Bir ülkede siyasetin muhalefetinden iktidarına en pespaye haliyle yaşandığı, bırakalım toplumsal sorunlar için çözüm önerileri sunmayı, çözümler geliştirmeyi, bizzat sorunun ve hatta kendisinin bizzat toplumsal sorunun kaynağı olduğu bir ülkede anlarsınız ve tarihsel deneyimlerden bilirsiniz ki bu çürümeden her şey nasibini alır. Ve yine bilirsiniz ki çürüme ne kadar büyük olursa olsun, gerçekten güçlü toplumsal moral değerlere sahip kişiler, gruplar, paradigmalar bu çürümeyi durdurabilme ve geri çevirebilme olanağına sahiptir. Bu anlamda böylesi ahlaki politik toplumsal moral değerleri temsil eden yaşam biçimleri ve üretimleriyle sanatçılar bu direniş gruplarının en başında gelir. Çürümeye teslim olmazlar, bu yozlaşmaya boyun eğmez, uzlaşmazlar. Büyük bedel ödeme pahasına itiraz eder, insanları doğru olanı birlikte örmeye davet ederler. Tarih, toplumsal çürümeleri geri çevirmeyi başarmış sayısız direniş gruplarına sanatçılara, aydınlara, entelektüellere tanıklık etmiştir.
Türkiye toplumu çok açık ve net bir biçimde büyük bir toplumsal çürümeyi, ahlaki vicdani yozluğu, yolsuzluğu, yüzsüzlüğü bir büyük ikiyüzlülükle yaşıyor çok uzun zamandan beri. Yaşanan yolsuzluklara, hırsızlıklara, ikiyüzlü, bir ayak üstünde kırk yalan söyleyen politikacılara, yöneticilere, bürokrasiye, tacirlere ve bu ahlaksızlıklara değil, bu çıkar çarkından payını alamadığı için hayıflanan topluma bir bakın. Adeta bir sürek avına dönüşen kadın cinayetlerine, mafya-çete hesaplaşmalarına, ırkçılığa, tüm ötekilere yönelmiş nefret söylem ve cinayetlerine sadece birkaç ay geriye doğru gidip bakın ve bir çetele tutun. Biraz ahlaki ve vicdani ölçünüz varsa bu sizi dehşete düşürecektir.
Ve ne yazık ki bu devasa çürümenin karşısında -toplumsal dinamikleri ve büyük oranda hitap ettiği coğrafyayı baz alarak Kürt özgürlük hareketi ve ittifaklarını dışarıda tutarak bunu ifade etmek gerekiyor- moral değerlerle donatılmış, cesur bir direniş grubu, bir paradigmal yaklaşım, bir sanatsal yahut entelektüel duruştan neredeyse söz etmek imkansız. Antalya Altın Portakal Film Festivali Türkiye’nin en büyük sanatsal organizasyonlarından biridir. Ve şu anda sözüm ona ana muhalefette olan bir siyasi partinin sahip olduğu belediye tarafından organize edilmektedir. Bu ana muhalefet partisinin en önemli argümanlarından biri iktidarın yasakçılığı, sansürcülüğü ve anti demokratlığı üzerine kuruludur. Bu film festivali geçen yıl bir filmi çok rezilce, pespaye gerekçelerle aleni bir şekilde sansürledi, iktidarın baskılarına boyun eğdi. Sinemacılardan gelen tepkiler üzerine festivali yapmamak pahasına filmi festival programına almayı reddetti. Ana muhalefet partisi yönetimi bu rezilliğe bu iktidarı aratmayan sansür kararı karşısında üç maymunu oynadı. Diğer film festivalleri, sanatçı kuruluşları, birlikleri bu sansüre karşı doğru dürüst bir örgütlü itiraz geliştiremedi. Ardı sıra diğer film festivalleri de çeşitli rezilce sebepler ileri sürerek bu sansürü sürdürdüler ve bu filmi festival programlarına almadılar.
Geçen yıl sansür rezaleti ve iktidar baskılarına boyun eğilmesi nedeniyle yapılamayan festival hiçbir şey olmamış gibi bu yıl devam ettirildi ve sinemacılar da festivalin bu tavrını görmezden gelerek bu festivale katılmaya devam ettiler. Bu duruma tavır alan Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi üyeleri, geçen yıl yasaklanan filmin de içinde olduğu festivallerde yasaklanmış filmleri programına alan ve adına “Özgür Portakal” dedikleri bir film paylaşım organizasyonunu Antalya’da ilan ettiler. Ve elbette beklendiği gibi valilik kararıyla bu gösterimler iptal edildi. Bu iptal kararının Antalya belediyesinin ortaklığıyla yapıldığına hiç kuşku yok. Hatta iptal talebi belediyeden bile gitmiş olabilir. Zira bir grup sinemacı onların sansürcülüğünü ve yasakçılığını teşhir edecekti. Teşhir olmadılar mı? Elbette oldular. Sadece belediye ve festival komitesi mi teşhir oldu? Bu rezilliği görmezden gelerek filmlerini o festivalden çekmeyen, bu yasakçılıkla uzlaşan ve destek olan sinemacılar da teşhir oldular. Festivale katılan filmlerin niteliğindeki düşüş festivalin bu sansürcü anlayışının doğrudan bir sonucudur. Bu festival bir niteliğe kavuşacaksa ancak özgür sanatçıların direnişiyle bu mümkün olabilecek. Dönem, bu ana akım sansürcü merkezi festivallere eklemlenmenin değil, alternatif festivallerin organize edilmesi dönemidir. Ancak çevrenin merkeze direnişi sanatı, sinemayı, festivalleri özgürleştirir.