Son yüzyılda sistemin sahibi ya da yandaşı beş-altı hakim ülke harici tüm dünya halkları bu kandan ve zulümden payını aldı, hala da almaya devam ediyor. Bu büyük oyunda en çok harcanan özelde Kürt halkı, genelde tüm Ortadoğu halkı oldu
Ziya Güler
Kulağa eylemlerde attığımız sloganlar gibi gelse de Kürt halkının son aylarda yarattığı demokratik değerleri hatırladıkça yazının başlığı dilimin ucuna geldi. Elbette dilde kalan bir söylem değil. Kırık yıl önce zabıtanın karşısında el pençe durmaya zorlanan bir halkın demokrasi destanıdır. Öyle bir destan ki kırk yıl önce dünya siyaseti ve bürokrasi hakkında bilgi sahibi olmayan bir halk bugün Ortadoğu’ya, hatta dünyaya yeni kurulacak olan siyasi ve toplumsal sistemin paradigmasını sunuyor ve bu paradigma daha çok genç olmasına rağmen dünyanın belli bir kesimi tarafından onaylanmış, diğer birçok kesim tarafından da okunmakta, araştırılmakta, üniversitelerinde eğitim konusu olmaktadır. Evet, dile kolay ama bu halk, kırk yılda yeni çağı yakalamakla kalmadı; sosyoloji, kadın, demokrasi, ekoloji alanında kendi epistemolojik kuramsallığını oluşturdu.
Gelinen noktada, Kürt halkında demokratik bilinç üst seviyelerde, politik duruşu oldukça gelişkin ama devletin de 800 yıllık devlet arşivi var. Bu bağlamda, durmak, yorulmamak ve ısrar etmek belirleyici olacaktır.
Toplumsal dikkat dağıtılıyor
Kritik bir aşmadan geçiyoruz. Sadece Kürt halkını değil aynı zamanda Türk, Arap, Fars ve diğer Ortadoğu halklarını ilgilendiren bir dönemden geçiyoruz. Özelde Türk medyasında genelde dünya basınında farklı gündemler yaratılarak toplumsal dikkati ve öfkeyi dramatize etmek istiyorlar. Medya günlük değil, saatlik algı operasyonları yapar hale geldi. Başka zamanlarda dikkati çekecek olaylar da oluyor ama siyasilerin gündemi bu aralar çok farklı. Zira yüzyıllık projeler rafa kaldırılıyor ve yerine sistemler inşa etmenin planları yapılıyor.
İsrail’in Ortadoğu’daki savaşı kendisini güvene alana kadar devam edecektir. Bu savaşın içinde İran’ın kırpılması gereken uzantıları olacak, Lübnan, Suriye, Türkiye dönüşüme zorlanacaktır. Bu durum var olan siyasi krizi tırmandıracak, aynı zamanda yeni fırsatlar yaratacaktır. Kaos her zaman yeni bir sistem doğurur ve Ortadoğu, tarihi önemde bir kaosun içinden geçiyor. Mızrak çuvala sığmaz olmuş, halkların istekleri tüm canlılığını korurken, ulus-devletler halkı yapay gündemler ile uyutmanın peşindeler. Kürt halkı tecridi ne kadar erken kırabilirse bu uyutma tuzağından o kadar erken sıyrılır. Her geçen zaman ulus-devlete alan kazandırıyor ve kaybeden Kürt, Türk, Arap, Fars ve Ortadoğu halkları oluyor.
Ulus-devlet kan kusturdu
Halka rağmen kurulacak yeni sistemler kaybedilecek yüzyıl demektir. Kapitalist sistem ve onun son yüzyıllık projesi (ulus-devlet) yüzyıldır halklara adeta kan kusturdu. İran’daki Müsaddık döneminden tutun Türkiye’deki 1921 anayasası sonrasına, Yemen’den tutun Lübnan’a, Irak’tan tutun Mısır’a, Fas’a, Angola’ya, Vietnam’a, Küba’ya kadar sistemin zulmünden payını almayan halk kalmadı. Kimisini milliyetçiliklerle parçaladı, kimisini ideolojik, dinsel mezhepsel savaşlara sürükledi. Özetle son yüzyılda sistemin sahibi ya da yandaşı beş-altı hakim ülke harici tüm dünya halkları bu kandan ve zulümden payını aldı, hala da almaya devam ediyor. Bu büyük oyunda en çok harcanan özelde Kürt halkı, genelde tüm Ortadoğu halkı oldu. Kürtler dört parçaya bölünerek hem parçası oldukları ülkelere karşı gözdağı verildi, hem de o devletler eliyle her türden işkenceye, zulme, katliama maruz bırakıldı. Şüphesiz kendini modern sayan yüzyılın hakim devletleri en büyük adaletsizliği Kürtlere yaptı ama diğer halklar da yeni çağın bilimine, sanatına, felsefesine, yaşam kalitesine çok uzak bırakıldı. Özellikle bazı zengin Arap devletleri ve Türkiye Cumhuriyeti yeni çağın modernitesinde yer bulmuş gibi kendilerini avutuyorlar ama gel gör ki durum bunun tam tersidir.
Fazla detayına girmeden iki grup (hakim devletler ve sömürülenler) arasındaki uçurumlara bakarsak vahim durum daha iyi anlaşılır.
Son yüzyılın eğitim müfredatı tüm disiplinleri ile batı menşeilidir (alfabesi dahil). Bu durum tek başına yaşamdaki tüm anlamlı davranışlarımızın belirleyicisi oluyor. Yani bir eğitim sistemimiz var, tarih dersleri görüyoruz, coğrafya dersleri görüyoruz ama anlamın sahibi ve yaratanları onlar oluyor. Sana ulus-devlet sistemini dayatanlar, sana nasıl bir tarih dersi vereceğini de söyler, ki söylemiş zaten. Aile kurumunun nasıl olacağı, anne- baba ilişkisi nasıl oluyor, kardeşlik nedir, arkadaşlık nedir ve hangi şartlarda yapılır, yemek nasıl yenir, oturma adabı, kalkma adabı, öğretmene saygı (bu durumda sistemin en sadık insanı oluyor) devlete bağlılık, bayrağa Allah’a tapar gibi tapma vs. vs.
Tarihi unutturuyorlar
Tüm bu anlam kalıpları okullarda öğretilir, yaşamda sınava tabi tutulur. Herkes herkesin bir uyaranı oluyor. Bir modernite yarışı başlar ama hedefi belirleyen, ödülleri koyan hakim sistem oluyor. Nerede duracağını nerede biteceğini belirleyen bile sen değilsin. Seni kim eğitiyorsa belirleyen de o oluyor. Yani en önemli anlam üreten fabrikamız olan okullar da sana ait değil.
Sanatta en geride sen duruyorsun. Türkülerin, gazellerin, şiirlerin, sözlerin hikayelerin vardı. Kimisi beş bin yıldır vardı, kimisi bin yıllıktı. Onlar beş yüzyıllık prenses, kontes hikayeleri anlatırken, sen Gılgameş’i genç görüyor, Göbekli Tepe’yi merak ediyordun (bunları Arap ve Fars halkları için belirtiyorum) ama ne oldu sonra? Hakim beş-altı devlet ve onun eğitim sistemi, medyası bunların para etmediğini söyledi. Şimdi sen barlarda tepinirken (içerken demiyorum, bar ve meyhane kültürü yaklaşık dört bin yıldır Ortadoğu’da var), Ferrariler ile çöllerde gezerken çağın en ilerisinde olduğunu düşünüyorsun. Hakim ülkeler (ulus-devlet projesinin sahipleri) atom altı parçacığında yatıcının (yaradılışın) izini ararken, sen “kedi Allah dedi” diyerek havalara uçuyorsun. Onlar senden çaldıkları ya da yeni uydurdukları hikayeleri sana izletirken, sen kendi özünü, tarihini çoktan unutmuş duruma gelmişsin.
Diğer alanlarda da hakeza öylesin. Teknoloji alanında kıyaslama yapmaya gerek yok sanırım. Çünkü savaş teknolojisi, iş gücü, iletişim gibi her alanda açık ara öndeler. Onlar biyolojiler üzerinde oynarken (olumlama anlamında belirtmiyorum) sen (Türkiye) kedi-köpek katliamının hesabını yapıyorsun.
Araplara tüketici rolü verildi
Ortadoğu’nun halkları ve devletleri yukarıda yazılan ve halkları kukla oynatır gibi oynatan hakim devletlerin onlara oynadıkları oyun olduğunun acaba kaçı farkındadır? Araplara 22 devlet kurdular. Hangi Arap devleti veya o devletin halkı kendi durumlarını elde edilmiş bir başarı olarak görebilir? Kendi topraklarından çıkan petrolü bile ABD-AB şirketlerinin belirlediği fiyat üzerinden satıyorlar. Yerde para bulan çocuğun markete koşması gibi ABD-AB pazarlarına saldırıyorlar. Bilim, felsefe, sanat, edebiyat alanlarının her dalında adeta yok gibiler. Araplara tüketici rolünü biçenler o rolde oynamaları konusunda sevgilerini göstermekten de geri durmuyorlar.
İran’ın bu konuda tek kazancı oldu, o da kendi kadim kültürüne bazı ritüeller ekleyerek korumaya çalışmasıydı. Ciddi yanıldığı nokta ise batı devletlerinin ona uyguladığı ambargo ve dışlamanın sebebini İslam’a bağlamasıdır. İran da çok iyi biliyor ki rejim adına uyguladığı şeriat değil diktatörlüktür. Avrupa ve ABD’nin onu dışlamasının sebebi mevcut kapitalist sistemin eğitimine, kültürüne katılmamasıdır. Gerçi o da kendi kapitalist sistemini kurmuş ama batı kültürüne de kapılarını kapatmış. Bu durum onu batı dünyasında yalnızlığa itiyor. Batının onu hedef almasının altında bu ideolojik çarpışma var.
Her fırsatta batıya saldıran İran batının ulus-devlet projesinin daha farklı versiyonunu uyguluyor. İşin iç acıtan kısmı ise bu oluyor. İran dahil Ortadoğu devletleri kapitalist sistemin onlara dayattığı sistemi uygularken, onlara reva görülenenin ayrımına varmamışlar. Bu uğurda körü körüne savaşanlar da var, onun verdiği bayrağı en önde taşımak isteyen de.
MHP ve Beyaz Türkler
Bu konuda en fazla yanılgı içinde olan Türkiye’dir. Diğer Ortadoğu ülkeleri kısmen de olsa bazı kültürel orijinlilerini koruyabildiler. Türkler şimdi ne Orta Asyalı sayılır ne de batılı sayılıyorlar. Arada bir yerlerde kalmışlar. İzmir’in kültürünü tüm Türkiye’ye dayattılar. Bunun için yeri geldi mi kan dökmekten de çekinmediler. Ülke deli gömleği giydirilen bir hastaya döndü. Atatürkçüler kırk ayrı ideolojiye bölündüler. Müslümanlar cemaatlere bölünüp ritüel savaşlarına daldılar. Kürtler ve Aleviler kendi kültürlerini korumak için her türden zulme uğratıldılar. Ülke tüm dünyanın gözü önünde en itibarsız ve güvensiz konuma geldi ama bir siyasetçi (Kürtler hariç) ya da tarihçi çıkıp da “bizi yanlış yola sürüklemişler” demedi ya da diyemedi. Trajik hikayenin ölümüne savunucuları olan MHP ve beyaz Türkler onlara dayatılanın en yılmaz savunucuları durumuna geldiler. Kısaca tüm Ortadoğu onlara oynayan komplonun ne amacını anlayabildi ne de onlara biçilen rollerin farkına varabildiler. Bu konuda tek aydınlatma Abdullah Öcalan’dan geldi. Abdullah Öcalan “komployu boşa çıkardık” derken, çoğu kesim 15 Şubat komplosundan söz edildiğine yorumladı. 15 Şubat komplosunun hedefi olan yeni yüzyıl projesi Abdullah Öcalan tarafından açığa çıkarılmıştı ve 15 Şubat komplosu bu anlamda boşa çıkarılmıştı. Ancak sistemin yeni yüzyıl planları hala devam etmekte ve son yüzyıla yeni bir komplo ile girmemek için tecridi kısa zamanda kırmak gerekiyor. Oysa komplo süreci iki yüzyıl önce başlamıştı ve tüm halklara adım adım uygulandı. Abdullah Öcalan oyuna gelen ve bunun farkında dahi olmayan milyonlarca halkı hem geçmişte uygulanan komployu hem de şimdiki yüzyılda yapılmak istenen komploya karşı aydınlattı. Adeta ateş Prometheus’tan alınıp halka verildi.
Halklar Demokratik Ulus’a katılmalı
Şimdi gelinen aşamada sadece Kürt halkı değil tüm Ortadoğu halkı üzerine düşen görevi bilinçlice yapmalı. Türk -Kürt-Arap- Fars demeden tüm halklar demokratik ulus çatısı altında birleşmeye katılmalı. Halkın gücü tarihte olduğu gibi şimdi de tüm değişimlerin önünde durup nehri kendi yatağına döndürebilir. Nasıl ki Van halkı yekvücut olarak kayyuma karşı durduysa aynı ruh ile sistemin her türlü toplum dışı yaklaşımına karşı durmalı. Amed halkı nasıl ki son sözün sahibi Öcalan’dır dediyse ve sesini Ofis’ten tüm ülkeye duyurduysa aynı ruh ile birleşmeye devam etmeli. Bu birleşme ruhu Başur’u da sarmalı, Rojhilat’a da gitmeli. Özelde Türk halkı ve Ortadoğu halkaları son yüzyılın acısını görüp Demokratik Ulus çatısı altında birleşmeli. Demokratik ulusun mimarı olan Abdullah Öcalan etrafında kenetlenmeli ve önderi olduğu Kürt halkına desteklerini sunmalıdır. Aksi durumlar kaybedilen yüzyıl olacaktır. Kaybedilen ekoloji, kadın, demokrasi, yaşam olacaktır.