Filozof Michael Hardt ‘Rojava’da Avrupa Birliği gibi bir projeyi kopyalamaya çalışmıyorlar. Başlı başına gerçek bir demokrasi yaratıyorlar. Üç önemli özelliği var Rojava’nın: Biri cesurca direniş. İkincisi yeni toplumsal demokrasi inşası. Üçüncüsü yepyeni bir demokrasi yaratması’ dedi
Mehmet Ali Çelebi
Siyaset kuramcısı Michael Hardt’ın ‘Yıkıcı Yetmişler’ kitabı Otonom Yayıncılık tarafından yayınlandı. Yetmişlerdeki devrimci hareketleri, sisteme meydan okuyuşları ve darbeci, otoriter rejimlerin pratiklerini yorumlayan Duke Üniversitesi akademisyenlerinden Michael Hardt, Ekim ayında söyleşi ve imza için İstanbul’daydı.
‘Gilles Deleuze: Felsefede Bir Çıraklık’ kitabının yazarı olan düşünür Hardt, 16 Aralık 2023’te hayatını kaybeden İtalyan felsefeci, siyaset kuramcısı Antonio Negri ile birlikte ‘İmparatorluk’, ‘Çokluk’, ‘Ortak Zenginlik’, ‘Dionysos’un Emeği-Devlet Biçiminin Bir Eleştirisi’ gibi kitaplara imza attı. Hardt, Münevver Çelik çevirisiyle çıkan Yıkıcı Yetmişler’de tarihçi Robin Gibran Kelley’in “Toplumsal hareketleri değerlendirirken genellikle, bu hareketlerin sahip olduğu vizyonların kendi değeri ve gücünü değil de, bu vizyonları gerçekleştirmede ‘başarılı’ olup olmadığını ölçüt alıyoruz’ sözüne atıf yaparak “Her yenilgiyle ve onun korkunç sonuçlarıyla kesinlikle yüzleşmek zorunda olsak da, sadece zafere veya yenilgiye odaklanırsak, politik olarak en önemli ve yararlı olanı gözden kaçırabiliriz” diyor (S. 14). Anti-faşist, anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-patriyarkal hareketleri inceleyen siyaset teorisyeni, edebiyat kuramcısı Michael Hardt ile konuştuk. Michael Hardt, toplumsal hareketler, küresel nükleer silah tehditleri, Ortadoğu’daki çatışmalar, Kürt meselesi, Rojava Devrimi, Türkiye’deki hareketler, Bolsonaro, Trump gibi ırkçı figürlerin öne çıkarılması, ABD ve Avrupa’daki ırkçı partilerin yükselişi eksenindeki sorularımızı yanıtladı. Michael Hardt, “Gezi protestoları ve İran’da ‘Jin Jiyan Azadî’ açısından da söyleyebileceğimiz; klasik Marksist hareketlerin ve Kürt özgürlük hareketinin birbirinden güç alarak büyüyebileceği. İran’da gördüğümüz de Kürt hareketi önderliğinde oldu. Kürt özgürlük hareketinin öncülüğünde klasik Marksist hareketlerin mücadelesi bana göre önemli fırsatlar açığa çıkarabilir” diyor.
- Sizinle daha önce sohbet ettiğimizde Arap Baharı denen ayaklanmalar henüz bir yılı tamamlamamıştı. Ayaklanmanın üstünden geçen 14 yıllık sürede sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz. Yemen, Sudan, Mısır, Tunus, Bahreyn, Türkiye, Suriye gibi ülkeleri etkileyen Arap Baharı sürecine baktığınızda?
Arap ülkelerinde bu kalkışmalar güzel ve önemli bir denemeydi. Benim açımdan yenilgi ve reaksiyon olanların önemini azaltmaz. Bazıları sonrasında korkunç baskıcı rejimler inşa edildiğini ve kalkışmanın bastırıldığını söyleyebilir, ama bence bu doğru değil. Kalkışmanın karakterini belirleyen ruh hala o topraklarda canlı. Yükselen eylemleri açığa çıkaran fikirler ve daha da önemlisi arzular hala mevcut ve yeniden açığa çıkarılmayı bekliyor bence. Teşbihte hata olmaz, gelecek mevsimi bekleyen tohumlar gibi düşünebiliriz. Bence bu Türkiye için de geçerli. His olarak mağlup olmuş, hayal kırıklığına uğramış hissedilse de bu gerçek değil. Çünkü hala bunu istiyoruz ve bu özgürlük ruhu hala bizimle canlı.
“Rojava bugün dünyanın her yerindeki devrimciler için bir ilham kaynağı. Birçok özelliği var Rojava’nın. Bunlardan biri kahramanca direniş. Ama bence daha önemlisi süren savaş koşullarında geliştirilmeye çalışılan yönetim biçimleri”
- Ayaklanmalar sonrası Kapitalist Modernite’ye karşı Ortadoğu’da yeni bir model ortaya çıktı. Rojava Devrimi 2012’de oldu. Cihadist unsurlara karşı da kadınların verdiği savaşla inşa edilen Rojava sistemi 12 yaşında. Sizin Rojava Devrimi konusundaki değerlendirmeniz…
Rojava bugün dünyanın her yerindeki devrimciler için bir ilham kaynağı. Birçok özelliği var Rojava’nın. Bunlardan biri kahramanca direniş olabilir. Ama bence daha da önemlisi hali hazırda süren savaş koşullarında yeni inşa edilmeye, geliştirilmeye çalışılan yönetim biçimleri. Bu anlamda dünya üzerinde Zapatistalar’ın Chiapas’ına benzer bir rol üstleniyor. Çünkü Zapatistalar da Chiapas’ta ikili bir inşa süreci işletiyorlardı. Hem son derece gerekli öz savunma için silahlı bir organizasyon, hem de inovatif sosyal projeler. Bunların önemi Rojava’da da görüldüğü gibi Avrupa Birliği gibi bir projeyi kopyalamaya çalışmıyorlar. Başlı başına gerçek bir demokrasi yaratıyorlar. Üç önemli özelliği var Rojava’nın: Biri cesurca direniş. İkincisi öz savunmaya dayalı silahlı devrimci organizasyonu sürdürmesi ve yeni bir toplumsal demokrasi inşasının sürdürülmesi. Ve üçüncüsü yepyeni bir demokrasi yaratması.
Gezi Direnişi ve Jin Jiyan Azadî ayaklanması
- Yine sizin ilk ziyaretinizden sonra 2013’te Gezi Parkı direnişi yaşandı, Rojava ile köprü kuruldu. 2022’de de İran’da kadınların ve gençlerin öncülük ettiği ‘Jin Jiyan Azadî’ ayaklanması yaşandı. 70’lere bakmışken bu son ayaklanmaları hangi perspektiften değerlendiriyorsunuz?
Açıkçası bu soruların dışardan nasıl gözüktüğünü söyleyebilirim. Gezi protestoları ve İran’da ‘Jin Jiyan Azadî’ açısından da söyleyebileceğimiz; klasik Marksist hareketlerin ve Kürt özgürlük hareketinin birbirinden güç alarak büyüyebileceği. İran’da gördüğümüz de Kürt hareketi önderliğinde oldu. Kürt özgürlük hareketinin öncülüğünde klasik Marksist hareketlerin mücadelesi bana göre önemli fırsatlar açığa çıkarabilir. Gezi protestoları daha az görünmüş olabilir, feminist ve queer hareketlerin dahiliyeti de oldukça önemli. İran’da kadın kırımına karşı ortaya konan ‘Woman, Life, Freedom’ sloganında feminist hareket öne çıktı. Bu çelişkilerin birbirinden beslendiğini görmek gerek.
Kürtler ve Filistinliler
- Avrupa’da ırkçı partiler yükselirken Türkiye’de de ırkçı ve fundementalist partiler koalisyon ortağı. Ancak 1 Ekim 2024’te ilginç bir şey oldu Meclis açılışı sırasında. Koalisyon ortağı MHP Başkanı Devlet Bahçeli, daha önce kapatılmasını istediği DEM Parti eş başkanlarının sıralarına giderek tokalaştı. Daha önce DEM Parti hakkında istediği kararları almayan Anayasa Mahkemesi’nin de dahi kapatılmasını isteyen Bahçeli, el sıkma sorulduğunda “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım diye düşünüyorum” dedi. Sonra partisinin Meclis grubunda da bunun spontane olmadığını, düşünülerek atılan bir adım olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da destek açıklaması yaptı. Kürt meselesinde ‘yeni çözüm süreci mi’ tartışmaları başladı. Sürece etki ettiği söylenen İsrail-Filistin-Lübnan’daki gelişmeler de göz önüne alınırsa bu dönemin analizini nasıl yaparsınız?
İsrail-Filistin hattında çatışmalara, Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısına dair hipotezlerden biri Abraham Accords denilen anlaşmalara dairdir. Hedef enerji kaynağı ve enerji koridorları. Bu bazı açılardan uluslararası kapital ve lojistiğin bu konularda rol oynadığını gösteriyor. Alternatif enerji koridorları meselesi gerçekten oldukça ilginç. Aynı zamanda Rusya-Ukrayna Savaşı alanında enerji koridorları var. Burada kuzey aksında Nord Stream denilen enerji koridoru var. Nord Stream doğalgaz boru hattının gizemli şekilde patlatılması var. İki savaşın da kapitalist lojistik ile ilgili olduğu açıklanabilir. Ancak bunlar bence yeterli açıklamalar değil. Bunlar da nedenlerden biri, ancak tek neden olarak düşünemeyiz.
- Evet dediğiniz gibi Kürtler ve Filistinliler Ortadoğu’da kapitalist sistemin yıllardır ezmeye çalıştığı iki halk olarak görülür…
Kürtler ve Filistinlilerin durumu arasında paralellikler burada da kuruluyor mu? Ne yazık ki ABD’de ve Avrupa’da Filistin söz konusu olduğunda benzer bir destek, bir konsensus durumu yok. Her iki durumda da bence çözüm içerden gelmeli. Kürtlerin özgürleşmesi Kürt hareketinin öz gücüyle olabilir, uluslararası dayanışma yeterli olmaz. Bu anlamda uluslararası alanda ne yapılabilir bilmiyorum. Filistin için Amerika’da üniversite gençlik hareketi oldukça güçlü ve cesur. Birçok yaptırımla da karşı karşıya kalıyorlar, okuldan uzaklaştırılmak gibi. Ve bu bence Birleşik Devletler’deki politik tartışmaya yön veriyor. Çünkü İsrail’in Gazze’deki katliamlarından sonra ABD’deki kamuoyu bakışı oldukça değişti. Hala tabii kurumsal bir destek var İsrail’e. Ancak toplumun büyük bir bölümü İsrail’in yaptıkları karşısında dehşete düştü. Tabii bu ABD ordusuna İsrail’e destek ve silah verme konusunda geri attırmadı, ama kamuoyu oldukça etkilendi. Genç Yahudi nüfus içinde İsrail’e karşı tutum alanlar da oldukça arttı. Ve bence bu ABD içinde önemli bir gelişme.
Toplumsal olanla hapishanelerde olan tecrit paralel
- Nelson Mandela Kuralları’nın Öcalan’a da uygulanması, tecridin kaldırılması, serbest bırakılması için birçok ülkede kampanyalar 2024’te yoğunlaştı. Güney Afrika’da Nelson Mandela’nın bırakılması gibi bir deneyim yaşandı. Sistem 26 yıldır neden hala Öcalan’ı içeride tutmakta ısrar eder?
İlk olarak Mandela için uygulananların, Mandela Kuralları’nın neden Öcalan’a uygulanmadığını bilmiyorum. Bence bu iki durum paralel. Gerekçelerden biri Öcalan’ın ve Kürtlerin dünyada daha az görünür olmasından kaynaklı olabilir. Güney Afrika Apartheid rejimine ve Filistinlilere göre bakıldığında daha az görünür olmasından kaynaklanıyor olabilir. Ama durumlar paralel.
“Bence hapishaneler başka yöne doğru ilerliyor. Foucault’un düşünceleri ile kısmen paralellik gösteriyor. Toplumun gözaltında tutulması… Öcalan’ın durumunda bahsedildiği gibi hapishanelerde tecrit yaygınlaşıyor. Belki de toplumsal olanla hapishanelerde olan tecrit paralel biçimde derinleşiyor”
- Foucault’un ‘Hapishanenin Doğuşu’ üzerinden perspektifi sıkça tartışılır. Kuyu tipi hapishaneler de gündeme getirilmişken 21. yüzyılın alamet-i farikası hapishaneler mi olacak?
Bence hapishaneler başka yöne doğru ilerliyor. Ve bu Foucault’un düşünceleri ile kısmen paralellik gösteriyor. Sürekli toplumun gözaltında tutulması, gözetlenmesi ile yakından ilgili. Örneğin Londra’da İstanbul’dan bile fazla kamera var, her köşe başında kameralar var. Cep telefonları vs. ile hapishaneler genel gündelik yaşama entegre ediliyor. Öcalan’ın durumunda bahsedildiği gibi hapishanelerde tecrit yaygınlaşıyor. Belki de toplumsal olanla hapishanelerde olan tecrit paralel biçimde derinleşiyor.
Yarın: 1970’lerden beri süren gaddarlık. ‘Tarihin Sonu’ argümanını kullanan kapitalizme karşı mücadele perspektifleri. İsrail-Filistin-Lübnan hattına bakış. İran-İsrail krizinin boyutu. Rusya-Ukrayna Savaşı. Enerji koridorlarının etkisi. Avrupa ülkelerinde yükselen faşist partiler, Donald Trump çizgisi ve alternatif duruşlar. Türkiye gibi ülkelerde mücadelenin kesişim alanları…
* Çeviri için Melih Kayhan Pala’ya teşekkürler