Kürt sorunu devam ettiği için barış sürecine ihtiyaç olduğunu vurgulayan siyaset bilimci Fatma Bostan Ünsal, ‘Biliyoruz ki Kürt halkına seslenecek en önemli insanlardan biri Abdullah Öcalan’dır. Türkiye’nin, onun fikirlerinin de iletilmesiyle bir barış sürecine yeniden girmesi gerekiyor’ dedi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’in yeni yasama yılı açılışında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile tokalaşması ve ardından sarf ettiği “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” sözleri gündemdeki yerini koruyor.
Tartışmalar devam ederken AKP kurucu üyesi, insan hakları savunucusu ve siyaset bilimci Fatma Bostan Ünsal, Kürt sorunu ve çözümüne dair Mezopotamya Ajansı’ndan Yeşim Tükel’e değerlendirmelerde bulundu.
Kürt sorununun Cumhuriyet’in kuruluşu ile farklı etnik, inanç ve dil gruplarını “yok sayan” ulus-devlet anlayışına dayandığını belirten Ünsal, “O dönemin siyasi elitlerinde, farklı etnik ve dil gruplarının sorun oluşturacağı, toprakları küçültüleceği ve bölüneceği şeklinde bir kabul söz konusuydu. Bu yüzden de sert bir homojenleştirme politikasına girilmiş oldu. O dönemin hakim siyasi varlığı ulus-devlet olarak görülüyordu” diye belirtti.
‘Kürt sorunu siyasidir’
Kürt sorununun siyasi bir sorun olduğunu dile getiren Ünsal, çünkü bu konuda toplumda büyük bir sorun olmadığını söyledi. Ülkede halkların kendi özgünlükleriyle bir arada yaşayabilecekleri bir zeminin olduğunu söyleyen Ünsal, “Bu, hem bizim geleneğimizde de var hem de yeni dönemde olumlu örneklerini görüyoruz. Milyonlarca insan farklı bir dil konuşuyor, elbette ki konuşacaklar. Kurucu elitlerin bir tehdit gibi görmesinden ziyade toplumda farklı diller bir zenginlik olarak kabul ediliyor. Bu yüzden sorun siyasidir” dedi. Ünsal, toplumsal barışın sağlanmasının önündeki engelin siyasetteki ayrımcı yaklaşımlar olduğuna dikkati çekti.
‘Tüm toplumu aşağı çeken bir durum’
Kürt sorununun ana akım medya ve tartışma zeminlerinde doğru bir şekilde yer bulamadığını belirten Ünsal, “Ben şuna benzetiyorum; yasak döneminde okula gidemeyen bizler için temel sorunumuz başörtüsüydü. Birinci dereceden etkilendiği için de bunu Kürtler dile getiriyor. Ancak bütün bir toplumun olumsuz etkilediğini bilmemiz gerekiyor. Bu yüzden de bütün toplumun sorunu olarak görülmesi lazım. Kürt sorununu çözemediğimiz için bütün bir toplumu aşağıya çeken bir durum var” diye belirtti.
‘Abdullah Öcalan’ın fikirleri iletilmeli’
Türkiye’de zaman zaman “diyalog süreçleri” yaşandığını ancak son sürecin olumlu neticelenmediğini hatırlatan Ünsal, “Ancak bu bittiği anlamına gelmez. Çünkü sorun devam ediyor o yüzden yeni barış süreçleri olmalı” dedi. Yeni bir sürecin başlaması halinde muhatap tarafların bu süreçte yer alması gerektiğine işaret eden Ünsal, “Biliyoruz ki Kürt halkına seslenecek en önemli insanlardan biri de Abdullah Öcalan’dır. Türkiye’nin, onun fikirlerinin de iletilmesiyle bir barış sürecine yeniden girmesi gerekiyor. Kürt sorunu çözülmediği sürece Türkiye’de ne refah ne de hukuk olması söz konusu olamaz” diye belirtti.
‘Toplum kaderini eline almalı’
Toplumun sorunlarını çözmeyen iktidarın varlığını sürdürmek için halklar arasına suni bir güvensizlik yarattığını söyleyen Ünsal, “Bir topluma dışarıdan gelen güç ne yapar? ‘Divide and rule’ diyoruz, yani böl ve yönet. Çeşitli gruplar birbirlerini tehdit olarak gördükleri zaman, toplumun bir araya gelmesi ve demokratik bir yönetim mümkün olmaz. Gruplar birbirlerini tehdit olarak görürse işte o zaman vesayete ihtiyaç vardır; ya yabancı güç ya da askeri güç. Halklar arası nefret siyaseti yaratma iktidarlar açısından kolaya kaçmaktır. Toplum artık kaderini kendi eline almalı, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim için tehdit olarak görmediği ve görülmediği bir durumun olduğunu fark etmeli” dedi.
‘Dilini, dinini değiştirmeye gerek yok’
Bugün birçok yerde çok dilli ve çok etnikli toplumların bir arada yaşadığını hatırlatan Ünsal, “Bir toplumu oluşturan farklı dil ve grupların müreffeh bir şekilde yaşayabileceği pek çok düzen var. Bunlar sadece yeni dönemin veya batı medeniyetinin ürünleri değil. Müslüman camiası için de Medine Vesikası olarak görülüyor. Medine Vesikası, sürekli referans gösterilen bir metindir. Peygamberimiz (Hz. Muhammed) Medine’ye gittiğinde çok kültürlü ve dinli bir ortam vardı. Yahudiler, Müşrikler, Müslümanlar nasıl bir düzen içinde bir araya gelecekler ve muhtemel mütecavizlere karşı kendilerini nasıl koruyacaklar; böyle oluşturulmuş. Kimsenin dilini, dinini değiştirmesine gerek yok beraber yaşaması için” diye ekledi.
HABER MERKEZİ