Savaş sınırlarımıza yaklaştıkça yapılan açıklamalar, toplumun talebi de olan erken seçim propagandasına dönüştü. Ülke sorunlarını es geçerek zaman kazanma üzerine algı operasyonları yapmak Erdoğan’ın en büyük silahı. Dış politika bahis konusu olunca dünya lideri olarak ortaya çıkmakla lider olunmuyor. İsrail’i tehdit olarak görmek küçük ortağının dediği gibi “bir dahaki adım Anadolu topraklarıdır” sözleri düşman yaratmaktan başka bir şey değildir, yanlış politikalar yüzünden yeteri kadar düşman edindik zaten. İsrail’i savaş suçları işliyor diye suçlarken, ilk önce kendi vatandaşlarına yapılanları bilmek ve görmek gerekmiyor mu? Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar hep sonuçlar üzerinde tartışılıyor ama nedenleri konusunda yorumlar çokta fazla dile getirilmiyor. Ülkesinde barışı, adaleti, özgürlüğü, insan haklarını ve diğer insani talepleri yerine getirmeyene kim inanır? Gazze’de yaşananlar insanlık suçudur doğru. Peki, Roboski olayı büyük bir sivil katliamı değil midir? Savaş kapımızda diyerek bütün partileri Türkiye’nin bekası için bir araya getirmek ne kadar samimi bir öneridir. DEM Parti tabii ki bu konuda tavır alacaktır ve iktidarın yaptıklarını unutmayarak kendi tabanının taleplerini yerine getirecektir. On binlerce Kürt siyasetçisini cezaevine koyacaksın ama ‘‘beka’’ konusunda destek isteyeceksin. Meclis kuruluşunda ‘’burası Kürtlerin ve Türklerin meclisi’’ diyenler ama sonrasında da Kürt liderlerini idam edenler ve soykırım projesini uygulamaya başlayanlar ve halen devam eden beter anlayışlarla bugünlere geldik. Musa Anter’in dediği gibi “denklemi baştan yanlış kurarsan sonuç yanlış çıkar.’’ Onun için Kürtler mesafeli durmakta haklıdır çünkü tarih bize ayna tutuyor.
Türkiye’de her gün haberlere baktığımızda kadın cinayetleri, çocuk istismarı, yolsuzluk, uyuşturucu ve fuhuş trafiği, siyasi U dönüşleri, ekonomi ve eğitim sorunları ve daha birçok günlük sorunlara tanık oluyoruz. Bu kadar ülkenin sorunları varken ve çaresizlik içinde yaşarken gündemi çarpıtma ne insanidir ne de ahlakidir. En önemlisi de uyuşturucu baronlarının ülkemizde cirit atmaları. Gençlerimiz illegal yaşama adeta teşvik ediliyor. Silahı beline takan canavarca eylemler yapmaktan çekinmiyor çünkü adalet sistemi çökmüş, hukuk askıda ve cezasızlık devrede. Bütün bunlara rağmen halen iktidarda kalmaya ısrar etmek ülkeyi yok olmaya sürüklemektedir. Dünyaca aranan baronlar, kara para aklayanlar ve bu kişilere T.C. kimliği verenler bu suçun ortakları değiller mi? Bunun yanında bütün bu olumsuz yaşama bizi zorlayanları açığa çıkartanları tutuklamaları da neyin hukuku?
“Okuyan insan oylarımızı düşürüyor” anlayışı tam hızıyla eğitim sistemini ele geçirmiş durumda. Kendi çocukları yurt dışında okurken çocuklarımızı imam hatiplere yöneltmek işte bu anlayışın yarattığı bir durumdur. Tarikatlar, cemaatler ve imam hatiplerle ülkeyi karanlığa sürenler ayrıca buna milliyetçiliği de ön plana çıkartarak algılarla toplumu kutuplaştıranlar ve bu anlayışları son bulmalıdır. Hemen hemen ülkenin bütün şehirlerinde öğretmen açığı var. Eğitim ve sağlıkta tasarruf olmaz. Tasarruf edilecek alanlar bellidir. Kamu için tasarruf yaparken itibar yüzünden bol keseden harcamalar yapmak eşit paylaşım ilkesine aykırıdır.
İçimiz dışımız ateş çemberinde. Bu çemberden kurtulmak için ilk önce ülkenin sorunlarını görmek ve çözmek gerekir. Çözüm konusunda samimi olunursa bu ateşi söndürebiliriz yoksa hepimiz ateşe düşmeye hazırlıklı olmalıyız.