. Kürtleri hesaba katmayan, Kürtlerle barışmayan ülkeler çözülür. Çünkü İran’da, Irak’ta, Suriye’de de milyonlarca Kürdün kanatları eskisi gibi bağlı değil. “Jin jiyan azadi” sinerjisiyle, sadece slogan değil Rojava’da pratiğe de geçirilmiş deneyimiyle, yine dünya başkentlerini kana boğup büyük bir karanlık çağ başlatmak isteyen DAİŞ’e (IŞİD) ve Ortaçağ’a dönüş zihniyetine karşı verdiği savaşla dünya halklarının esin kaynağı ve ilgi odağı olmuştur. Tekçi, üniter sistemlerde ısrar eden ülkeler Kürde vurdukları pranganın bir ucunun kendilerini de bağladığını görmeli ve çözüm üretmeli. Ortadoğu’da çatışmaların bitmesi, Arabın Yahudiyi, Yahudinin Arabı, Türk’ün Kürdü, Arabın Farsın, Kürdün birbirini eşitlik temelinde kabullenmesinden geçiyor.