Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’nin, ‘Sansür ve otosansür baskısında kültürel kapan’ konu başlığıyla 5 Ekim’de (dün) gerçekleştirdiği buluşmada, ‘Kültür Politikaları ve Sansür’ tartışmasını yönetmen Kazım Öz, geçmişte Kürt yönetmenlerin sansüre karşı ürettikleri filmlerden örnekler vererek, sansür ve baskı mekanizmalarının Kürt toplumuna özel bir şekilde uygulandığını belirtti
Ahmet Güneş
Geçtiğimiz aylarda kültür ve sanat insanlarının bir araya gelip kuruluşlarını deklare ettiği Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi ilk buluşmasını gerçekleştirdi. Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde iki gün sürecek olan buluşmaya birçok yazar, yönetmen, oyuncu, müzisyen, yapımcı ve akademisyen katıldı. İsmi uzun, tarihi bol konuların tartışıldığı buluşmaya inisiyatif üyeleri Sansürsüz Buluşma dedi, öyle diyoruz.
Mevcut İktidarın Kültür Politikaları-Sansür-Otosansür Baskısında Kültürel Alan başlığıyla bir araya gelen sanatçılar, kendi alanlarında yaşanan sorunları tartıştı. Yurttaşların da ilgi gösterdiği buluşmanın ilk gününde 3 oturum gerçekleşti.
Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi adına açılış konuşmasını KHK’li akademisyen ve yazar Süreyya Karacabey gerçekleştirdi. Konuşmasında söz konusu inisiyatifin oluşma nedeni, ihtiyaçları ve hedefine değinen Karacabey, bir araya gelmenin önemine dikkat çekti. Hayatın her alanına yayılan korku ve sansür ikliminin her şeyi etkilediğine ve hakikat yitimine yol açtığını belirten Karacabey, inisiyatifin aslında bir müdahale olduğunu ve eylemlerin önemine dikkat çekti. Bu gibi etkinliklerin devam edeceğini söyleyen Karacabey, yurttaşları toplantılara katılmaya davet etti.
Sansürün etki alanları
İlk oturum Sansür-Otosansürün Görünme Biçimleri tartışmasıyla başladı. Akademisyen Sonay Ban, 2000 Sonrası Türkiye’de Film Sansürü: Değiş(k)en Mekanizmalar ve Aktörler adlı bir sunum gerçekleştirdi. Filmlerde geçmişte yaşanan ve hâlâ da devam eden sansür mekanizmalarını örneklerle açıklayan Ban, yaptığı araştırmalardan veriler sundu. Devletin sansür mekanizmasına karşı birtakım oluşumların bunların çetelesini tuttuğunu, bunun önemli hafıza mücadelesi olduğunu anlattı. Medyaya yansıyan ve yansımayan biçimleriyle sansürün birçok alana sirayet ettiğinin altını çizen Ban, bunlara karşı burada bir araya gelmiş olmanın bir direniş biçimi olduğunu belirtti.
Yapımcı Yamaç Okur da Dijital Alanda Sansür – Otosansür: Ekonomik ve Yasal Zemin başlığıyla sunum yaparak deneyimlerini paylaştı. Sinema sektörünün içinden geldiği için birçok deneyim yaşadığını belirten Okur, yapımcısı olduğu sinema ve dizilerde sansür ve otosansür baskısına değindi. Birçok örnek paylaşan Okur, Kültür Bakanlığı, fonlar, destekler gibi konularda sansürün biçimlerine ve otosansürün çeşitlerine dikkat çekti. Referandum döneminde birçok dizi ve programda ‘Hayır’ ve ‘Hayırlı’ kelimelerinin hükümet tarafından yasaklandığının örneğini veren Okur, bunun gibi birçok sansür biçiminin yaşandığını söyledi. İktidarın jürileri ve yöneticileri yönlendirerek, ekonomik desteği bir sopa gibi kullandığını ve bunun da sinema sektöründe otosansürü yaygınlaştırdığını belirten Okur, bu nedenle TRT ve başka özel kanalların birçok senaryoyu değiştirdiğini söyledi. Çok ince bir mekanizmanın oluşturulduğunu belirten Okur, bu sansürün festivalleri ciddi anlamda etkilediğini belirtti.
Gazeteci Özlem Altunok, Kültür Sanat Alanında Sansürün Değişen Biçimleri ve Otosansüre Evrilişi başlığıyla tuttuğu sansür çetelesinden örnekler verdi. Aynı şekilde söz konusu sansürlerin medyada ele alış biçimlerine de değinen Altunok, haberlerde de sansürün yapıldığına ve ayrımcı davrandığına dikkat çekti. Yasakların bu şekilde her alanda çoğaldığını belirten Altunok, alternatif kuruluşların önemine değindi.
Yapılan sunum ve konuşmalardan sonra katılımcıların soru ve yorumları ile devam eden ilk oturum, aslında bir nevi forum şeklinde devam etti. Mikrofon uzatılan kimi yurttaşlar ve sanatçılar hem soru sordular hem de kendi düşüncelerini paylaştılar. İnteraktif bir şekilde devam eden forum birçok soru ve sorunu ortaya çıkardı ve çok da verimli oldu. Geçmişte Gezi’de, Emek Sineması mücadelesi, çevre gibi eylemlerde yer alan kimi sanatçıların bugün Kültür Yolu gibi festival ve bianellere katılarak iktidarın sansürünü meşrulaştırdığı yorumları yapıldı.
‘Sınır ötesi’ sansürler
Yemek arasından sonra başlayan ikinci oturumunda, Kültür Politikaları ve Sansür tartışması ise yönetmen Kazım Öz’ün Kürt Sinemasında Sansür ve Otosansürün Etkileri sunumuyla başladı. Kürt sinemasının tarihçesine değinen Öz, Yeşilçam’da dahi Kürt sinemasının izlerinin olduğunu belirterek, örnekler verdi. Öz, Türkiye’de sinemalarda Kürtlerin yaşamı ve kültürü ile figürler yer alırken, seslerinin yani dillerinin olmadığını belirtti. Geçmişte Kürt yönetmenlerin sansüre karşı ürettikleri filmlerden örnekler veren Öz, sansür ve baskı mekanizmalarının Kürt toplumuna özel bir şekilde uygulandığını belirtti. Zer filminde yaşadıklarını anlatan Öz, bürokratların otosansür için kendisine teklifler verdiğini, kendisinin de bir eleştirel-sansür ile cevap verdiğini söyledi. Zer filminden örnekler veren Öz, Kürt yönetmenlerin artık sadece Türkiye’de değil, başka ülkelerde de sorunlar yaşadığına dikkat çekti. “Sınır ötesi” bir baskının yaşandığını belirten Öz, devlet bürokrasinin yurt dışında gerçekleşen festivallere müdahale ettiğini ve oralarda da Kürt yönetmenlerin sansüre maruz kaldığını belirtti. Kürt sinemasında sansürün etkilerini ve biçimlerini anlatan Öz, devletin Kürtlere ve Kürtçe’ye dair özel bir politikasının olduğunu söyledi.
Akademisyen Banu Karaca, Kültür Politikaları ve Sanatta Sansür: Süreklilikler ve Kesintiler başlığıyla deneyimlerini anlattı. Akademide yaşanmakta olan sansüre değinen Karaca, yaşadıklarından da örnekler vererek, kültür ve sanat alanında geçmişten beri bir sansürün olduğunu belirtti. Kimi sanatçıların sansüre karşı çeşitli direniş biçimleri geliştirdiğini belirten Karaca, festivallerin de bundan etkilendiğini belirtti.
Direniş biçimleri ve çokluklar
Sanat Kuramcısı ve Küratör Ezgi Bakçay, Çağdaş Sanat ve Katılımcı Kültür Politikaları başlığıyla bir konuşma yaptı. Bakçay, kültür politikalarının çok sıkıntılarının olduğunu, buna karşılık mücadele biçimlerinin de çeşitli olduğunu belirtti. Özerk alanların çoğaltılarak yan yana getirilmesiyle katılımcı bir sanatın yaşanabileceğine dikkat çeken Bakçay, buna dair birçok filozof ve düşünürden örnekler verdi. Komünal bir sanatın sansüre ve otosansüre karşı bir direniş alanı inşa edebildiğini söyleyen Bakçay, çeşitli ülkelerde yaşananlardan örnekler verdi. Evvel Temmuz Festivali’ni anlatan ve festivalde yaşanan ritüellerin tarihsel olduğunu belirten Bakçay, bu tür festivallerin çoğalması gerektiğini söyledi. Yan yana gelişlerin ve çoklukların önemine değinen Bakçay, katılımcı kültür politikalarının üretilmesi ve var olanların desteklenmesine dikkat çekti.
Konuşmaların ardından forum bölümüne geçildi. Forumlar ilk oturumda olduğu gibi, interaktif bir şekilde devam etti. Oldukça katılımın olduğu forumda birçok konu tartışıldı. Yönetmen Çayan Demirel ile Ertuğrul Mavioğlu’nun çektiği ‘Bakûr’ belgeselinin yapımcısı Ayşe Çetinbaş, filmin başına gelenleri, sansürleri ve yasakları örnek verdi. Kürt sinemasında yaşananlar, akademide olanlar ve direniş biçimlerine dair de konular tartışıldı.
Kürt müziği ve yayıncılığı
Verilen aranın ardından üçüncü oturum Kürt Sanatında Sansür ve Direniş tartışmasıyla başladı. Müzisyen ve Aranjör Nurhak Kılagöz, Kürt Müziğinin Sansür – Otosansür Karşısında Direnme Biçimleri başlığıyla bir sunum yaptı. Kürt müziğinin Cumhuriyet sonrası yaşadığı baskılara değinen Kılagöz, devletin Kürtçe şarkıları Türkçeleştirdiğini belirtti. Kılagöz, bir dönem böyle bir furyanın yayılmasıyla onlarca Kürtçe şarkının çalındığını isimler vererek anlattı. Musa Anter’in (Apê Musa) ıslık meselesinden örnek veren Kılagöz, sonrasında Kürt müziğinin buna karşı nasıl direniş biçimleri ürettiğini belirtti. Söz konusu direniş biçimlerindeki çeşitlilikten bahseden Kılagöz, Kürtlerin müziğine sahip çıktığını söyledi. Devletin yasaklarına karşı Kürt sanatçıların alternatif alanlar yarattığını belirten Kılagöz, Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) örneğini, Avrupa’ya gitmek zorunda kalan sanatçıların ise orada Kürt müziğini beslediğini belirtti. 1990 sonrası değişimlerden örnekler veren Kılagöz, Kürtlerin mücadelesinin yükselmesiyle sanatçıların da besteleriyle buna göre müziğiyle destek verdiğini anlattı. Baskıların Kürt kültür ve sanatının gelişmesini engelleyemediğini belirten Kılagöz, yasakların yoğun olmasına rağmen sahiplenmenin de yüksek olduğunu söyledi.
Ventus Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Serkan Eker, Yayıncılıkta Sansür ve Mücadele Biçimleri konulu bir sunum yaptı. Eker, Kürt yayıncılığın uğradığı sansürlere değindi. Kürt yayıncılığına yönelik devletin baskı politikalarının sürdüğünü belirten Eker, buna karşı okurların kitaplara ilgi gösterdiğini belirtti. Kürt yayıncılığının eskiden beri zorlukları olduğunu belirten Eker, kütüphanelerde Kürtçe kitapların bulunmasının büyük bir eksiklik olduğunu söyledi. Birçok ülkede kütüphanelerde zengin dil seçeneklerinin olduğunu ama Türkiye’de bu konuda ciddi bir ayırımcılığın olduğunu belirten Eker, belediye kütüphanelerinde de Kürtçe kitapların olmadığını söyledi. Muhalefet partilerinin kazandığı belediyelerin bu konuda isteksiz olduğunu ve yasakları kanıksadığını söyleyen Eker, araştırmalarından örnekler verdi. İstanbul’da pek çok kütüphane gezdiğini ve hiçbirinde tek bir Kürtçe kitabın bulunmadığını söyleyen Eker, Kürtçe konusunda belediyelerin de yasakçı davrandığını söyledi.
Yasaklardan doğan oyun
Oyuncu Ömer Şahin, Kürt Tiyatrosu: Sansür Değil Kıyım konulu konuşmasında Kürt tiyatrosunun sorunlarını anlattı. Kayyım uygulamaları ile Amed Şehir Tiyatrosu’nun kapatılması sonrasında verdikleri mücadeleden bahseden Şahin, birçok trajikomik olaydan örnekler verdi. Polis baskısı, kaymakam yasakları, oyunların içeriği ve halkın sahiplenmesinden bazı anılarını paylaşan Şahin, karşılaştıkları baskılara karşı yaptıkları direnişleri anlattı. Şahin’in Kürt bir oyuncunun sahneden iner inmez gözaltına alınacağını bildiği için replikleri nasıl uzattığını, bu türden baskıları mizahla nasıl aştıklarını anlatması ise ayrıca güldürdü. Şahin, devletin bu yasaklarından bir oyun yazıp sahnelediklerini söyledi. Bilmeyenler için, oyunun adı: Lîstik.
Şahin’in konuşmasından sonra forum bölümüne geçildi. Kürt tiyatrosu, yayıncılığı, müziğine dair katılımcılar sorular sordular. Bir katılımcı ise Ermeni olduğunu ve Ermeni yayıncılığı, müziği ve tiyatrosunda da çok sorunlar yaşandığını belirtti. Buna karşılık ise 80 yıl aradan sonra Ermeni tiyatro grubu Hangardz’ın artık var olduğunun duyurusunu yaptı. Kürt oyuncu Ömer Şahin ise, Amed Şehir Tiyatrosu olarak festivaller düzenlediklerini ve Hangardz tiyatro grubuna yer verebileceklerinin jestini yaptı.Oturumlar boyunca ve aralarda oldukça yoğun tartışmalar yaşandı. Hepsi bir yazıya sığmadı ama birçok şeyi yazdıracak gibi. Birçok alandan insanın bir araya gelmesi herkese moral ve motivasyon verdi. Sorunların tartışılması önemli olduğu kadar alternatif yolların açılması da o derece önemli. Zaten sanatçılar özgürlük diyor, inisiyatif diyor yani eylem diyor.
İkinci gün oturumu, “Kültür-Sanatta İhlal ve Direniş Biçimleri” ile devam ediyor…