Üçüncü Dünya Savaşı’nın kilit ismi DAİŞ, bitti mi, bitmedi mi? Irak ve Suriye topraklarının yarısını çok kısa zamanda ele geçiren DAİŞ, toprak hakimiyeti bakımından, elindeki toprakların neredeyse tamamını kaybetti. Şu an sadece Derazor’un doğusu ve güneyinde iki küçük bölgeyi kontrolü altında bulunduruyor. Buna rağmen hala büyük bir direniş gösterip ayakta durmaya çalışıyor. Ama asıl soru, tüm dünyanın öfkesini üzerine toplamasına ve büyük bir yenilgi almasına rağmen DAİŞ buralarda hala nasıl güçlü direnebiliyor? Daha önemlisi DAİŞ’ın direnmesini sağlayan ne?
Birinci etken ideolojik boyut? Evet, dünya geneli DAİŞ’ı ‘terörist’ ya da ‘çete grubu’ gibi kavramlarla tanımlıyor, ama bu tanımlar DAİŞ’ın ideolojik boyutunun olmadığı anlamına gelmez. Her şey bir yana bir örgüt eğer militanlarını intihar eylemi yapmaya ikna edebiliyorsa bu güçlü bir inanç demektir. İnanç da ideolojik altyapının güçlü olduğu anlamına gelir. Yaptığı eylemler modern dünya ölçülerine göre kabul edilemez eylemler olabilir, ama radikal İslam’ı kendine ideolojik zemin belleyen DAİŞ gibi bir örgüt için kafa kesme, talan, insan kaçırma gibi yöntemler zaten dayandığı ideolojinin mücadele yöntemlerinde var. Öyle ki, talan ve ganimet sünnet sayılır.
İdeolojik boyutun dünya geneli için en tehlikeli yönü ise DAİŞ gibi radikal İslamcı örgütler için sınırların anlamının olmamasıdır. Bunlar ‘Tanrı tektir, dünyayı da tek yarattı. Yaratırken de sınırlar çizmedi. Sınırları çizen kullardır. Bundan dolayı sınırların anlamı yok’ derler ve buna dayanarak dünya genelini kendileri için yayılma ve eylem alanı olarak görürler. Şu an Batılı güçleri korkutan esas husus da bu. Çünkü DAİŞ’ın Suriye ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu genelinde herhangi bir toprak parçası üzerinde hakimiyetinin kalmaması demek, DAİŞ’ın tamamen yeraltına çekilmesi ve eylemlerini dünya geneline yayması demektir. Batılı güçler bundan dolayı DAİŞ başta olmak üzere, Cephet el Nusra (ya da Tahrir el Şam) gibi El Kaide bağlantılı örgütlerin Ortadoğu’daki etkinliklerinin tamamen bitmesini istememekteler.
İkincisi boyut ise siyasi boyutu. Dikkat edilirse ABD ve öncülük ettiği koalisyon güçleri Suriye zeminine DAİŞ gerekçesiyle indi. Benzer şekilde Türkiye de Cerablus ve Bab’ı işgal etti. İdlib’e de DAİŞ ile aynı ideolojiden beslenen Tahrir el Şam (Cephet el Nusra) gerekçesiyle girdi. İran Suriye’de çok etkin ve aktif hale geldi. Peki DAİŞ ya da radikal gruplar Suriye’de biterse bu güçlerin buralarda kalmasının gerekçesi kalacak mı?
Siyasi boyutun bir diğer yönü, şu an DAİŞ’ın denetiminde kalan toprak parçalarına bakıldığında çok daha iyi anlaşılmaktadır. Suriye’de DAİŞ Derazor’un doğusunda ve güneyinde iki küçük bölgeyi denetiminde tutuyor. Doğuda kalan bölge Fırat Nehri’nin hemen kenarındaki bir yerleşim yeri. Hecin kasabasının da içinde olduğu bu bölgenin üç tarafı QSD güçlerince kuşatılmış durumda. Sadece Hecin’in Batı Cephesi’ni çizen Fırat suyunun hemen karşı yakası Suriye rejimi ve Rusya’nın kontrolünde bulunduğu için kuşatma tam sağlanabilmiş değil. Devam eden dünya savaşında ABD-Rusya, Suriye rejimi-QSD çekişmesi dikkate alındığında Hecin bölgesinin kuşatılmasında Batı Cephesi’ndeki açık, DAİŞ’e nefes aldırmakta, lojistik destek sahası haline gelmekte. DAİŞ bundan yararlanarak da Hecin’de QSD güçlerine karşı güçlü direnmekte.
Tabii bir de Derazor’un güneyindeki sahrada (çölde) da DAİŞ’ın kontrolünde bir bölge var ki, yaşam olanakları yok denilecek kadar az. Suriye rejimi ve Rusya’nın kuşatması altındaki bu bölgenin askeri olarak ele geçirilmesi Hecin sahasına göre çok daha kolay olmasına rağmen uzun süredir hiçbir operasyon dahi yapılmadı. Bu durum Rusya ve Suriye rejiminin DAİŞ’ın orada kalmasından rahatsızlık duymamasından kaynaklanıyor.
Sahadaki bu durumun dışında DAİŞ gibi radikal grupları etkileme ve yönlendirme gücü bulunan Türkiye gibi devletlerin ise bu etkiden kaynaklı siyaset yapma güçleri söz konusu. Ki, AKP hükümeti, Fransa ve Belçika örneklerinde olduğu gibi, dünyanın hangi ülkesini işaret ettiyse hemen ardından saldırıların yaşanması bir tesadüf değil. Benzer şekilde İdlib’de kontrol noktaları oluşturması ve Soçi anlaşmasını dünyaya kabul ettirmesi bu etkisi sayesinde oldu.
DAİŞ isminin daha güncel boyutu da Rakka, Derazor, Minbic, Gıre Spi gibi alanlarda hala süren saldırılarda görünüyor. Bu bölgelerde Arap aşiret reislerine yönelik saldırı ve tehditler oluyor. Rakka’da QSD ile yakın ilişkiler içinde olan bölgenin en büyük ve etkili aşiret reislerinden olan El Huhevdi’nin öldürülmesi bunun en bariz örneği. El Huveydi’nin siyasi tutumundan hem Suriye rejimi hem de Türk devleti rahatsızdı. Ancak ona yönelik yapılan saldırı DAİŞ adı altında yapıldı.
Tüm bunlar gösteriyor ki; DAİŞ bölgede hala üzerinden siyaset yapmaya en açık aktör. Bundan dolayı da DAİŞ bitti mi, biter mi, bitse de ne zaman ve nasıl biter konusu hala çok tartışma götürür.