DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te yapılacak olan kapalı İsrail oturumuna tepki göstererek, ‘Her gün biz aslında bir yanıyla büyük bir savaşın içindeyiz. Toplumsal barışımızı yitirdik. Toplumsal barışı nasıl var edeceğimizi bile artık bilemez hale geldik’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısı ile gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
Temelli, DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırısı nedeniyle Kurdistan ve Türkiye’nin pek çok kentinde 6-8 Ekim 2014’te yaşanan eylemlere dikkat çekerek konuşmasına başladı. Temelli, Kobanê halkının insanlık düşmanı bir örgüte karşı direndiğini belirtti.
‘Kobani direnişi sayesinde IŞİD durduruldu’
6-8 Ekim protestolarının da bu direnişle dayanışmanın göstergesi olduğunu ve insanlık adına önemli bir gelişme, dayanışma olduğunu vurgulayan Temelli, “BM çağrı yapmıştı, HDP de o gün Kobani ile dayanışma için bütün Türkiye ve dünya kamuoyuna dayanışma çağrısı yaptı. İnsani koridorun açılması ve direniş için gerekli yardımların yapılması için yapılan bir çağrıydı. Tam 10 yıl önce Kobani direnişi sayesinde IŞİD durduruldu” dedi.
‘Yasin Börü’nün ismi üzerinden siyaset yapıldı’
Kobanê’nin “İnsanlık tarihinin en önemli direnişlerden biri” olduğunu belirten Temelli, “Buna karşılık tam da 7 Ekim günü çağrımızı yaptıktan bir gün sonra dönemin başbakanı Erdoğan Antep’te çıktı dedi ki;’ Buyurun Kobani de düştü düşecek.’ Yani Kobani’nin düşmesi için neredeyse bir çağrı yaptı. Bundan sonra bu konuşmanın tetiklediği olaylardan sonra tam 54 kişi bu ülkede yaşamını yitirdi. Bu 54 kişiden 47’si partimiz üyesi HDP’lilerdi. Onların isimlerini sizlerin huzurunda dile getirmek onları anmak istiyorum. Çünkü onların isimleri hiç bir yerde anılmadı. Bu katledilen insanların isimleri hiçbir yerde anılmadı, hiç bir dosyaya girmedi. Bir tek isim dosyaya girdi Yasin Börü. Yasin Börü’nün ismi üzerinden siyaset yapıldı. Yasin Börü’nün hakların savunmak için yapmadılar, HDP’yi suçlamak için yaptılar ve bir kumpas davası yarattılar. Oysa 54 kişi ölmüştü bu 54 kişiden 47’si HDP’liydi” diye konuştu. Temelli daha sonra yaşamını yitiren isimleri tek tek saydı.
‘Çöktürme planının devamı’
Protesto ve ölümlerden ötürü ise eski eş genel başkanlarından Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş yanı sıra pek çok milletvekili arkadaşlarının tutuklandığını belirten Temelli, bu tutuklamalara dair açılan Kobanê Davası’nın ise “Çöktürme Planı” çerçevesinde açıldığını kaydetti.
Temelli, “O çöktürme planını yapanlar o planı hazırlayanlar bu ülkeye demokratik bir düzenin gelmesine karşı olanlardır. Bu ülkeye demokratik bir düzene kavuşmasının yolu nereden geçer. Bu ülkeye demokratik bir düzenin gelmesinin yolu Kürt meselesinin demokratik çözümünden geçer. Buna karşı olanlar masayı devirenler işte çöktürme planını hazırlayanlardır. O Çöktürme Planının bir parçasıdır bu kumpas davası. Çünkü yıllarca dava açılmadı, sonra kalktılar böyle bir tezgah hazırladılar sonuçlarına da bütün ülke katlanmaya devam ediyor” diye kaydetti.
‘İsrail’in bu fütursuz saldırıları hayata geçmezdi’
Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İyi ki direniş olmuş iyi Kobanê direnmiş ve IŞİD yenilmiş. Yoksa bunun sonuçlarını tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük acılarla yaşamaya devam ederdik. Bugün Ortadoğu inanılmaz bir yangın yeri. Ciddi anlamda insanlık dramları yaşanıyor. 7 Ekim aynı zamanda 2023’te başlayan İsrail saldırılarının da yıldönümü. 42 bine yakın insan Gazze’de katledildi bir soykırım gerçekleştirildi. Bugün Lübnan’da 2 bine yakın insan yaşamını yitirmiş durumda. İsrail saldırıları devam ediyor. İran İsrail savaşının eli kulağında. Bölge adeta yangın yerine dönmüş durumda. Bölge bu yangın yerinden nasıl çıkılacağını bilmiyor. Oysa çıkış yolu belliydi. Eğer Türkiye çözüm sürecinde ısrar edebilseydi. Çözüm Sürecini ilerletebilseydi, Kürt meselesinin demokratik çözümü hayata geçirilebilseydi barış siyaseti bölgede hakim olabilseydi, barışın hinterlandı Ortadoğu’yu kaplayabilseydi İsrail’in bu fütursuz saldırıları hayata geçmezdi.
İsrail halkının ve bütün Arap halklarının kurtuluşu da bütün hakların ortak kaderinde saklı. Bu ortak kaderin yolu barış siyasetinden geçiyor. Demokratik çözümden geçiyor. Suriye, Irak, Türkiye İsrail ve Filistin için. İki devletli çözümün yolu barış siyasetinin hakimeyetinden geçiyor. Türkiye barışta ısrar etmek yerine bölgeye barışı demokrasi getirmek yerine son 10 yıldır adeta savaşı adeta körükleyen bir yerden hareket ediyor.
‘Her gün büyük bir savaşın içindeyiz’
Kapalı oturum yapılacakmış bize bilgi verilecekmiş. Sanki saklı bir şey var. Her şeyi dünyanın gözü önünde olup bitmekte zaten. Türkiye’nin izlediği siyasette çok açık bir şekilde ortada. Efrîn’de Girê Spi’de, Serêkaniye’de ortada, Başur’da ortada. Bu siyasetle yol almak mümkün değil. Türkiye siyasetinin sıkıştığı yer de tam da burası. Siyasi krizin en temel nedeni bu. Bu siyasi kriz sadece bölgeyle sınırlı kalmıyor. Sınırımızın ötesinde bir siyasi kriz savaş var ama Türkiye’de her şey güllük gülistanlık mı hayır. Bütün bu yaşananların ağır bedeli Türkiye halkları emekçileri kadınları çocuklar katlanmaya devam ediyor. Bu krizin her boyutuyla etkisi günlük yaşamımızın içinde bütün çıplaklığı ile var. Her gün biz aslında bir yanıyla büyük bir savaşın içindeyiz. Toplumsal barışımızı yitirdik. Toplumsal barışı nasıl var edeceğimizi bile artık bilemez hale geldik. Bakın Narin katledildi. Narin’in katledilmesine dair araştırma önergesi verdik, AKP-MHP oylarıyla reddedilmiştir. Bu artık neredeyse klişe haline gelmiştir. Muhalefetten her araştırma önergesinin karşı bu cümleyi duyuyoruz. Yani hiç bir şey araştırılmıyor. Diyorlar ki yargıya müdahale mi ediyorsunuz. Sanki kedileri hiç yargıya müdahale etmemişler. Kobanê kumpas davası başlı başına yargıya müdahaledir, yargıya müdahalenin doruğudur. Gezi davası yargıya müdahalenin doruğudur. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şeydir.
‘O köydeki mermiler silahlar nerede?’
Burada yargıya müdahale söz konusu değil. Yargı dokunmadığı yerlere dokunuyoruz. Diyoruz ki o köydeki mermiler silahlar nerede. DNA’ların yok edilmesine yönelik organize işler nasıl olmuş. Bu çocuk katledilirken 19 gün boyunca çocuğun cesedine ulaşılmazken neler olmuş bitmiş. Neden bu sorumlular gereğini yerine getirmemiş bunların araştırılmasını istiyoruz ama karşımıza aynı klişe laf çıkıyor. Bu iktidar çocuk düşmanıdır. Çocuklara yaklaşıma baktığınızda zaten bunu anlıyoruz. Çocukları katledildiğinde bir duyarlılık görmememizin nedeni de bu.
‘Savaşa sokakta da devam ediyor’
Savaş devam ediyor, sokakta savaş devam ediyor. Toplumsal barış yıkımı devam ediyor. Kadınlar katledilmeye devam ediyor. Kadın cinayetleri öyle bir hale geldi ki, bugün itibariyle bu yıl içinde 292 kadın katledildi. Dün 6 kadının katledildiğini öğrendik. İkbal Uzuner ile Ayşenur Halil’in hunharca katliamı hiç bir vicdanın kabul edemeyeceği bir katliamdır. 292 kadının katledilmesinden ciddi bir rakamdan bahsediyoruz. Her cinayetten sonra, hasta idi alkollüydü sinirliydi açıklamaları yapılıyor. Alkol kullanma oranı hastalıkların oranlarına baktığımızda dünyanın her yerinde hastalar var, dünyanın her yerinde alkol kullananlar var bunların ortalamasında Türkiye’de bir farklılık yok. Ama dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kadın katledilmiyor. O yüzden Türkiye’deki kadın cinayetleri politik. Bu iktidarın zihniyetinin sokağa yansımasıdır. Bu eril zihniyet erkek egemen zihniyet bu anlayış sokağa taşındığında kadınlara yönelik taciz tecavüz şiddet ve cinayetin yaygın bir şekilde hayata geçiyor.
‘Parodilerle halkın karşısına geçiyor’
Şimdi de Hazine ve Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı ikilisini izliyoruz. Özellikle her ayın 3’üncü günü bu ikili muhteşem parodilerle halkın karşısına geçiyor ve adeta kendileri eğleniyorlar halkı aldatıyorlar. Enflasyon rakamları her ayın 3’ünde açıklanıyor bu ikilinden muhteşem açıklamalar geliyor. Hazine Maliye Bakanına soruyorlar enflasyon rakamını bilgim yok diyor. Kimin bilgisi olacak bilgisi olması gereken ilk şahıs bilgisiz, Merkez Bankası Başkanı açıklama yapıyor elma ile armutu karıştırmıyor. Kırmızı elma, yeşil elma. Bu kadar ciddiyetsiz iki zat birisi Merkez Bankası başkanı, biri hazine ve maliye bakanı ve hiçbir tahminleri tutmuyor. Sayın Şimşek’in bir özelliği var, hiç bir tahmini tutturamama özelliği. Enflasyon rakamlarıyla ilgili hiç bir tahmini tutmadı. Sene sonu tahmini 38’den 48’e geldi. Sene sonunda 58 olacak. Tutmayacak. Neden? Çünkü nedeni doğru yerde aramıyorlar teşhisini yanlış yerde yapıyorlar.
‘Kendi hesaplarını hayata geçirmeye devam ediyorlar’
Şimşek sermayenin bakanı ve emekçi düşmanı olduğu için hala asgari ücrete ve emekli maaşlarına yükleniyor. Ücretli çalışanlar ve emeklilerin taleplerini kısarak enflasyon ile mücadele edeceklerini sanıyorlar. Bunu iktisat fakültesi 2. sınıf öğrencisi bile bilir ki. Satın alma düşen bir insan enflasyona neden olamaz. Satın alma gücünüz çok yüksekse enflasyona neden olursunuz. Bu ülkenin kimi satın alma gücü yüksek, sermayenin. Bunu nereden biliyorsunuz, açıklanan karlardan. Merkez Bankası başkanı bilmiyor mu biliyor, Şimşek bilmiyor mu biliyor fakat Laurel ve Hardy bize cambaza bak diyorlar öbür yandan kendi hesaplarını hayata geçirmeye devam ediyorlar.”
Kaynak: MA