‘Fiskaya nedir’e verilecek o kadar çok cevap vardır ki; Dicle Nehri’nin, Hewsel Bahçeleri’nin kıyısında Fiskaya yamaçlarına kurulmuş geçimlik yaşamların alanıdır demek, en doğrusu olabilir. Dicle ve Ferit Köşk mahallerini de kapsayan bir alandadır. Maziye dair fotoğraflarda gürül gürül suların akıp Dicle Nehri’yle buluştuğu bir şelaledir. Tabi ki yanlış kentleşme politikaları sonucunda kurumuştur. Akması yönünde çalışmalar yapılmış olsa da bugün sonuç alınamamıştır. Dicle Nehri ve Hewsel Bahçeleri’nin seyir terasıdır.
90’larda başlayan zorla göçertilmeye sahiplik etmiş, göçe kucak açmış, kentin en önemli kültürel kodlarını bağrında barındırmış bir yerdir. Asgari ücret ve altında bir gelirle yaşama tutunmaya çalışanların Fiskaya’nın bazalt yamaçlarına kurduğu bir alandır.
Özgün, özerk, şahsına münhasırdır. Hewsel Bahçeleri’nin sahipleridir; Dicle Üniversitesi’nin ağaç kesimine karşı koydukları mücadele ile dayanışma ve direniş ruhlarının yansımasına şahit olmuştuk hep birlikte ve kesim durdurulmuştu.
Fiskayalılar, çoğu kent katliamlarının sorumlusu, kentsiz kentleşmelerin mimarı; ‘Kentsel Dönüşüm’ün saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştır. Kamu yararı, zorla kamulaştırma ve nihayet riskli alan gibi sermaye bu argümanları ile yıkımla karşı karşıyadır.
Fiskaya’nın riskli alan ilan edilmesine dair bu hikâye 2010’lu yıllarda, kentte popüler olan kentsel dönüşüm kafasıyla başladı. Endüstriyel turizmin iştahını kabartan süreç aslında surların, burçların temizlenmesi, restore edilmesiyle başlandı. Bu süreç Sur’daki çatışmalar bahane edilerek kent yerle yeksan edildi, sermayeye devri için temel bahane bu oldu. Kentin turizm sermayesi her fırsatta kentin kalkınması için bacasız sanayi olarak tanımladıkları turizmin önünün açılması için durmadan çalıştı. En son Hewsel Bahçeleri’nin güzelleştirilmesi, rekreasyon gibi isimler adı altında Dicle Nehri’nin kanala hapsedilmesi sağlandı. Ve bu tamamen turizm sektörünü beslemek adına yapılmaktadır.
Beton ekonomisinin motorize gücü inşaat sektörü, sermayenin açgözlülük ve doymazlığına yetmeyince, yıkımın destekleyicisi turizm sektörü aralıksız bu alana saldırmaya başladı. Küresel ölçekte sermaye grubunun beş yıldızlı oteli yıllardır tehdit etmekte, soğuk nefesi Fiskayalıların ensesinde eksiksiz hissedilmektedir.
Fiskayalıların göçertilmesinin toplumsallık anlamında tarihi bir önemi vardır. Neden önemlidir’e verilebilecek en güzel cevaplardan biri toplumsallığın, geçim ekonomisinin, üç neslin bir aradalığı, yardımlaşmanın, toplumsal vicdan ve ahlakın etkin olduğu, yaşlısı, delisi, engellisine sahip çıkması, dayanışmasıyla toplumsal ekolojinin yaşayan örnek alanlarından biridir.
Fiskaya, kanserli sermaye kentlerine inat kır yaşamını kent tadında yaşayanların kentidir. Herkesin evi kendine villa ve herkesin o bahçeyle, doğayla iç içe yaşamaya hakkı var ve kimseye ya da sermayeye devri kabul edilemez. Halka, yaşayanlara dair koruyucu politikalar olmadığı için kent hakkı, konut hakkı hatta yaşam hakkı ellerinden kanunlarla alınamaz.
Aslında Fiskayalılar yerel ya da merkezi yönetimden de bir şey istemiyorlar, yaşam alanlarının ellerinden alınmasını kabul etmiyorlar, o kadar. Diyarbakırlının Fiskaya’dan ettiği dua gibi bir temenni, bunca zorluğa rağmen yaşama tutunmuşlar olarak, burada yaşayanlara “Ma vermisen vermisen niye itelisen’’ dedirtmemek lazım. Ve “Vermisen vermisen niye itelisen’’, sermayenin de gelmemesi gereken bir noktadır.